Netflix’in namı sizin oralara da geldi mi bilmiyorum ama gelmediyse bile kesinlikle gelmesi gereken bir oluşumdur kendisi. Temelde belirli ve gayet makul bir ücrete online dizi ve film hizmeti sunan, DVD kiralaması sağlayan bir servis. Hemen aklınıza “Bizde o iş için torrent ve dizi siteleri var,” düşüncesi geliyor olabilir, doğrudur. Ama Amerika’da da bizde t’si bulunmayan telif yasaları ve altyapısı var. Yani o kadar kolay değil… Torrent kullanmak hiç değil.
Ben bu yazıyla birlikte Netflix’ten, bir süredir ‘kendi’ dizilerini çekmeye başlayan ve hatta birkaç ödül de kazanan bu servisin elindeki ve gelecekte karşımıza getireceği orijinal yapımlardan bahsedeyim dedim. Zira programa bakarsak yavaş yavaş gerçek bir kanal altyapısına bağladığı söylenebilir.
Netflix, 1997’de Marc Randolph ve Reed Hastings ikilisi tarafından kuruldu. Fikir Reed’in kiraladığı DVD’yi (Apollo13) uzun süre geri götürmediği için 40$ ceza ödemesi üzerine çıkmış. Dediğim gibi, DVD kiralama ile başlayan servis, işleri büyütünce 1999 içinde aylık üyelik sistemine de geçti. Dahası da geldi ve dünyaya da açılmış durumdalar. Hatta Mart 2015’te Yeni Zelanda ve Avustralya’da da hizmet vermeye başlayacak. 2014’ün ikinci çeyreği sonunda 50 milyon üyeyi geçtiler.
Peki Türkiye? Tabii ki yok böyle bir şey. 26 Nisan 2014’te Hürriyet’te ‘RTÜK’ün yeni düzenlemeleri ve yeni internet kanunu’ nedeniyle Netflix’in ülkemize gelmekten vazgeçtiğine dair bir haber çıktı. 30 Nisan’da USA Sabah Netflix’in Avrupa bölgesinden sorumlu sözcüsü Joris Evers ile konuşulduğu ve “Türkiye için henüz hiçbir çalışma yapmış değiliz,” şeklinde bir açıklama yaptığını, yani Hürriyet’in yalanlandığını söylediği bir haber yayınladı. Bir de Mayıs ortasında Mevlüt Tezel’in konuya dair yazdığı şöyle bir yazısı var.
Not: Sevgili Netflix aynı zamanda ‘oturup dizi izleyecek ve bunlara etiketleme yapacak eleman aradığına’ dair İngiltere’de ilan veren türden bir kurum. Hayalimdeki iş diyebilirim.
Ben dizilere geri döneyim:
Online dizi ve film yayınlayan Netflix, 2011 içinde kendi dizi içeriğini de üretmeye karar verdi ve Mart’ta başrolünde iki Oscar ödüllü Kevin Spacey’in, içinde ünlü yönetmen David Fincher’ın olacağı House of Cards’ı duyurarak sektöre girmiş oldu. Üstelik bölümler için hafta hafta bekletmek yerine bir dizinin sezonundaki bütün bölümleri ‘aynı gün’ içinde sitede yayınlama kararı alarak taşları yerinden oynattığı söylenebilir. House of Cards’ın başlaması 1 Şubat 2013 ama öncesinde Norveç’ten bir kanalla ortaklaşa yaptığı Lilyhammer’ı 6 Şubat 2012’de yayınlamaya başlayarak dizi işine girdi.
Netflix’in varlığı, iddiası, ödül adaylıkları ve başarıları sektörde pek çok şeyi değiştirdi. Günümüzde insanoğlunun artık TV’den internete kaymaya başlaması sır değil. Hatta benim gibi eğer üşenirse TV kumandasına uzanmayıp kanalın internet sitesini açıp da izleyen insan(lar) bile mevcut. Televizyon izleme alışkanlığının değiştiği günümüzde, Netflix’ten sonra sektör de değişmeye ve hareketlenmeye başladı. Netflix’in türevi diyebileceğimiz Amazon ve Hulu da dizi işine ağırlık vermeye başladı. Ulusal kanalların gözdesi CBS ve kabloluların kralı HBO da internet üzerinden streaming hizmeti verecek bir oluşum kurma planları içindeler.
Aslında planladığım haliyle bu yazıda elindekilerden, sonraki iki yazıda gelecekteki dizilerinden bahsedecektim ama Marco Polo’yu da dahil etmeye karar verdim. Zira kendisi 12 Aralık 2014’te başlayacak; bahsettiğim gibi ilk sezonun bütün bölümleri de o gün Netflix’te ulaşabilir olacak. Laf aramızda bölümlerin torrent sitelerine düşmesi en fazla 48 saat sürüyor, hatta o kadar bile sürmüyor. Aynı şekilde İngilizce altyazıların da hızlı bir şekilde tamamlandığı söylenebilir.
House of Cards: Seçimde destek verdiği başkan adayı verdiği bakanlık sözünü yerine getirmeyince hırslanan Frank Underwood’un ve karısı Claire’in siyasi arenada yaptıkları, yaşadıkları üzerine. Aynı isimli ve dört bölüm süren İngiliz dizisinden (1990) uyarlama. Her bölümünde düzenli olarak iki kere bizim ülkeye transfer olmasını diliyorum. Başrollerde Kevin Spacey ve Robin Wright var.
Ülkemizde Dizimax Drama’da yayınlanıyor ve Netflix’ten üçüncü sezon onayını aldı. Şimdiye kadar onlarca ödül adaylığı alıp bunların birkaçını kazandı ama en güzeli Robin Wright’a Golden Globe kazandırması olsa gerek. Denemesi kesinlikle tavsiyedir.
Orange is the New Black: Aynı isimli kitaptan ve gerçekte yaşanmış bir hikâyeden uyarlama. Yıllar önce eski sevgilisi nedeniyle bir kere uyuşturucu kuryeliği yapmış Piper Chapman, bu durum karşısına dikilince nişanlısını ve hayatını bir kenara bırakıp 15 aylığına hapse giriyor. Hapiste yaşadığı hayat üzerine.
Ülkemizde Dizimax Drama’da yayınlanıyor ve Netflix’ten üçüncü sezon onayını aldı. Kendisini bir kenara koyarsak, Uzo Aduba’ya Emmy ve Critics Choce, Kate Mulgrew’a Criticis Choice ve Taylor Schilling ile Laura Prepon’a Satellite Awards’u kazandırmışlığı var, ki adaylıklara girmiyorum. Kitabın Türkçesi Yeni Moda Turuncu ismiyle ülkemizde de mevcut. Denemesi tavsiyedir.
Hemlock Grove: Bu da kitap uyarlaması. Bir vampir, bir kurtadam. İlki zengin, diğeri çingene ve yaşadıkları bölgede bir cinayet işlenince şüpheler ikisinde toplanıyor. Onlar da isimlerini temize çıkarmak için aradaki farklılıkları bir kenara bırakıp birlikte çalışmaya başlıyor.
Ülkemizde Cnbc-e’nin bünyesinde. Üçüncü ve son sezon onayını aldı. Vampir ve kurt adamlardan bıkmadıysanız tavsiyedir; The CW dizileri gibi değil veya ergen bir tarzı yok. Dizideki kurta dönüşüm sahnesini bir görün neden bahsettiğimi anlarsınız…
Lilyhammer: New Yorklu eski mafya babası Frank Tagliano, mahkemede mafyanın yeni patronuna karşı tanıklık yaptıktan sonra koruma programına alınır ve Norveç’in Lillehammer (Lilyhammer) adlı kasabasına yerleştirilmesiyle yeni bir hayata başlar. Ama huylunun huyundan vazgeçmemesi ve işlerin karışması yakındır…
Ülkemizde e2’nin bünyesinde yayınlanıyor ve dördüncü sezon onayını aldı. Kendisiyle münasebetim hiç olmadı, siz bilirsiniz.
- Bu kadarla sınırlı da değil:
AMC’nin iptal ettiği The Killing için son sezon onayı vererek diziyi kurtardı. Eskiden Cartoon Network’te olan Star Wars: Clone Wars için de altıncı ve son sezon onayı verdi. Yetmedi, kısa bir süre önce A&E’nin iptal ettiği Longmire’ı da kurtararak dördüncü sezon onayı vermesi var. 2006’da iptal olan FOX komedisi Arrested Development’ı 2013’te dördüncü sezonuyla geri döndürdü ve 2016’da yeni sezonunun gelmesi planlanıyor…
Hayır kurumu gibi de bir yer yani. Hatta bu nedenle iptal edilen yapımlar için Netflix dedikodusu çıkarmak adetten olmaya başladı.
- Bir de 31 Mart 2013’te ilk sezonu beş bölüm süren, gittikleri piknikte ayrılık kavgası yaparken orman yangını çıkardıkları için birlikte 2000 saat toplum hizmeti cezasına çarptırılan iki eski sevgili üzerine olan Bad Samatarians adlı bir komedi yayınlamışlığı var ama dizinin geleceğine dair şimdiye kadar bir haber çıkmış değil. Herhalde bu saatten sonra gelmez.
1) Marco Polo
İsminden de anlaşılacağı üzere ünlü gezginin hayatı üzerine kurulu bir dizi olacak. 1254-1324 arasında yaşayan Marco Polo, Venedikli ve Katolik. Kendisi de dahil ailecek tüccarlar. 1271’de (17) babası ve amcasıyla Asya’ya, yani Kubilay Han’ın topraklarına doğru seyahat etmişler. Venedik’e geri dönmeleri 24 yıl sonra, 1295’te. Hatta Marco Polo bu süreçte yaşadıkları maceraları yazdığı kitabında (Travels of Marco Polo) anlatmış.
Başrol İtalyan aktör Lorenzo Richelmy’de, dizinin arkasında da John Fusco var. İlk sezon 10 bölüm sürecek. Aslında iki yıl önce Starz’ın giriştiği proje, Çin’de yapılan çekimlerin başarısız olmasıyla vazgeçildikten sonra Netfllix tarafından kurtarıldı. Proje için de neredeyse 90 milyon dolar harcamışlar ve bu sefer Kazakistan, İtalya ve Malezya’da çekim yapmışlar. Bir de savaş koreografileri için dizide çalışacak olan Stuntman Ju Kun’un 8 Mart’taki Malezya Havayolları’nın uçak kazasında ölmesi durumu var.
Gelmişken bir de fragman bırakayım.
Bu dizinin gelişi bana fena halde Da Vinci’s Demons’ı hatırlatıyor.
Not 2: Gelecek iki yazıda Netflix’in yayınlayacağı animasyon yapımlar yer almayacak. Drama ve komedi dizilerine yer verme düşüncesindeyim.
Not 3: Bu yazı yazarın, yani benim Ekranella bünyesinde yazdığım 100. yazı oldu. Dalya demiş olmak güzel hissettiriyormuş. Herkese her şey için teşekkürler.
Bir sonraki yazıyla en kısa zamanda görüşmek üzere…