Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Dizilerin yurt dışındaki Türk imajına katkısı

Yakınlaştırma, sevimlileştirme efektli Kivanççik, Brad Pitt’ten popüler.

Türk dizisi fanatiği ecnebi gerçeğiyle birkaç sene önce Kiev’de bindiğim bir takside tanışmıştım. Türk olduğumu öğrenince orta yaşlı, pos bıyıklı Ukraynalı sürücünün gözleri parlamış ve tuhaf bir coşkuyla “1001 noch! (gece),” diye haykırmıştı. Heyecanına anlam veremesem de misafir yapmacıklığımı takınıp “Evet çok büyük eserdir. O Ortadoğu masallarını ben de çok severim,” demiştim. Kendi vatanımda çekilmiş bir diziden söz ettiğini anlayınca şaşırmış ve hiç seyretmediğim için de biraz utanmıştım.

Kievli taksi sürücüsü dizide birbirine aşık -biri evli- iki başrol oyuncusunun gerçek hayatta da bir araya gelmesini çok şaşırtıcı buluyordu. Bunun Türk geleneklerine uygun olup olmadığını merak ediyor ve bu konuda ne yazık ki bir fikir beyan etmemi bekliyordu. Hikayedeki bütün oyuncuları ilk ismiyle anacak kadar iyi bilen bu abiye diziyi bir kez bile seyretmediğimi söyleyemedim. Yetişkin bir Ukraynalının Türk geleneklerine uygunluk kaygısı tuhafıma gitse de “Aşk gelenek tanımaz,” kabilinden bir şey söyleyerek vaziyeti kurtarmaya çalışmıştım.

Son birkaç senedir Ukrayna ve Rusya başta olmak üzere eski Sovyetler birliği coğrafyasında Türk dizileri çok popüler. Bu diziler için bizdeki merhum Dizimag benzeri onlarca site kurulmuş. İnternette birçok forum ve fan gruplarında her hafta yeni bölümler irdeleniyor. Oyunculara dair en küçük magazin haberleri bile gene bu sitelerde ateşli ve uzun tartışmalara konu oluyor. Müdavimlerin çoğunluğu genç kız ve kadınlar. Popüler erkek oyuncular hakkında hemen her şeyi öğreniyor ve birbirleriyle paylaşıyorlar. Bu oyuncuların ismini “Kenançik” , “Kıvanççik” şeklinde zikrediyorlar. Rusça’da isimler için yakınlaştırma sevimlileştirme efekti veren –çik ekini kullanmaktan çekinmiyorlar.

“Kamran seni hakikaten sevseydim, hakkındaki her şeyi bilirdim.” Çalıkuşu’nun yenisi de izleniyor.

Rusya televizyonlarında ilk gösterilen Türk dizisi Aydan Şener’li Çalıkuşu’ydu. Şimdilerde ise en sevilen dizi açık ara Muhteşem Yüzyıl. Forumlarda dizinin en popüler çiftini seçmek için anketler düzenleniyor ve Hürrem rolündeki aktrisin değiştirilmesi hala tartışılıyor. Erkek oyuncuların her biri için ayrı fan kulübü oluşturulmuş. Kuzey Güney de çok seyrediliyor ve büyük bir hayran kitlesi var.

“Yeni tanıştığım hanımlara kendimi anlatmak için profilim akşam üzeri güneybatı ufkundan bakınca Kıvanç’ı andırıyor diyorum. Faydası oluyor. Kıvanç ulusal değerimiz’.’ Bu ifadeler uzun zamandır Moskova’da ikamet eden bir tanıdığımın sözleri .

“Türk dizilerini çok seviyorum. Kadınlar hep kocaman gözlü ve ihtiraslı. Erkekler esmer, yakışıklı ve ketum. Hikayeler yavaş ilerliyor ama çok dolu. Fonda da hep İstanbul’un muhteşem manzaraları var.” Bunlar, 32 yaşındaki Moskovalı ev hanımı Olga’nın ifadeleri. Tek şikayeti, dizi süreleri yaklaşık iki saat olduğu için Rusça’ya çevrilip webe konmasının çok vakit alması. Sırf bu yüzden ufaktan Türkçe öğrenmeye başladığını söylüyor.

Muhteşem Yüzyıl, tartışmasız açık ara en çok izlenen Türk dizisi.

Böyle cümleleri duyunca bir Türk vatandaşı olarak insanın ister istemez gururu okşanıyor. Sovyet coğrafyasında 2000’li senelere kadar Türkiye seyrek olarak gündeme gelirdi. Ekseriyetle de güneydoğu bölgesinde süren iç savaş vesilesi ile. Osmanlı’nın devamı olarak hakkımızda bir takım önyargılar vardı ama işin açığı pek de önemsenen bir ulus/devlet değildik. Yakın coğrafyamızı saran Türk dizisi furyası ülkemizi en azından yeniden fark edilir ve görünür yaptı. Özellikle mekan ve fon olarak İstanbul’u ve boğaz manzaralarını çok başarılı şekilde kullanmaları şehri cazibe merkezi haline getirdi ve ziyaretçi sayısını artırdı. Tekstilde bir süre öncesine kadar Türk ürünlerinin kalite imajı Çin mallarıyla aynı seviyedeydi. Son senelerde bu algıda da dizilerin etkisiyle hissedilir bir iyileşme var. Bu gözlemlerden hareketle kültür emperyalizmi gibi iddialı çıkarımlar yapmaksa fazla iddialı olur. Dizilerin yurtdışında popülerliğini sağlayan şey içine serpiştirilmiş Türk kültürüne ait ilginç öğeler değil hikayelerin kurgu ve senaryo olarak evrensel ölçülerde iyi işlenmesi. Muhteşem Yüzyıl çok sevilirken benzer bir hikaye olan Fatih dizisinin Türkiye’de ve Sovyet coğrafyasında aldığı tepki aynı: Hamasi kaygılarla şişirilip fazlasıyla gösterişli bir havası olduğu ve seyirciyi samimiyetine inandıramadığı için orada da tutmadı.

Dizilerin seyredildiği yakın coğrafyamızda Türk imajını iyileştirdiği de fazlasıyla iyimser bir çıkarım. Ama ülke olarak daha fark edilir hale geldiğimiz yadsınamaz bir gerçek. Bu da azımsanamayacak bir katkı.

Kiev’de yaşayan ve Sıla dizisini izleyen kız arkadaşlarının Türkiye’yi yanlış tanımasından korkan tanıdıklar var.

Yukarda Türk dizilerine dair övgü dolu sözlerini paylaştığım Moskovalı ev hanımı Olga’ya “Peki Türkler nasıl insanlar sence?” diye sorunca şu cevabı veriyor: “Neredeyse her sene Antalya’ya gidiyorum. Türkler cana yakın ama çok kurnaz insanlar. İyi pazarlık etmek gerekiyor. Dürüstlük anlayışları çok değişik.”

Kiev’de ikamet eden bir tanıdığım kız arkadaşının o aralar çok popüler olan Sıla dizisini seyrettiği için Türkiye’yi çok yanlış tanıyacağından korkuyordu.

Millet olarak nasıl göründüğümüz konusunda bir takıntımız olduğunu inkar edemeyiz. En olmayacak hallerde dahi ilk tepkileri “Türkiye’yi dünyaya rezil ettiler,” olan endişeli bir kesim var. İnsani gelişmişlik kıstasıyla dünyadaki yerine göre kendini fazlasıyla ciddiye alan bir ulusun çocuklarıyız. Özellikle yurtdışında -etnik aidiyetimizle ilişkimiz ne olursa olsun- hepimiz ister-istemez biraz milliyetçi oluyoruz. Zihniyet olarak kendimizi dünya vatandaşı olarak konumlasak da çok uluslu her diyalogda ilk başta sorulması farz olan “Hangi ülkedensin?” bahsinden kaçış yok. Bu sorunun cevabına göre de bir sınıfa dahil ediliyorsunuz. Mesela Fransız kültürünü içselleştirmiş hatta Sartre’ı, Foucault’yu, Derrida’yı okuyup yutmuş olabilirsiniz. Ama basit bir Parisli esnafın bile gözünde hep bir Türk göçmen olarak kalıyorsunuz.

Fransızlar kadar olmasa da Avrupalıların çoğunluğu -kendi ülkelerinde- Türk olduğunuzu öğrenince bir an kibarca susup sizin için üzgünüm der gibi bakar. İlk başlarda beni biraz kıran bu muameleyi artık bayağı eğlendirici buluyorum. Ayrıca yurt dışında nedense resmi olarak T.C’yi temsil ettiği sanrısıyla hareket eden Türklerin bu önyargıları kırmak için düştüğü haller de bazen çok ibret verici. Avrupa’daki Türk imajının kaynağını ırkçılığa bağlayıp rahat etmek mümkün tabii. Ama hepimiz içten içe biliyoruz ki son tahlilde nasılsak ve ne yapıyorsak öyle görünüyoruz. Argümanlarınız ne kadar güçlü olursa olsun insanlar önyargılarını genelde sizden daha çok seviyor.

Çalıkuşu dvd’si, kıymetli bir hediye olmakla birlikte, bir ‘önyargı kırıcı’ olarak da kullanılabilir.

Önyargıları kırmak yerine onları değerlendirmek çok daha iyi neticeler veriyor. “Türkler fes giymiyor mu?” diyen ecnebi müşterinizin kafasını cumhuriyet kazanımlarıyla şişirmek yerine ertesi toplantıya başında fes ve Çalıkuşu DVD’siyle gitmek çok daha verimli bir yöntem olabilir. Tecrübeyle sabit.

YORUMLAR




DİĞER HABERLER