Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Gerçek islam nedir?

Ramy’nin ikinci sezonunu izledikten sonra gerçek islam nedir diye uzun uzun düşündüm…’ Eğer bir gün böyle bir cümleyi gerçekten kurarsam beni uyuşturucu iğneli tabancayla vurup bayıltarak direkt La Paix’ye  kapatın. 

Gerçek islamın ne olduğu üzerine inanın hiç düşünmüyorum. En son belki dokuz yaşında düşünmüşümdür. Nükleer fizik, kuantum teorisi ya da logaritma üzerine daha çok kafa yoruyor olabilirim. Ama çok ısrar ederseniz gerçek islam bana kalırsa Netflix’te yayınlanan Kalifat yani Hilafet dizisidir diyebilirim. 

Ramy’nin yumoş dünyasındaki Müslümanlığa geçmeden önce bu bir başka tavsiye olsun. İçiniz biraz kararsın istiyorsanız önce Kalifat’a bir bakın. Gerçek bir hikayeden esinlenen Kalifat bazen bazı çocukları dövmenin ya da onları eve kapatmanın aslında ne kadar akıllıca bir yöntem olabileceğini anlatıyor kısaca. Üç hikaye üzerinden dönen İsveç yapımı dizide, Stockholm’den Işid’e kaçmak üzere hazırlanan üç genç kızın, Işid yönetiminde yaşayan ama artık dayanamadığı için oradan geri kaçmaya çalışan kucağında yeni doğmuş bir bebeği olan Pervin ve Işid askeri olmuş kocası Hüsam’ın ve tüm bu bağlantıları sağlayan polis memuru Fatima’nın akıl kaçırtıcı gerginlikteki hikayesini anlatıyor. Prodüksiyonun özellikle de Rakka bölümlerinin etkileyiciliği, çok iyi kurulmuş bir senaryoyla birleştiğinde acayip bir atmosfer yaratan Kalifat’ın en büyük artısı ise Pervin ve Hüsam’ı canlandıran oyuncular. Türk asıllı Gizem Erdoğan ve Kürt asıllı Ahmed Bozan (ekrandaki ilk oyunculuk denemesi), Kalifat’ta dev yardırıyorlar. Ki bu performansları gözden kaçırılmadı ve ikisi de İsveç Televizyon ödüllerinde en iyi kadın ve erkek oyuncu ödülünü evlerine götürdü. 

Kalifat önyargısız ve demokratik bir yerden izleyebiliyor olsak çokça İslamofobik de bulunabilecekken (ki haksızlar mı da bilmiyorum tam olarak) onun yumuşak kardeşi Ramy ise aslında bu din böyle de bir şey değildir ve ay aslında bizi Amerika’da çok korkunç tanıyorlar demek üstüne kurulu sanki. 

Ramy ilk sezonunda her Müslüman bombacı değildir, onların da kendilerine ait küçük, falafel ve humus kokulu sofraları vardır teması üzerine ilerlerken ikinci sezonuna geçtiğinde ise elini biraz daha arttırıyor ve biraz daha büyük oynamaya başlıyor. Ramy, artık bombacı Müslüman vs. iyi kalpli müslüman temasını anlatmaktan daha çok kendi komedisini büyütmek ve bu tip şovlar furyasında kendine ait bir alan belirlemenin peşinde daha çok. 

Ve bana kalırsa da ikinci sezonla bunu epey başarmış durumda. 

Ramy’nin yaratıcısı Mısır göçmeni genç komedyen Ramy Youssef, aynı temalı yani Amerika’da göçmen bir müslüman olmakla ilgili epey ünlenmiş stand up şovlarıyla tanındı. Daha sonra bu şovu kendi adını verdiği, yaratıcısı olduğu, baş rolünü oynadığı Hulu dizisine taşıdı. İlk sezonundaki performansıyla da Golden Globe’da en iyi erkek oyuncu ödülünü aldı. Ben bu çıkışıyla Ramy’yi takibe aldım. 

Ramy, annesi, babası ve kız kardeşiyle yaşayan Jersey’li bir genç adam ve hayatta etnik kimliğiyle Amerikalı kimliği arasında bir yerde kaldığını düşünüyor ve hep bir arayış içinde. Neyi aradığını o da bilmiyor (Bizim de çok anladığımız söylenemez açıkçası) ve bu arayışı onu İslam orjiniyle, Amerika’da göçmen olmakla ilgili çeşitli durumlara sürüklüyor. İlk sezonun bu tuhaf kafalarından ziyade en ilginç yanı Ramy’nin yakın arkadaş çevresinden biri olan Steve Way’in performansıydı. Yani sakatfobi yapmak istemiyorum ama Steve, Stephen Hawking’in bir dizide oynamış versiyonu. Edindiğimiz ortadoğulu aile terbiyesine göre bize bu fiziksel performans hakkında asla konuşmamamız hatta mümkünse o yöne bakmamamız öğretilmişken dizide Steve Way ve arkadaşları seksten, sakatlığın her türüne dair binlerce espri üretip kendi durumlarıyla kendileri dalga geçiyordu. Bu kısmına biraz şaşırdığımı itiraf etmeliyim ama genel olarak ilk sezonunu biraz vasat yani ‘mehhh’ bulduğumu söylemeliyim.

İkinci sezonda ise Ramy’nin ruhsal arayışı devam ediyor ve yolu onu şeyh Malik’e çıkarıyor. Ramy Youssef’in işi artık başka bir boyuta taşımak istediğini ilk burada hissediyoruz çünkü şeyh karakterini Mahershala Ali canlandırıyor. Bir özel bilgi vereyim burada: Mahershala Ali beni aşşşırı tutuyor. Yani cübbesinin eteklerinin altında hiç ortaya çıkmadan üç ay geçirebilirim. Ya da cemaati olsun katılayım, beraber Pensilvanya’ya taşınıp, ayaklarımızı altımıza alıp yer sofrasına oturalım ve aynı maklubeyi ortadan kaşıklayalım. Ben seninle aynı maklubeyi ortadan kaşıklamayı sevdim be Ali. (Benim hayatımda neden ‘ortadan kaşıklamak’ diye bir terim var ya? Hafızama eternal sunshine yaptıracağım). 

Ramy, Şeyh Malik’in müridi olup mastürbasyon ve porno bağımlılığından kurtuluyor, artık aradığı yeri buluyor gibi, kader onun çöpünü şeyhin kızı Zeynep’le çatıyor, Ramy artık mutlu gibi ama sezon tam da istenen gibi bitmiyor. Kabataslak anlattığım tüm bu ikinci sezon olaylarının arasına ise Ramy Youseff bu sefer gerçekten çoğu çok başarılı pek çok espri sıkıştırmış. Üstelik bu espriler hem gayet politik, hem dizinin ana damarı İslam ikilemi odaklı, hem de konuşulması tabu olan pek çok yeri hedefliyor. Yani Kabe’yi VR’la gezmekten tutun da peygamber şakalarına, Ramy’nin annesinin vatandaşlık yemini arasına Trump’a küfredip ve onu mahvetmeye ant içmesine hem de yine tek başına bir şov yapan Steve’in boşalmak için Atlanta’ya gidip escort gelmediğinde Ramy’nin ona mastürbasyon yapmasına kadar uzanan bir şakalar skalası bu. Tabii ki en çok bu espriyi sevdim. Çünkü bir yerden kendi espri anlayışıma acayip uygun bir part’tı. Cis het erkek arkadaşlarıma sıkça sorduğum, ‘ıssız bir adaya düşersek benimle yatar mısın arkadaşlığımızı ona göre değerlendireceğim’ şakama epey denk düştü diyebilirim. Tamam, gönüllü olarak bir değerlendirme beklemiyorum ama bu bir sağlık problemi olursa ne olur? Ramy’nin arkadaşı Steve de boşalmak zorunda çünkü tek başına mastürbasyon yapamıyor ve eğer boşalamazsa çok acı çekecek. Çok doğru yerler hedeflemiş Ramy. 

Ama tüm bu harika şakaların yanında ikinci sezondaki tek bir bölüm ise Ramy’yi şaha kaldırıyor. Bu da dokuzuncu bölüm olan Uncle Naseem

Ramy’nin dayısı Naseem dizideki yan karakterlerden biri ve son derece antipatik, kuyumcu ve müthiş bir jewfobik, korkunç bir adam. Sezonun tüm bölümlerinden ayrı olarak bu bölüm sadece ona ayrılmış arada çekilmiş bir kısa film gibi duruyor adeta. Ve biz bu bölümde Uncle Naseem’in gay olduğunu öğreniyoruz. Dokuzuncu bölüm baştan sona bir şov. 

Açık söyleyeyim bu zamana kadar izlediğim dizilerdeki en iyi gay part’larından bir olduğunu söyleyebilirim. Burada bu hikayenin evrenselliğini, herkes için için gerçekliğini ve dünyanın hangi coğrafyasında yaşarsan yaşa bu cinsel kimliğe sahip insanlar için ortaklığını görüyoruz. Naseem Dayı üstünden anlatılan Amerikalı bir hikaye bir anda bizim de hikayemiz oluyor. Onun tüm kabalığının, sevgisizliğinin, küstahlığının, yeme tutkusunun sebepleri yirmi dakikalık bir hikayede tak diye geçiyor. Uncle Naseem’i çok iyi anlıyorum, ona üzülüyorum ve bir adet Emmy heykelciğini kalbimden kopararak evine gönderiyorum. 

Gay dayı Naseem bölümü kafamda ışıl ışıl ışıldarken burada bir numara olduğunu düşündüm ve IMDB’sine baktığımda Ramy Youssef’in hedeflediği şeyin şovu bambaşka bir yere taşımak olduğuna bir kere daha inandım. Normalde aptal bir hetero olan Ramy bu bölümü ekibiyle çok iyi yazdığı gibi aynı zamanda da yönetmenliğini The Bisexual’ın yönetmeni Desiree Akhavan’a emanet etmiş. Kendi çekmek yerine bu işi en iyi kotaracak olan insanı bulmuş ve onunla çalışmış. O yüzden bu başarıyı da hak ediyor. İşte başka yerlerde yapılan bu ‘dizilerimize bir de gay karakter ekleyelim ama işlemese de olur’ durumunn önüne geçmişler, işi çok iyi bilenlerden yardım alarak harika kotarmışlar. 

İddiasının altında yenilen, gay karakterleri birer kartondan öteye geçiremeyen, kapıcı, kamyoncu ya da bıyıklı gay’i ortaya atıp ona gülmemizi bekleyen Bartu Ben otursun da biraz Ramy izlesin. Neyi yanlış yaptığını belki anlar.

Amerika’nın demokrasi ve ifade özgürlüğünü arkasına sımsıkı alan Ramy Youssef, adını taşıyan dizisinin ikinci sezonunda çok başarılı. İfade özgürlüğü olmayan yerlerde mesela burada ise ben bu yazıyı The Marmara’nın tepesinden aşağıya atılmadan tamamlamaya çalışırken terler döküyorum. Bizim de var müthiş İslam şakalarımız ama arkadaşlarımıza yaparken bile telefonu kapatıyoruz. Bizim gibi demokrasilerde ise en azından Ramy’nin ikinci sezonunun BluTV’de sansürsüz yayınlandığını umut edip mutlu olmaktan başka çare kalmıyor. 

Gerçek islam şakalarımız ise bir başka bahara kalan tatlı rüyalar sadece.

 

YİĞİT KARAAHMET



YORUMLAR




DİĞER HABERLER