Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Downton Abbey: Giderken sağda, dönerken solda
Ve uzun bekleyiş sona erdi, Downton Abbey kapılarını beşinci sezonuyla tekrar açtı. Carson’ın tabiriyle tam anlamıyla ‘’Welcome to Downton Abbey!’’ yani. Sırlara, aşklara ve ölümlere kaldığımız yerden devam etmeden önce neler oldu bir hatırlayalım.


Cora ile Robert’in öpüşürken uhuyla yapıştırmışsın gibi durduklarına dikkat ettiniz mi ya?

Downton’ın babası Lord Grantham ve eşi Cora, alıştığımız dengeleri değiştiren bir çift. Böyle ihtişamlı dramalarda annelerin entrikacı olmasına alışkınız ama burada Cora sadece boynunu büküp karşısındakine asla sevimli gelmeyen bir tebessüm takınmaktan başka bir şey yapmıyor. Lord Grantham ise Downton Abbey’nin değişen dünyayı vermek için çizdiği portrede yeri değişen bir karakter. Eski dünyada işvereninin yanında olan, şefkatli bir baba. Ancak değişen dünyada yeni haklar karşısında geri kafalı, hatta acımasız olan kızlarının hayatlarına karışma lüksünü kadının toplumdaki yerinin sosyete dışında da artmasıyla abartan zaman zaman zalim bir baba. Dediğim dedikliğini küçük kızı Sybil’in dolaylı olarak ölümüne sebep olarak ödese de, Lord Grantham asla hata yapabileceği ile yüklü bir insan değildir. Cora da üç kızının yoğun dramaları ve kocasının ağırlığı altında kalmış sessiz sakin bir kadındır. Gerçekten yaşama belirtisi gösterdiği tek olay Mr. Pamuk vakasıdır.


Soldan sağa Edith, Mary ve Sybil bütün asaletleri ile.

Crawley kız kardeşler’e hayranlığımı nasıl anlatsam bilemiyorum. Zevk aldığım her şey bu üç kardeşte mevcut. En büyükleri, kalbinin karanlığına tutulduğum Mary Crawley, Downton’ın öbür mirasçısıyla evlenmeyi beklerken Titanik’te öldüğü haberiyle bütün ailenin ve kendisinin gelecek planları biter. Mary için hemen yeni bir kariyer (evlilik) planlanmalıdır. Mr. Pamuk vakasının sahibi tabii ki dizi tarihinin bu en kötü esas kızı Mary’nin olayı. Mr. Pamuk, Mary’nin odasında ölünce annesinin yardımıyla bu işten sıyrılır. Ama Mary’nin ölen müstakbel kocasına esas aşık olan kız kardeşi, Crawleyler’in ortanca kızı Edith’tir. Edith Pamuk olayını öğrenince kardeşini ele vermekte hiç tereddüt etmez. İki kız kardeş, dizinin zaman atlamaları sayesinde şu an hala düşmandırlar. Sanki iki teyzenin birbirleriyle rakabetini izler gibi izledim valla olanları. Edith’in mihraba kadar varan sayısız terk edilmelerinden sonra gayri meşru kızına Mary’nin tepkisi ise en çok merak ettiğim şey. Peki en küçükleri Sybil? Sybil şoförle evlendi. Kimsenin kabul edemeyeceği bir durumdu bu. Nelerden sonra kocası Tom’un Lord Grantham’ın tam tersi olan siyadal görüşleri yüzünden başı belaya girince Downton’a geri döndüler. Sybil, babasının evinde doğum yaptıktan sonra, babasının at gözlüğü yüzünden öldü. Rekabet, aşk, nefret bu üç kız kardeşin arasındaydı evet ama Sybil’in öldüğü gecenin sabahı, Sybil’in başında, Mary’nin Edith’e ‘’İkimizin de sevilebilecek insanlar olduğunu düşünen tek kişi öldü. Bu dünyada son kez üç kız kardeş olarak bulunuyoruz,’’ deyip Edith ile sarıldıkları sahne televizyonda benim için en iyiler arasındadır. Sybil öldükten sonra uzak akraba Rose, Downton’a geldi. Rose macera arayan bir genç kadından birisi değildi, Downton’a şuhluklarıyla renk kattığını reddedemem ama Crawley kız kardeşler bu halleriyle hala en çok özlediğim ekip.


Violet’in babaanne, Martha’nın anneanne olduğu nasıl belli değil mi?

Violet yani, Grantham’ın düşesi, Lord Grantham’ın annesi! ‘’Haftasonu da nedir?’’ sözüyle efsanelerin arasına girmiş olan Downton Abbey’nin jokeri. Violet bütün aristokrat donanımlarının yanında zamanın ötesinde hatta şimdiye göre bile ileride bir ahlak yapısına sahiptir. Yeni mirasçı Matthew’in annesi olan ve bu ‘zenginlik’ işlerinden pek anlamayan Isobel ile sürekli çatışırlar. Isobel iyi niyetli bir kadındır ancak kendisi ile ilgili iç görüsü yoktur. Bütün iyilikleri sadece kendisini iyi hissetmek için yapar aslında. Violet ve Isobel’in her seferinde Violet’in yendiği atışmaları çok tatlıdır. Tabii ki ben sıkıcı bir insan olan Isobel’dense Voilet’i tutarım. Ben herkese karşı Violet’i tutarım gerçi, bir kişi hariç. Cora’nın Amerikalı annesi Martha! Violet nasıl insan üstü, tanrısal bir karakterse; Violet de ondan daha tanrısal bir karakterdir. Ayrıca Martha bu dünyada Violet’i yenebilen tek kişidir.


Soldan sağa babyboy Tom ve drama queen Matthew.

Downton’ın damatlarında sıra. Evet sayısız ihtimal, sayısız nişanlılık geçti. Hatta Titanik’te ilk mirasçının ölmediğine dair bile şeyler var ama Lord Grantham’ın iki damadı oldu şimdiye kadar. Matthew Crawley yeni, uzak mirasçıydı. Mary ile tamamen zıt karakterleri vardı. Mary karanlık taraftan asla çıkmıyordu; Matthew ise hep kutsal topraklardaydı. Ancak kader ağlarını öyle bir ördü ki arada geçip giden ikinci adamlara, ikinci kadınlara rağmen Mary ile Matthew evlendi. Böylece Lord Grantham’ın mirası da bölünmemiş oldu. Mary ve ailesi biraz uğursuz oldukları için Matthew da kendi oğlunun doğduğu gün bir trafik kazasında öldü. Şahsen Matthew bir dizide değil de tiyatro sahnesinde oynar gibi oynadığını düşündüğüm için ben pek rahatsız olmamıştım. Onun o teatral havaları pek hoşuma gitmiyordu. Ayrıca Mary ile evlendikten sonra Matthew ölmeseydi hikaye ketlenmiş olurdu. Şimdi Mary Tony adlı bir lord ile malikaneleri yeni düzene sokma işinde uzman -hiç anlamıyorum böyle şeyleri ama- Charles arasında kaldı. Ben tabii ki Tony’ciyim. Adı Tony olan birisini tutmamam mümkün mü? Ailemizin şoförü Tom ise benim baştan sevmediğim bir karakterdi. Ancak sonradan nasıl bir Tom sevgim kabardı anlatamam. Bir de yılan hizmetçilerle yatmasa çok iyi olacak bebeksi.


Bates ve Anna’nın bence çok sıkıcı aşkı.

Bates ile Anna. Biri Mary’nin hizmetçisi, öbürü Lord Grantham’ın. Ben Bates’i sevmem. Asla o inandırılmaya çalışılan karanlık tarafını samimi bulamadım. Bence hep çok sıkıcı. Anna tatlı ama. Ne aşırı bir sevgim var ne de nefretim. İkisinin hayatında hep bir cinayet olayı var ama. Eğer bütün şüpheler doğruysa Bates bir seri katil olabilir. İşte o zaman sonunda benim için ilginç bir yere gider hikayeleri. Bates ile Anna, sadece gerçeklik olarak başarılılar. Yani o dark side yok Bates’te dediğim gibi ama Anna tecavüz eden adamı gerçekten öldürdüyse bu karanlık taraf olmasa da gerçekçi olur. Mary’nin bütün bu olayı öğrenip kısa bir gel git yaşaması ve delilleri yok etmesi ise dramalarda olması gereken en büyük özellik. Drama salt iyi-kötü savaşına döndüğü zaman sıkıcı oluyor. Hikayenin nefes aldığını anlayamıyorum, ben de boğuluyorum. Bates kendisi açısından olmasa da dizinin diğer karakterlerinin gerçekçiliğinin en büyük göstergelerinden biri.


Thomas ve O’Brien ‘’Yılanlık bizim işimiz’’ der gibiler.

Cora’nın efsanevi hizmetçici O’Brien ile nasıl kahya yardımcısı gibi kendisi için uyduruverilmiş bir pozisyonda çevirdiği bütün entrikalara rağmen Downton kalan Thomas’ı nasıl unuturuz? O’Brien biraz kan dondurur, kendisini kovacağını düşündüğünde hanımı Cora’nın banyosunda yere sabun koyarak bebeğini düşürmesine sebep olmuş, miras işlerini iyice karıştırmıştı. Ha sonradan vicdan azabı çekti evet ama O’Brien bu soğuk kanlı katil edalarıyla harika bir karakterdir. En büyük ortağı ve son düşmanı Thomas ile binbir entrika çevişmişlerdir ama sonra Thomas onu son oyununda alt edince O’Brien bir gün Downton’dan kaçar, Cora’nın kuzeni hizmetçisini çalmıştır. Thomas ise entrika konusunda goldstarlık bir karakter. O kadar ki Mary’nin koca adaylarından birisiyle gizli bir ilişkisi vardı ve sevgilisinin Mary ile evlenmesini, zengin olmalarını planlıyordu. Thomas ve Mary iki büyük diva birbirlerini pek sevmezler. Madonna ile Elton John’un yıllarca süren anlaşmazlıkları gibi düşünebiliriz onları. Dizinin açık açık tek gay karakteri olduğu için ve Downton’dan önce yaşadığı zorlukları arada dile getirdiği için sadece kötü bir karakter değil, sosyal sorumluluğu da olan bir karakterdir Thomas. Ayrıca Lord Grantham’ın 100 ile geçtiği tek sınav da Thomas’tır. Thomas coming out olduğunda Lord Grantham dahil herkes bunu biliyormuş zaten ve hiçbiri ona sırtlarını çevirmemişti. Carson’ın dediği gibi Downton’da neler neler değişiyor. Bir dönem dizisi olmasına rağmen Downton Abbey verdiği çoğu duyguyla çok güncel, en büyük başarısı da bu.


Carson ve Mrs. Hughes hep ciddi olamazlar ya.

Carson ile Mrs. Hughes ise evin kahyaları hatta genel müdürleri denilebilir. Carson’dansa Mrs. Hughes’ı tercih ederim ben. O da evin hanımı Cora’nın pasifliğindense yükselen diğer kadın karakterlerden. Carson’ın anlamlandıramadığım bir gösteri dünyası geçmişi var. Mary’e çok değer veriyor ama Mary gerçek bir kötü olduğu için Carson’ın kalbini birkaç kez derin derin kırdı. Mrs. Hughes daha ılıman bir karakter. Mrs. Patmore yani aşırı bilimli aşçı, onun weard yamağı Daisy, daha da weard kariyerini katleden Molesley, kadınların ve gaylerin zayıf noktası uşak Jimmy, bir tür hayvana benzeyen uşak Alfred, en sevdiğim karakterlerden olan ve bir başka çocuk sırrının kaynağı Ethel ve tatlı kalp Mrs. Baxter ile daha niceleri Downton’ın ‘aşağıdakiler’ kısmını oluşturuyor.

Televizyonun en büyük draması geri döndüğüne göre duru hayatımız başlamış demektir.
 
ETİKETLER : Özge Doğan
YORUMLAR




DİĞER HABERLER