Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Dikkat Bağımlılık Yapar: Kore Dizileri
 
Alkolün bağımlılık yapması aylar, nikotinin haftalar, Kore dizilerinin ise sadece birkaç saat sürer. Evet, bilimsel gerçeklerle konuşuyorum. Eğer birkaç saat Kore dizisi (K-drama) izlediniz ve bağımlısı olmadıysanız, iddia ediyorum ya artsy fartsy bir zevkiniz vardır ya da içinizdeki ergen çoktan ölmüştür.

Çünkü, son yıllarda çığ gibi büyüyen Kore dizisi çılgınlığının en önemli nedeni de işte o içinizdeki hiç büyümeyen, sürekli aşk, flörtleşme, duygu karmaşası arayan, bir gruba ait olmak isteyen ergene hitap ettiğindendir, ki 7’den 77’ye geniş bir hayran kitlesine sahip ve büyümeye devam ediyor. Bu etki yapımcıların da ağzını sulandırmış olmalı ki, son zamanlarda Kore’nin film ve dizileri (örn, Evim Sensin, Bir Aşk Hikayesi, Kiraz Mevsimi, Kocamın AilesiGünahkar vb.) Türk televizyonlarına uyarlanmakta. Peki nasıl oluyor da bu diziler bu kadar etkili olabiliyor?


My Lovely Kim Sam Soon. 30 yaşındaki hafif kilolu pasta ustasının, gerçek aşkı bulma hikayesi.


My Girl. Dürüstlük prensi ile yalancılar prensesinin komik ve romantik hikayesi.

Ben, bundan yaklaşık 10-15 sene önce, yabancı dilimi geliştirme amacıyla, internette deli gibi İngilizce altyazılı diziler izlerdim. Bir gün, “Arif’in Manchester’a attığı golden nereye geldik” misali, İngilizce altyazılı bir Kore dizisine rastlamamla ilgi alanım değişmeye başladı. Amerikan dizileriyle birlikte altyazılı Kore dizisi de arar, takip eder oldum. Tabii, 2000’lerin başında dizilerin kalitesi şimdiki kadar iyi değildi. O zamanlar yayınlanır yayınlanmaz ortamlara düşmezdi diziler, bırakın şimdiki gibi Türkçe altyazıları, İngilizce altyazı için bile haftalarca beklerdim. O zamanlar, eminim birçok izleyen vardı benim gibi, ama daha dizi siteleri, aktörlerin fangirlleri-fanbaseleri filan olmadığından bilmezdim. Ne zaman ki 2005 yılında My Girl ve My Lovely Kim Sam Soon dizileri Kore’de patlama yaptı, ben de Türk sosyal medyasında tek tük Korecan* sesleri duyar oldum. Ama bence asıl dönüm noktası, tüm Türkiye’de hızla yayılması 2009 yılında ise Boys Over Flowers ve You’re Beautiful dizileri ile oldu. Bu diziler, ergenlerin Hallyu’nun** ilahları, Asya’nın prensleri Jang Keun-Suk ve Lee Min-Ho ile tanışmalarını sağladı ve toplumsal bağımlılığın yayılımı başladı.


Boys Over Flowers. Güneşi Beklerken mi dediniz? Evet, bildiniz.


You’re Beautiful. Kore'de bir zamanlar çok meşhur olan "gender bender" tarzı dizilerin atası. Huysuz pop star ile erkek kardeşinin yerine geçmek zorunda kalan masum kızın dünyaları sürükleyen aşkı.

Nedir bu bağımlılığın kimyası, isterseniz gelin benim deneyimlerimle/gözlemlerimle çözümlemeye çalışalım. Genellikle ilk başlama yaşı lise (ama, forumlarda/fanbaselerde yapılan yorumlara bakılırsa, başlama yaşının ilköğretime kadar düştüğünü düşünüyorum). İzleyen herkes, okul arkadaşı, oda arkadaşı, kardeşi, konu komşusuna bahsederek yüzlercesini dahil ediyor. Bu dalga, internette, forum sitelerinde, sosyal medyada paylaşımlarla yaş ayrımı olmadan herkese ulaşmakta.

Jang Geun Suk
 
Lee Min Ho

İlk izlenen diziler büyük oranda romcom’lar (romantik komediler). Zaten en çok çekilen ve en çok tutanlar da bunlar. Her tarza göre Kore dizisi var, sageuk (tarihi diziler), fantastik, aksiyon, melodramlar. Ama genellikle gerek hormonal etkiler, gerek bazı dizilerin sosyal medyadaki popülaritesi (özellikle Boys Over Flowers, You’re Beautiful gibi) ve de çoğunlukla arkadaş tavsiyesiyle ilk izlenen diziler romcomlar. Bazen (ayrı bir dal olarak incelenmesi gereken) K-pop fanlığından gelen, sevdikleri şarkıcıların dizilerini izleyip bu bağımlılığa kapılan da çok (Heartstrings, Rooftop Prince gibi).

Heartstrings. Geleneksel müzik ile rock müziğin savaşında doğan ve iki farklı dünyayı birleştiren bir aşk hikayesi.

Dizi konuları çok genel (aşk, arkadaşlık, şöhret, zengin-fakir çatışması gibi), anlatım basit ve anlaşılır. Birçok klişe var. Ama klişeler öyle sevimli ya da eğlenceli işleniyor ki, içinde kayboluyorsunuz. Yeşilçam filmlerine çok benzediğinden belki, konuyla hemen bir duygusal yakınlık hissediyorsunuz. Sonra karakterleri tanımaya başlıyorsunuz. Genellikle ana kadın karakter fakir, çok güzel değil ya da çok dikkat çekmeyen/sarsak/sosyopatik bozuklukları olan biri. Her Türk kadını gibi. Birden karşısına çıkan çok yakışıklı/zengin/mevki sahibi bir erkek. Hatta çoğu zaman aynı yakışıklılıkta olup kıza ilgi gösteren bir ikinci erkek daha, hepimizin ihtiyacı yani. Arayı bozmaya çalışan ikinci kadınlar, huysuz kayınvalideler, sosyal konum farklılıkları, çatışmalar ve her şeyin üstesinden gelen bir aşk… Yani genellikle bir Sindirella hikayesi. Kim sevmez ki böyle hikayeleri.

Ve tabii ki aktörler… Ah o aktörler. Hepsi birer göz ziyafeti. Çocukluklarından itibaren aktörlük şirketlerinde oyunculuk eğitimleri, spor, diyet ve estetik ameliyatlar ile beslenen aktörler, dizilerde birer ilah gibi salınıyor. Her dizide, yakışıklı aktörümüz “fanservice” (hayranlara özel baklava börek servisi) ile ağzınızın suyunu akıtıyor. Ama sanmayın ki çıplaklık, seks, şiddet gibi imgelerle sağlanıyor bu bağımlılık. Amerikan dizilerinin aksine Kore dizilerinde (özellikle romcomlarda) şiddet sahneleri, küfürlü konuşmalar, cinsellik içeren sahneler yok denecek kadar az. Bazen dizi boyunca bir öpücük için bekleyebilirsiniz. Göreceğiniz öpücük de genellikle Kore’nin Fransa’dan uzaklığı kadar “French kiss”’den uzak.


Playful Kiss

Karakterlerle ve konuyla kurduğunuz duygusal bağ kadar kültür de size yakın geliyor. Aile ilişkileri bize benzer, aynı şekilde ilgi, hizmet ve saygı bekleniyor. Ailenin izni ve kararları önemli. Ama birçok kültürel farklılığı da öğreniyorsunuz. O ağız sulandıran yemekler, o muhteşem manzaralar, değişik ritüeller. Benzerlikler içindeki farklılıklar, farklılıklar içindeki benzerlikler sizi keşfetmeye kamçılıyor. Bu dizileri izleyip de galbinin*** tadını merak etmeyen, chopstick almak, Kore kozmetiği kullanmak ya da Jeju’yu görmek istemeyen yoktur sanırım.


Jo In Sung


So Ji Sub

Bence en önemli noktalardan biri de konuları sündürmeyen, diziyi beş sezona yayıcam diye kimin eli kimin cebinde ucunu kaçırdığınız ilişki ağlarına neden olmayan senaryoları. Çok yakışıklı olduğu halde normal bir kız için her şeyi yapabilen, çok zengin olduğu halde fakir kızın kapısında yatabilen erkekler, güçlü ve ne istediğini bilen kadınlar, sonunda kavuşan aşıklar, ödülünü alan iyiler ve cezasını bulan kötüler (ups! Spoiler verdim  ). Üstelik tüm bunları, haftada iki bölüm yayınlanan toplamı 16-24 bölümlük bir dizide bulabiliyordunuz. Yani Kore ile eş zamanlı izleseniz 8-10 haftada, biriktirip izleseniz bir günde bitirebileceğiniz uzunlukta diziler.

Dizi müzikleri ise ayrı bir konu. 16 bölümlük dizinin soundtrack’i mi olurmuş demeyin, her dizinin soundtrack albümü, en ünlü K-pop grupları, şarkıcıları tarafından hazırlanıyor. K-pop şarkıları da çok eğlenceli, kaliteli. Zaten içinde bol bol İngilizce kelime geçtiğinden yarı yarıya anlayabilirsiniz bile.

Sonuç olarak, eleştirel gözle izlerseniz oldukça klişe, komik ve zorlama gelebilir ama eğlenmek için bir göz atarsanız içinizdeki ergene hitab eden, uzatmadan istediğiniz mutlu sonu veren, eğlenceli ve görsel olarak zengin bir hayal dünyası Kore dizileri.

Sevgiler,

Dr. Soul


*Kore hayranı

**Kore popüler kültürü dalgası

*** Baharatlı bir et yemeği
 
YORUMLAR




DİĞER HABERLER