Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Başka Festival’in film araları


Ekim ortasında artık nedense çoğunun adı Jalem olan gezi tekneleri (Jalem 1, Jalem 2, Jalem 3...) kıyıya çekilmiş, sahili çeviren kahveler iyice boşalmış, kahvelerdeki mevcutun akşamın bir anında aniden okunan
İstiklal Marşı eşliğinde birdenbire saygı duruşuna kalktığı, zeytinci esnafın boş boş pineklediği Ayvalık adlı kasabaya birden bir kumpanya gelir ve orada bambaşka şeyler olmaya başlar.

Başka Sinema bu yıl Ayvalık’ta, Başka Sinema Ayvalık Film Festivali diye beş günlük minik bir film festivali düzenledi. Ben de basın davetine çağrılma lanetimi kırıp festivali takip etmek için Ayvalık’a gittim.

Küçük ama çok güçlü bir film seçkisinin yanı sıra tüm programın altı üstü, sağı solu küçük entelektüel fikirlerle, tanışmalarla, sadece sinema üzerinden konuşmalarla doldurulmuş; meydanlarda ücretsiz açık hava gösterimlerinin düzenlendiği, hiçbir şeyi halktan kopuk değil tam tersine özellikle onları da içine dahil etmek üzere kurgulanmış bir ilk olarak bence çok iyi bir festivaldi.

En güzeli İstanbul dışına sonbaharın bu harika zamanında çıkmak için bir fırsat yaratılmasıydı. Ve bu zamanı geçirme bahanesi de film izlemek.

Yaşadığın yerin dışına çıkmak için iyi kafa. Ben de şahsen artık bir köyde yaşayan biri olarak iki yazlık beldenin ekimini çok rahat ayırabilirim. Otobüse bindiğim Bodrum hala bir şekilde güneyde olma hissini veriyor. Bodrum’da yaşayan birinin en sevdiği beş etkinlik arasında bir numaraya yerleştirebileceğim denize girmek, hala lokal gündemimizin bir parçası. Güneş de hala Bodrum’da güney güney yakıyor. Ayvalık denizi ise açıkçası hiç cazip değil; girdiğin anda soğuktan bir daha çocuğun olmayabilir. Ama Ayvalık güneşi yani iklimimize göre kuzey güneşi çok acayip. Tüm festival gündüzleri sarı sepya bir filtreden geçmiş ışıkla çevriliydi ve güneş tatlı tatlı ısıtıyordu sadece. Emel Müftüoğlu’nun bir tekneyle açılan lezbiyenler temalı Korkuyorum şarkısının videosu gibi... Güneş gerçekten bir başka doğuyor bu mevsimde Ayvalık’ta.... Ve lezbiyenler Cunda’ya doğru uzaklaşır...

“Tanrı Poesidon her gece vardı”

Yine yaşadığım Bodrum köyünden bir referans vermem gerekirse köyde ikamet edenlerin konuşmayı en sevdiği konulardan biri de rüzgarlar, yönleri ve orada yaşayanların konuya hakimiyetlerini göstermek adına sık sık kullandığı rüzgar isimleridir. “İşte şu an güneydoğudan esiyor bunun adı Karayel. Hafif alttan esiyor bunun Kocakaçıran...” gibi çok bilmiş ama hiçbiri birbirini tutmayan bilgilerle dolu Bodrum lokal rüzgar bilgeliği.

Ayvalık’ta ise rüzgarın adı net: Poyraz. Herkes emin bundan. Tüm festival süresi boyunca başka bir rüzgar adı anılmadı. Film beğenilerinde ayrılan, tamamen kişisel zevklere göre kanaatlerde bulunulan festivalin ortak tek kelimesinin poyraz olduğunu söyleyebilirim. Üstelik bu Poyraz’ın bir sahil kasabasında akşam üstü çıkan ve üstünüze bir hırka almanız gerektiren bir rüzgar türü olduğu sanılmasın. Daha çok soğuğun kürekle ağzınıza vurulması gibi bir şeydi.

Öyle ki Ayvalık amfi tiyatroda yapılan açılış gecesi tanıştık Poyraz’la. İstanbul’dan gelen konuklar, Ayvalıklı sinema severler ve tanrı Poseidon’du konuk. Amfi tiyatro bu rüzgara rağmen epey doluydu. Ve açılış filmi Lanthimos’un The Favorite’ını o gece rüzgarın altında izledim.

Açılış gecesinin ve festivalin sonraki iki gün gizli gizli film aralarında tartışılan gıybeti ise bir ödül üstünden oldu. Festivalin ana sponsoru Kariyo&Ababay vakfı geçtiğimiz sene vizyona girmiş Türk filmleri arasından birinin yönetmenine 100 bin lira ödül verecek. 100 bin lira hiç fena bir para değil, kürlenemiycem. Ve sadece yönetmene veriliyor. Yani yönetmen 100 bin liralık çeki cebine koyup, teşekkür edip gidiyor.

Sistem şöyle işliyor; bir danışma kurulu var, bunlar geçen sene vizyona girmiş Türk filmleri arasından bir takım önerileri Kariyo&Ababay vakfına sunuyor. Ve vakıf bu öneriler arasından bir taneyi seçiyor ve parayı veriyor. Yani jüri sadece öneriyor. Karar kişisel tercih.

Sami Kariyo, Nuri Bilge Ceylan.

Uzatmayayım, ödülü Nuri Bilge Ceylan’a verdiler. Biz zaten aşırı gıybetçiler o açılış gecesinde amfi tiyatroya NBC girince ödülün ona verileceğini anlamıştık. NBC çıktı ve ödülünü aldı, sonra yönetmenler yemeğine gitti. Daha sonra sosyal medyada acaba ödül genç bir yönetmene mi verilseydi diye madilikler okudum. Ay size ne. Adamların kendi parası, NBC’ye 100 bin lira vermek istemişler işte.

Bu arada bir parantez açmam gerekiyor, Kariyo & Ababay Vakfı’ndan bahsetmek lazım sanki. Sami Kariyo ve Dürin Ababay bir sinemasever çift. Ve hem Başka Sinema’nın hem de Ayvalık Festivali’nin ana destekçileri. Ama festival ana sponsoruyuz diye uzaktan öyle fifi gibi de takılmıyorlar. Bayağı film izlemeyi seven zengin insanlar aslında bunlar. Bence harika bir zenginlik modeli. Evde oturup kurabiye yiyip, sıkıcı arkadaşlarıyla görüşeceklerine paralarını sevdikleri bir hobiye harcıyorlar. Tüm festivali de bayağı yaka kartlarını takıp, izleyicilerle beraber geçirdiler. Kendi programları vardı, onlar da Ayvalık’ı hiç bilmiyormuş, festivalin el çizimi küçük haritalarına tabilerdi hepimiz gibi. Mesela bir gün Bolkepçe Lokantası’nda iki film arasında Dürin Ababay’la karşılaştık, Sibel filmini kaçırmışlar. Festival ekibi filmin linkini yollamayı teklif etti ama istemedi. Filmi ertesi gün sabaha 10’a koyulan ek seansta diğer izleyicilerle beraber Vural Sineması’nda izledi.

Dürin Ababay, Sami Kariyo.

Vural Sineması’ndan da biraz bahsedelim. Ayvalık’ın küçük Cinema Paradiso gibi bir sineması vardı. Eskiden İstanbul’da da pasaj içlerinde küçük sinemalar vardı ya, onlardan biri sinema olarak ayakta kalmış Ayvalık’ta. Fehmi Vural pasajının içinde Vural Sineması. Salonun girişinde küçük bubi tuzağı var. Orada yaşlı bir hanım girişte düştü, film başlamadan önce ambulans bekledik, buralar çok üzücüydü (neyse ki iyiymiş).

Diğer film gösterimleri ise Sanat Fabrikası ve aynı zamanda festival merkezi olan Ma’adra Binası’nda gerçekleşti. Binanın karşısındaki Kraft ise (Harika bir mekan bu arada. Bayağı fabrikayı bar yapmış gibiler) tüm filmler bittikten sonra sokaklarına serilerek içkilerin içildiği, Ayvalık adlı rakılı kokteylin tüm festival ekibi arasında sold out olduğu, partileme,  soyalleşme, çark ve genç öğrenci kesip flört çabalarıyla geçirilen yeri oldu.

Ma'adra binası.

İlki olduğu için gece etkinliklerini organize edecek pek zaman yoktu sanırım buradan bir not kırabilirim. Ama şahane kokteyller ve aşırı eğlenceli bir yemek vardı. İlk kokteyl Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali’nin AIMA yani Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisi binasında yapıldı. 50’ler mimarisi bir yalı, müthiş bir bahçe, konum (yani deniz eserken bahçede tık rüzgar yok öyle söyleyeyim. Posedion o gece gelmedi), gün batımında, hem ördekli hem de vegan seçenekli dürüm menüsüyle ve eldivenli garsonlarıyla son zamanlarda gittiğim en şık kokteyldi. O gece Ayvalıklı lokal zenginlerle de tanıştım. Sağınıza döndüğünüzde Kürşad yağlarının sahibesi, solunuzda döndüğünüzde İzmir Fransız Konsolosluğu kültür ataşesiyle çarpışıyordunuz. Bodrum lokal zenginiyle Ayvalık lokal zenginini kıyaslamam gerekirse eğer Bodrum’un zengini hala çalışmaya devam ediyor. Yani atıyorum adamın 45 evi, 500 dönüm tarlası var, sahilde üç beach club’ın mülkü onun ama hala kahvecilik yapmaya devam ediyor. Ya da teyzeler tarla çapalamakta ısrarcı. Ayvalık’ın zengini ise asla çalışmak istemiyor ve bir burjuva gibi yaşamak istiyor. Yogadan çıkmış, sırtı açık beyaz elbisesini giymiş gelmiş kokteylde yani. Bodrum’da bu asla yok. Zengin olup inek sağmaya devam edeceğime açıkçası bunu yaşamayı tercih ederim.

Kokteyl gecesi Madra şaraplarına yaslanıp neredeyse bir şişe beyazı tek başıma içtiğim için sonraki filme gidemedim tabii. Bir de gecelerden cumartesiydi. Şehirden arkadaşım ve beş yıldır Ayvalıklı Melisa Çakarlar’la çıkıp büyük aktık. Cunda’nın bütün kokteyl barlarını gezerek, adını hatırlamadığım bir yerde 12 kişilik bir 60’ıncı yıl sarı parlak balonlu yaş günü partisi, daracık Ayvalık sokaklarında şoföre yön tarifi, Orman Bar’da üst üste üç Negroni, iki Margarita denemek ve gecenin sonunda da kart geçmediği için yol kenarı kokoreççisine takılan 135 liralık hesapla o gece son buldu.

Ertesi gece ise Deniz Yıldızı’nda festival yemeği vardı. Hepsinin tadının birbirinin aynı olduğu, ıspanakla zeytinyağlı fasulyeyi birbirinden ayıramadığınız yemeklerdi ama devasa şişe rakılarla dedikoduya doyduk o gece. Mesela Netflix’in Türk dizisi Protector hakkındaki dedikoduların tamamına hakimim ama sadece yarısını hatırlıyorum.

Azize Tan, İstanbul Film Festivali’nin ardından tüm festivalcilik maharetini göstermişti bence Ayvalık’ta. Sadece filmler değil yan programlar da bayağı tatlıydı aslında. İnsan ve seyirci odaklı diyebilir miyiz acaba?

Azize Tan, Fatih Özgüven, Rudiger Süchsland.

Şöyle bir örnek vermek istiyorum mesela izleyicileri film konuşmak üzerine teşvik etmek için Godard gösteriminin ardından Fatih Özgüven ve festivalde kendisinin de bir filmi gösterilen Merlyn Solakhan filmin ardından izleyici karşısına geçtiler. Bunun üst perde bir yerden yani “Bakın, biz bu filmi çok iyi anladık. Şimdi de size ders gibi anlatacağız. Ve bizi dinleyeceksiniz” tonlamasıyla değil de “Peki siz ne düşünüyorsunuz?”la açılan bir tartışma gerçekleşti. Orada bir izleyici Godard filmi için “Sıkıldım ama inat ettim izledim,” dedi. Çok doğru değil mi? İnat etmek başlangıç noktasında Godard için çok doğru bir yaklaşım.

Tüm Ayvalık festival boyunca filme kilitlendi ki bu da bence hedeflenen şeydi. Otelin kahvaltı servisinde çalışan kızla bir sabah filmler üzerine konuştuk. Fırsat bulduğu anda gidip bir kaç şey izliyormuş dedi ki “Bir şey merak ediyorum. Neden hiç güçlü kadın karakteri olan filmler yapmıyorlar. Güçlü, başarmış, çalışan kadın. Hiç yok,” dedi. Haklı, yok bu arada. Sonra da ekledi “Belki ben yazarım bir tane.” Dedim ki yaz tabii. Senin yazman lazım zaten. Bir kişiye bile bir heyecan katıyorsa, ilk festival bence çok doğru bir yerden giriş yaptı.

Bunun dışında kalan zamanlarda sadece film izledim, film konuştum, başkalarının fikirlerini dinledim. Çok kötü şeyler de izledim, şahane filmler de gördüm.

İzlediğim ve beğendiğim filmler mi neler?

Onlar da bir sonraki yazıya kalsın.

 

Not: Fotoğraf albümü arka sayfalarda.

 

1 2 3
Yiğit Karaahmet
16/10/2018 09:45
YORUMLAR




DİĞER HABERLER