Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Bizimkiler uzaylılarla savaşırsa

Bir DC Haftası’nın daha sonuna geldik. Supergirl, The Flash, Arrow ve Legend of Tomorrow’lu dört günlük bir izlence vardı.

Öncelikle Supergirl’ün olduğu bölümden başlayayım. Söyleyecek hiçbir şey yok. Supergirl izlemediğim için 45 dakikalık bir zulme maruz kaldım. Supergirl zaten başka bir evrenin karakteri. Eyvallah DC’nin içerisinde ama diğerleriyle Barry’nin geçen sezonki hatalı yolculuğundan başka bir bağı yok. Şimdi düşünüyorum da o bile saçma geliyor bana. Zira Barry’nin zamanda yolculuk etmesinin dışında bunu mekâna da taşıdığını fark ettim.

Supergirl’de koca bölüm Barry’nin gelişini bekledik durduk. Sadece bölümün sonunda Cisco ile birlikte bir gedikten Kara’nın evine geldiklerini gördük. Bunun dışında da bölüm içerisinde iki kere bu gediklerden açıldığını biliyoruz. Başka da bir şey yok. Ki bu kısım The Flash’lı bölümde tekrarlandı. Haliyle işlevsiz bir durum oldu.

The Flash en azından crossover nedir bize gösterdi. Barry, Supergirl’den dünyayı istila etmeye çalışan uzaylılara karşı yardım istedi. Bu sırada ekibi de toparladı. Oliver ve tayfası ile Legends ekibi bölüme renk kattı. Ayrıca Supergirl’ü Flash ile birlikte izlemenin keyif verdiğini de söylemek gerek. İkinci bölüm The Flash içerisinde geçince Barry’nin ağırlığını daha fazla hissettik haliyle. Gerçi dört bölüm boyunca onun ağırlığı vardı orası ayrı. Bu bölümde Barry’nin yarattığı Flashpoint’ten herkesin haberi oldu. John bir kızı olduğunu öğrendi mesela. Ve Legends of Tomorrow’da Barry’nin yaşlı halinden gelen ama bir türlü duyamadığımız o mesajı da öğrenmiş olduk.

Üçüncü bölümümüz Arrow yine crossover kavramından uzaklaştı. Yine bendeniz Arrow izlemeyen biri olarak hikâyeye yabancı hissettim kendimi. Gerçi neyin ne olduğunu az çok biliyorum ama dört bölümlük hikâyeye neredeyse hizmet etmeyen, sıkıcı bir bölümdü benim için. Arrow severler tatmin olmuşlardır eminim. Ama genel olarak Dünya’yı istila etmeye çalışan uzaylılarla ilgili pek bir şey izlemedik. Konu dağınıktı.

Dördüncü bölüm The Flash’tan kaldığımız yere geri dönmüş gibi olduk. Zaten konu bütünlüğü açısından bakınca kendi içerisinde de hikâyeye en iyi bağlanan Legends ekibiydi. Bir önceki bölümde yardıma çağırılmışlardı ve kendi hikâyelerini tamamlamışlardı. Tabii bir yandan zamanda yolculuk yapma gibi bir avantajları olduğunu da söylemek gerek.

Şimdi neydi bu dört bölümün konusu? İnsanların Dominators dedikleri uzaylı bir ırk dünyaya hücum ediyor. Barry ve ekibi bunlarla tek başlarına mücadele edemeyeceklerini anladılar ve bahsettiğim diğerlerinden yardım istediler. Dördüncü bölüme kadar da bu uzaylı ırkın dünyadan tam olarak ne istediğini anlamadık.

Meğerse meta-insanların varlığı onlar için bir tehdit oluşturuyormuş. Eğer Barry teslim olursa Dünya’yı rahat bırakacaklarmış. Bla bla bla… Çizgi roman hikâyelerini bilmiyorum. O yüzden ne desem boş ama burada yansıtılan hikâyenin hiçbir derinliği yok. Bütün kahramanlarımız bir araya getirilsin diye içi boş bir mücadele izledik.

Dört bölüme de bakınca Oliver, Kara ve Barry’nin öne çıktığını görüyoruz. Legends ekibinden kimseyi sayamadım üzgünüm. Bunun yanı sıra özellikle Cisco’nun desteği bu bölümlerde büyük oldu. Yan karakter olarak da onun öne çıktığını gördük. Diğerleri biraz geride kaldılar.

Hikaye elbette kahramanlarımızın zaferiyle sonuçlandı. Kötü uzaylı ırkı geldikleri yere yolladılar. Ancak bütün bunların yanında Uzaylılar ve Bizimkiler temasının altında kahramanlarımızın başka tarafları vardı. Örneğin profesörün bir kızının olması, Cisco’nun geçmişe gittiklerinde iyi bir şey yapayım derken kötü bir şeye yol açması ve böylece Barry’nin içinde bulunduğu durumu anlaması. Oliver’in diğerlerine olan bakış açısı. Bunlar benim daha çok ilgimi çekti. Ayrıca Ray’in yeni kostümüne kavuşmuş olması da ayrı güzellik.

Hikâyenin dandikliği ve sunumu dışındaki eksiler ise yan karakterlerin işlevsizliğiydi. Hani nerede Iris, hani nerede HR, hani nerede Joe? Neredesiniz hey gidi? Felicity’nin etkisiz eleman olmasını da es geçmemek gerek. Cisco o kadar öne çıkarken onun dışarıda kalması hoş değildi. Oliver’in ekibinin pasifliğine diyecek hiçbir şeyim yok. Kendilerini tanımıyorum bile ama sırf Arrow’da görünmeleri pek keyifli değildi. Bütünün parçaları olabilirlerdi.

Bu dört bölümlük izlence beni pek tatmin etmedi ama yine de keyif verdi. Karakterlerin birbirine bağlanmasını seviyorum. Sadece biraz daha üzerinde çalışılmış olmasını arzu ediyor insan. Söyleyeceklerim bu kadar sevgili okuyucu…

YORUMLAR




DİĞER HABERLER