Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Esra Eroin

Annem bir süredir bizde kalıyor. Ve her ortalama Türk kadını gibi yaşam fonksiyonları Türk televizyonlarına göre ayarlanmış bir şekilde yaşıyor.

Her akşam başka bir dizisi var. Favorileri, sevdikleri, sevmedikleri, sevmediği halde o gece başka bir şey olmadığı için takip ettikleri, başroldeki kızı güzel bulduğu için izlediği, ya da kötü oyuncuyu nefret edilesi bulduğu için sevmesi gibi pek çok etken televizyon alışkanlıklarını belirliyor. Genel olarak sadık bir izleyici. İzlediği bir diziye ekstra anormal bir durum olmazsa ihanet etmiyor.

Ama hiçbir faktör, hiçbir dizi, herhangi bir program, CBS, HBO, A.C.U.N, Esra Erol’un yerini tutamıyor.

Annemin bizde kalmaya başlamasıyla beraber Esra Erol 3da geçici bir süreyle de olsa bize taşınmış gibi oldu. Esra öğleden sonra saat 2 gibi geliyor, akşam 8 haberlerine kadar bizim evde oluyor. Canım arkadaşım Esra Erol. En yakın arkadaşlarımdan daha çok duyuyorum onun sesini.

Limonatadan lohusa şerbetine

Bence Türkiye’de ezan günde nasıl yedi kere okunuyorsa tüm öğleden sonra da televizyonda sadece Esra Erol var.

Ve bence harika. Yaptığı işte, bulunduğu dalda en başarılı olan o. O kadar çok doz ona maruz kaldıktan sonra, hakkında hemen minik bir araştırma yaptım. Kariyeri bir takım saçmalıklarla başlıyor. Taşradan valizini toplayıp büyük şehirde ekranlarda şansını denemek için geliyor.  Bir iki ufak diziden sonra pek de başarılı olamamışken kader onun için uygun gördüğü ağlarını Türkiye’nin HBO’su Flash TV’de örüyor. Yepyeni bir evlendirme formatı ilk onun sunumu, onun programıyla başlıyor. Paravan, birbirini tanımayan çiftler, izleyici karşısında birbirine soru sorarak tanışma; 90’lardaki naif ‘çıkma teklifi’ programı Saklambaç’ın bir versiyonu aslında. Tabii ki ‘bi limonata içelim’ temalı Saklambaç’ın ardından Esra Erol’lu evlilik programı daha çok gerdek sonrası lohusa şerbeti gibi.

Esra Erol’un başarısını tartışmak ya da analiz etmek bana düşmez. Bırakalım bunu en yakın rakipleri, piyasadan silip süpürdükleri tartışsın. Onlar Seda’lar, Gülben’ler, Hülya’lar hepsi bir. Esra Erol tek.

Ama ya bu evlilik programı?

Umarım o programa katılan herkesi yıllar sonra sosyologlar derin derin inceler ve bir sonraki kuşaklara halimizi bilimsel olarak anlatır. 21 yaşında talibini ekrandan arayan kızların acınası hali… O yorumların sakilliği… O insanların üzücülüğü… O mal mülkle gözü doymayanlar…

Acılı bi buçuk Adana

Mesela geçenlerdeki Esra Erol seansımda karşıma şöyle bir adam çıktı: Genç bir beyefendi. Yakışıklı. Normal şartlarda onun kadar çok evlenmek isteyen birisinin çoktan vuslata ermiş olması gerekirdi. Neyse bu bey aradığı kısmeti henüz bulamamış ve kendisini Esra Erol’un paravanının ardına atmış. Esra ondan hayatını anlatmasını istiyor. Beyefendi acılarla dolu geçmişini ortaya döküyor. ‘Şampanyamın tıpası sıkıştı’ gibi dertler yok elbette. Onun yerine yine bir takım yoksul sorunlar. Bu program formatı içinde stüdyoda bulunan jüri mi, konuk mu yoksa alkışçı mı olduğunu bir türlü anlayamadığım insanlar göz yaşları içinde acılı beyefendinin dramasını dinliyor. Bu acı seansı içinde bir tek beyefendinin kendisinde bulunduğunu tahmin ettiğim bir buçuk acılı Adana dürümü gözümde canlandırmaya çalışırken, stüdyodan alkışlar yükseliyor. Bu kadar alkışa sebep olan şey beyefendinin anlattığı şu anektod: Her hafta babasının mezarına gidiyormuş. Onunla konuşuyor, dertlerini anlatıyormuş. Hayattaki en yakın arkadaşı ölmüş babasıymış.

Beyefendinin her hafta mezara gidip, bu eylemleri yapması Türk toplumuna dair endişelerimi bir kere daha su yüzüne çıkardı. Bence senin mezara değil tımarhaneye gitmen lazım tatlım. Neden bunu kendine yapıyorsun? Ve bu delilik hali niçin alkışlanıyor. bence sizlerin de o tımarhanedeki yan koğuşa yatmanız lazım.

Esra Erol’da şaşırdığım bir diğer nokta da şu: Öğleden sonralarını evlilik programı izleyerek geçiren erkek nüfusun oranının şaşırtıcı derecede yüksek olması. Hayatın o lanetli saatleri sadece bohemlere ait sanırken bu iş hiç de öyle değilmiş. Türk erkekleri bayağı çalışmıyor ya da çalışıyorsa da iş yerlerinde televizyon var. O kadar kadına, öğleden sonra bir saatte bu kadar erkek talip çıkması çok anormal değil mi?

Esra Erol kadın erkek tüm Türkiye’yi ekran karşısına inanılmaz kilitliyor. Bence bağımlılık yapıyor. Tıpkı eroin gibi fiziksel bağımlılık üstelik. Kendini onun karşısından kurtaramıyorsun. Bir doz koca daha almadan kesinlikle huzur bulamıyorsun.

Kışla beraber iyice semirip, evde oturan, kurabiye yiyip koca bekleyen insanlara döndüğüm şu dönemde Türk televizyonuna düşmek üzereyim. Yeşilay’ı arayın. Ya da Nurgül Yeşilçay’ı. Beni kurtarsınlar.

Ama durun hemen aramayın.

Bir sonraki yazıya kadar bekleyin. Çünkü sizlerle bir başka tuhaflık olan ve Star’da sabahları dünyamı dağıtan Benim Kuaförüm programı hakkındaki analizlerimi de paylaşmak istiyorum.

Bu son.

Sonra hep beraber rehabilitasyona, yani batının medeni kanallarındaki şovlara geri döneceğiz.

Seyirde kalınız.

 

YORUMLAR




DİĞER HABERLER