Ütopya: (üto'pya) (Yunanca) isim “Gerçekleştirilmesi imkânsız tasarı veya düşünce.” TDK
Türk Dil Kurumu, Ütopya için yukarıdaki tanımı kullanıyor. Siz bu tanımı doğru buluyor musunuz bilmiyorum ancak Ütopya yarışmacılarının doğru bulmadığı kesin. Çünkü içeride tam olarak gayet gerçekleştirilmesi mümkün, hatta ülke çapında yaygın tasarı ve düşünceler hayata geçiriliyor. Kavga, haset, kin, ayrım almış başını gidiyor. Hiçbir yarışmacıyı ayırt etmeden söylüyorum bunu. Survivor All-Star’ın kapalı alanda uyarlanan hali gibi. Karakterlerin Survivor’da da bir karşılıkları var;
Strateji uzmanları; Semih ve Hakan. Aslında yetenekli ama bunu kullanmak yerine yancılık yapmayı seçen iyi niyetli gençler: Altar ve Hilmicem. Aşırı duygusal kızlar: Buket ve Serenay. Sürekli iyilikten, güzellikten bahseden ama yine de etrafındakilere güven veremeyen: Tuncay ve Hasan. Hırsları uğruna her şeyi yapabilme kapasitesine sahip heyecanlı bünyeler: Dilay ve Merve.
Bildiğiniz üzere bu hafta elenen isim Harun oldu. Beklenen bir sonuçtu zira Altar ve Tuncay’la yarıştığı bir oylamada bu ikisinin üstünde SMS alması neredeyse imkânsız bir olaydı. Sevdiğim yarışmacılardan biriydi. Ütopya’ya çok bir şey kattığı söylenemez elbette ama kesinlikle dürüst, ilkeli ve samimi bir yarışmacıydı. Geldiği günden beri neredeyse hiç yalan söylemedi, ikili oynamadı. Biraz gelenekçi karakterinden dolayı sevdiği büyüklerine hep hürmet etti, onların fikirlerini hiç sorgulamadı. Malum “notlaşma” krizinin baş aktörlerinden biri oldu, hatta günah keçisi de ilan edildi ama o olayda en az suç Harun’undu. Oradaki tek suçu “ağabeylerini” hiç sorgulamadan dediklerine “eyvallah” demesiydi. Eminim ki bu not krizinde Harun’a malum notu yazan Serkan değil de Tuncay olsaydı, yine de bu çocuğun tepkisinde ve cevabında hiçbir değişiklik olmayacaktı. Çünkü koşulsuz şartsız Tuncay ve Serkan’ın her dediğini onaylayan bir yarışmacıydı. Bu konuda Harun’u sadece bu noktadan suçlayabiliriz, o da ne kadar suç sayılırsa artık… Eminim ki Harun hiçbir zaman art niyetli bir insan olmadı yarışma boyunca. Daha oylama sonuçları gelmeden, kendi sandığını topladı ve takım elbisesini giydi. Bu davranışına takılan Semih’e de “Eee şimdiden hazırlayayım dedim,” cevabını verdi. Herkes gibi o da bir sürpriz yaşanmayacağının, elenenin kendisi olacağının farkındaydı. Elendiğini öğrenince de üzüntüsünü saklayamadı, ağladı ve etrafındaki birkaç kişiyi daha ağlattı. “Ben ezilmeyi ve kaybetmeyi çok iyi bilirim!” diye bir cümle de sarf etti, o an Harun’a üzülmedim desem yalan olur.
Tuncay’ın bu eleme haftasında pek de üzülmediğini görebiliyoruz. Hatta sevinmiş gibi duruyorlar “bireyseller” olarak. Harun’un elendiği gün Tuncay, Buket ve Selin karaoke eşliğinde dans ederek eğleniyorlar. Bir art niyet olduğunu asla düşünmüyorum ama söyledikleri şarkı da manidar; “Konyalım yürü…” Bu bana kalırsa pek de etik bir davranış değildi. Aylarca beraber yatıp kalktıkları, beraber yemek yedikleri bir insan elendikten sonra en azından bir süre böyle bir eğlence davranışına girmemeleri giriyordu. Elbette kendi görüşüm bu yönde, siz ne düşünürsünüz bilemem. Tuncay’ın notlaşma krizinden önce de Harun’u pek sevmediği bir gerçek. Öncelikle Semih’lerin yanında yer alıp daha sonra Kafe Grubu’na dâhil olduğu için Tuncay ona karşı güvenli duygular besleyemiyordu. Ve Harun hep bir şeyler yapmak istiyordu Kafe Grubu’nda iken, Tuncay’ı ve Serkan’ı bulduğu anda “Abi şöyle şöyle bir fikrim var…” diye başlıyordu konuya. Tuncay, Harun’un bu heyecanından çabuk sıkıldı, hatta bir keresinde Harun yine bir strateji planı paylaşırken “Ya sen de amma heyecanlısın, dur bir iki dakika,” diye uyardı. Harun ve Tuncay’ın yaşam tarzlarının birbirine uyduğu pek söylenemez, muhtemeldir ki bu yüzden yıldızları barışmadı. Ancak işin kötü yanı Harun bunun hiçbir zaman farkında olmadı; ta ki elendiği günün ertesinde Ütopya Panaroma’ya katılıp Tuncay’ın Harun hakkında söylediklerinden oluşan VTR’leri izleyene kadar… VTR’de Tuncay Meral’e “Harun gruptan ayrılabilir,” diyordu ana fikir olarak (Bu görüntüler daha önce TV yayınında gösterilmemişti). Harun, bunları izleyince kelimenin tam anlamıyla şok geçirdi. Tuncay’ın kendisine hiçbir zaman kesin olarak güvenemediğini o an anladı. Ancak tabii ki biraz geç oldu. Bunun karşısında yine üzüntüsünü gizlemedi ve açıkça söyledi Tuncay’dan bunları duymayı hiç ama hiç beklemediğini.
Ütopya’dan Harun’un elenmesi yarışmaya ne kaybettirir?
Aslına bakarsanız sadece çalışkan bir yarışmacı kaybettir, o kadar. Ütopya’nın yurtdışı versiyonlarına biraz göz gezdirdim, akla hayale gelmeyecek düzeyde iş yapıyorlar ve ne kadar iş, o kadar sempati demek. Grup vs. gibi şeyler bizdeki kadar yok, tek tük birbirini sevmeyen yarışmacılar var. Koca araziyi inanılmaz şekilde işletiyorlar, yaşadıkları hangarı epey bir değişime uğratmışlar. Uçuk miktarda paralar kazanıyorlar ve oldukça düzenli şekilde yarışmaya da devam ediyorlar. Ancak bizim yerli malı Ütopya’da “çalışkan” olmak çok da faydalı bir şey değil. Sevilmeye yaramıyor, SMS’e yaramıyor, diğer yarışmacılara yaramıyor, finale gitmeye yaramıyor… E neye yarıyor Ütopya’da çalışkan olmak? Diğer “tembel” yarışmacıların sizi kullanmasına, her işe sizi de ortak etmesine yarıyor mesela. Üstelik yaptığınız işlerden dolayı kimse sizi gelip de tebrik etmiyor. Örneğin Semih, nerdeyse tüm işleri “Altar bir el atar mısın?” diyerek çocuğa bırakıyor ve ortalıktan kayboluyor. Altar da garibim, sesini çıkarmadan yapıyor işi. Hoş artık biraz dişlerini göstermeye başladı Semih’e karşı ancak hala onun işlerini yapmaya devam ediyor.
Semih’in yarışmadaki rolü “çalışmak” değil, bunu kendisi de inkar etmiyor. Bu yüzden yargılamak doğru olur mu, emin değilim. Çünkü kendisi grubunun stratejilerini belirliyor, bunun üzerine kafa yormayı tercih ediyor. Basit bir şey gibi gözükse de Ütopya’ya yolu düşen hiç kimse Semih kadar bu konularda başarılı olamadı. Seversiniz, sevmezsiniz orası ayrı konu fakat bu çocuğun yarışma stratejisi konusunda oldukça mantıklı, tutarlı, kararlı adımlar attığını inkar edemezsiniz diye düşünüyorum. Zira sonuç da ortada, Semih’in yaptığı planların tamamına yakını başarıya ulaşıyor. Yarışmadaki birinci amaç da “kazanmak” olduğuna göre, Semih bu oyunu kurallarına göre oynuyor diyebiliriz. Kendisine karşı “nötr” olan pek izleyici yok bu durumda, ya çok sevenler var ya da nefret edenler. Karşı grup elemanları her ne kadar Semih’in taktiklerini, planlarını çözmüş olsalar da bir türlü ona göre davranmayı beceremiyorlar. Tuncay her seferinde Semih’in algı yönetimi yapmaya çalıştığından, sinir yıpratma amacıyla kendilerinin üstüne geldiğinden bahsediyor ancak yine Semih’le başa çıkamıyor. Bu net olarak Semih’in başarısı sayılabilecek bir şey bence. Semih’in bir diğer yönü de genellikle her zaman sakinliğini koruyabilmesi. En şiddetli tartışmaların yaşandığı anlarda bile ortamdaki en sakin kişi Semih oluyor, olayın tam ortasında olsa bile. Eh, karşı tarafın sinirini daha çok bozuyor bu durum da. Her adımını planlayarak atan bir Semih karşısında “sakinlik”ten başka bir çözüm yolu yok bireysel yarışmacılar için. Semih’e karşı başarılı olmak isteyen yarışmacıların tek yapmaları gereken ona kendisi gibi davranmak.
Bir anekdot: Yeni yarışmacı adaylarından Yıldız, bilgisayar başında Murat ve Semih’le sohbet ederken “güven” konusuna gelindi. Yıldız; Dilay ve Kaan’ı kastederek; “Grup olmak için sevgi yeterli midir? Güven olması gerekmez mi?” dedi. Semih bu soruyu "Murat ile Altar'a güvenirim. Tamam ben Dilay’la Kaan’ı seviyorum ama onlara güvenerek iş yapmam. Benim güvendiğim insanlar var zaten" diyerek cevapladı. Dilay’ın kolay kolay güvenilecek bir yarışmacı olmadığından bahsetmiştim, Semih her ne kadar onu grubuna kabul etmiş olsa da elbette ki hiçbir zaman “tam anlamıyla” güvenemeyecek. Ki normal olan da budur zaten.
Öte yandan Ütopya Panaroma’ya katılan Serkan çarpıcı açıklamalarda bulundu. Malum not krizinden sonra Harun’la karşı karşıya gelen Serkan; Harun’un elenmesinden Tuncay’ın sorumlu olduğunu söyledi. Ek olarak yarışmadayken yaptıklarının bir “hata” olduğunu kabullendi fakat Kafe Grubu’nun “notlaşmalar” yüzünden yıkılmadığını belirtti. Notlaşmalarındaki amacın; Semih ve grubunun Kafe Grubu’nun iç sorunlarını kullanmamasını sağlamak olduğunu da ekledi.
Semih ve Raşit arasında eğlenceli dakikalar da yaşandı bu hafta. Semih her zamanki gibi sahnede elinde mikrofonla eğlenirken, Raşit’e bir şarkı yazdığını söyledi ve Raşit’in de onayıyla şarkıyı okumaya başladı. Sözleri şu şekilde;
“Akşam olur köfteciye kaçar, Altar’a kızar sinir yapar
Akşam olur köfteciye kaçar, Semih’e de kızar sinir yapar
Sordum ben bu kim diye, Antalyalı Raşit Özçelik diye
Hadi Raşit hadi, oyna sen bana
Gece gündüz soda açarım sana…”
Raşit bu şarkı sonrasında “En kötü halin bu olsun Semih,” diyerek, pek de rahatsız olmadığını belirtti. Karşıt görüşlü yarışmacılar hep bu şekilde birbirine “takılsa” eminim ortalık çok eğlenceli bir hal alacak. Sürekli ciddi bir yüz ifadesiyle oturdukları yerden strateji yapıp birbirine laf atan insanlar görmektense, farklı gruptan da olsalar hep birlikte eğlenebilen insanlar görmeyi isterim ben kendi adıma.