Bol olaylı bir bölümle Menajerimi Ara ivmesini arttırdı bu haftayla birlikte. Ana karakterleri sevdik, alıştık, dertlerini sahiplenmeye başladık, oldu bu bence. Dizinin reytingleri biraz düşük geliyor, malesef Salı günü ekranlar çok kalabalık. Dizinin, kendini adamış epey bir kitlesi var sosyal medyada; yabancı izleyicileri de çok ama bu reytinglere, en azından bu haftalık yansımamış. Haftaya daha iyi olmasını umuyorum. Diğer ağlak dramlardan farklı bir dizi ekranlara lazım.
Olaylara gelirsek, bölüme yayılan en büyük tartışma konusu elbette Kıraç'ın ihanetiydi. Annesinin muhtemelen bir Kadir Gecesi'nde doğurmuş olduğu Kıraç, son dakikada adeta Tanrı'nın Eli gibi, Deus Ex Machina gibi gelen tarihi bir çalım ile günü kurtaran kahraman oldu. Bir insanın her işi de yaver gider mi? Gidiyor işte. Ajans'ın Katarlılara satılmasına engel olmak için Kıraç'ın böyle bir oyuna giriştiğini düşünen diğer Ajans Ahalisi'nin Kıraç'ı bir tahterevalliye koyup gezdirmediği kaldı. Hep uçlarda yaşamak böyle bir şey olsa gerek. Ego'nun kahramanı olduğu yetmezmiş gibi bir de karısının marifetiyle kayınbabasından yüklü miktarda borç alarak Ajans'ın sahibi olma fırsatını elde edecek. Mayda (Hayda? Atilla Mayda?) o kadar buzlar kraliçesi gibi takılıyor, öylesine cool, öylesine hiçbir şey onu sarsamaz gibi davranıyor ki az kalsın inanacaktım. Ama çok geçmeden yaldızı sıyrıldı. Küçücük bir asistan kızı kendine rakip olarak görmüş, plan kurmuş, babasını fişekleyip Kıraç'a borç vermesini sağlamış; ilk fırsatta da kızı kovdurma ültimatomunu verdi hahaha. Çok zavallıca bebişim. İçgüdülerin alarm veriyor sana ama çok geç, çocuk olmuş zaten, e yaşı da kemale ermiş. Bence sen tatlı üvey annelik rolüne ısınmaya başla şimdiden.
Canımız Ferisciğimiz, acaba asistanını böyle hor kullanmasan mı? Kraliçe Elizabeth bile 100 yıla yaklaşan ömrü boyunca sabahın ilk ışıklarıyla yaverlerine ormana kahve getirmelerini emretmemiştir. Ondan sonra tabii başka ajansa geçersen Dicle'yi de götürürsün, senin Dicle'yi bulduğun için yatıp kalkıp şükür namazı kılman lazım. Ha bir de bu kız sürekli taksilerde geziyor, bari önden bütçe ver eline. Barış'ın dediği doğru, sen parasızlığı bilmiyorsun Feris.
Barış'ın çatkapı Dicle'nin evine gelmesi hoşuma gitti de lüks evinde daha dün bir, bugün ikidir oturan Barış, ayakkabı çıkarmak gerektiğine ne şaşırdı öyle? Sanki pasaklı Evropa ülkelerinde doğup büyümüş de eve girerken hiç ayakkabı çıkarmazmış gibi... Like Kerpeten Ali once said, "Ben senin o varoş kokunu alırım". Neyse, gece gece gelip senaryoyu kıza kilitleyen Barış horul horul uyudu, Dicle de sağolsun mükemmeliyetçi midir nedir, sabaha kadar okunur mu o koca kitap? 15-20 sayfaya bak anlaşılır zaten be kızım. Bak, yüzün kırışır uykusuz kalırsan, akıllı ol. Ayrıca gün açtıktan sonra üzerini örtmesen de olurdu artık Barış'ın, açık camın altında uyudu öyle; yarın zatürre, set iptal :D
Feris'in allem edip kallem edip vergi denetmeni, ekstrem spor sevmeyen Nejat Bey'i kafalamasını takdir ediyorum. Bak, magmaya kadar batmış bir durumu nasıl pozitife çevirdi. Gerçi tabii, Nejat'ın çocukluk aşkı olduğu için işi biraz kolaylaştı diyebiliriz. Bu durum da öyle büyük bir tesadüf ki, Nejat özellikle ayarlamış sanki, o şirketi ben denetlemeliyim demiş adeta. Neyse, Feris'in yumurta rezervleri azalıyor olsa da umarım senin sperm kaliten yerindedir Nejat, küçük bir işe lazımsın da ;)
Minnoş Çınar, herkesin senin gibi bir menajeri olsa, bana da lazım senden bir tane aşkım. Jülide ile ilgilenişine, tatlı tatlı yanında oluşuna bayıldık Çınar'ın. Sanatçıları ile sadece iş değil duygusal bağ kurduğunu zaten daha ilk bölümden de anlamıştık. Ayrıca, Emrah kalp kalp çok kalp. Minnoş No. 2 Emrah favorimiz oldu olacak. "Lan derken?" hahahah. No comment.
En sondaki Dicle Barış sahnesi, izleyenleri teyakkuza geçirdi çünkü Barış'ın Dicle'yi harcayacağından endişeliler. Ben şöyle düşünüyorum, evet Barış'ın Dicle'nin kalbini hem de ağır kırması çok büyük olasılık. Fakat Atarlı Ergen Barış karakteri iyi ya da kötü değil de, kendi doğrusunu bulmaya çalışan, kafası karışık ve kendi doğruları ile mesleğinin getirdikleri arasında bocalayan, bu durumda iken de başkalarını incitebilecek biri. Hepimiz planlamadan ya da istemeden birilerini incitiriz aslında. Hepimiz (çoğumuz) önce kendimizi iyi hissetmek için hareket ederiz. Barış Dicle'ye neden benimle kal dedi, sadece onun yanında kendisi gibi olabildiği yani rahat edebildiği için mi, o an yalnız olmak istemediği için mi, yoksa seksüel hisleri alkolün de etkisiyle yukarı çıktığı için mi (gerçi içeli kaç saat olmuş, ayılmıştır o artık), henüz bilmiyoruz. Ama anlık yaşayan bir insan olduğu kesin, bunun da kötü bir şey olduğunu söyleyemem, keşke hepimiz anlık yaşamayı becerebilsek. Dolayısıyla Dicle'nin kalbinin kırılması ihtimali baki olsa da ben Barış'ın her gün ona daha da alışması, kendini yanında rahat ve güvende hissetmesi fikrini seviyorum. Gerçek bir ilişkinin temelinde bu olmalı bence, tabii karşılıklı olmalı ama Dicle'nin henüz bunları hissedebileceği bir ortam yok. O da olur. Olsun, severiz. Beren'in mini kıskançlığından da anladığımız üzere bu yönde gitmesi hayli muhtemel, ama Barış bir an Dicle'ye bir an Beren'e meyledebilir, arada kıçı başı dağıtabilir, bunlar da çok olası ve bence göreceğimiz sahneler. Kendimizi hazırlayalım da...
Bu bölümün konukları İrem Derici, Şükran Ovalı ve iki Youtuber idi. Şükran Ovalı üzerinden dünya kadınlarının yüz yıllık problemi olan "motherhood penalty"'ye değinildi, hem de bayağı bir altı çizildi. Sektör eleştirisini fıstık gibi yapıştıran Şükran ile, anne olan kadınların kariyerlerini feda etmek zorunda kalmasına değinilirken, daha da önemli olarak çevrenin baskısı da belirtildi. Anne olup kariyerini ertelemek isteyebilir bir insan, bu tamam, tercih meselesi. Ama istemeyenlerin düşürüldüğü durumu anlatırken, Şükran'ın "Anne olan sete gelmesin abi" lafını taklit ettiği o çok bilmiş erkek egemen söylemi böyle şak diye suratlarına vurması güzel oldu. Alışacaksınız, kadınların da hayatın her alanında var olduğuna a-lı-şa-cak-sı-nız. Öptüm.
MERVE DENİZ