Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Başeğmez olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!

Öyle bir dizi ki, sanırsın sobada kestane pişiyor, sen de ayağında patik, başında bekliyorsun…

Beş Kardeş’in o yürek yakan, beni ekran başında gözü yaşlı bırakan finalinden sonra ettiğim tek laf ‘’bitti, gerçekten bitti, hem de ne biçim bitti’’ olmuştu. Ardından birkaç salı günümü, saat tam 22.15’te odama kapanıp fonda Hangimiz Sevmedik çalarken tavana bakmakla ve düşüncelere dalmakla geçirdim. Zira kendisi benim için son zamanların en iyi Türk dizisiydi. (Bu cümleyi kurmadan önce ‘’acaba Leyla ile Mecnun’a haksızlık mı ettim?’’ diye düşünmedim değil elbette. Yine de, onun yeri doldurulamaz bir efsane olduğunu kabul etmekle birlikte, Beş Kardeş’in içimdeki yaraları daha narin dokunuşlarla iyileştirdiğinin ve bu yüzden onu her zaman kalbime daha yakın yerlerde muhafaza ettiğimin altını çizmek istiyorum.) (Fakat bu, içerdiği ‘daha’lara rağmen katiyen bir kıyaslama cümlesi değildir. Hem neden ilk fırsat bulduğumuz anda bir şeyi başka bir şeyle kıyaslayalım ki? Di mi?)

‘’Beş Kardeş’i çok sevmemizin bilmem kaç nedeni’’ gibi çeşitli yazılar yazıldı, paylaşımlar yapıldı, oyunculara ve yapım ekibine övgüler yağdırıldı, dizi boyunca karşılaştığımız göndermelerin altı çizildi, okunan şiirler tekrar edildi. Aslında biz, güzel insanları seven insanlar, elimizden geleni yaptık ve biricik dizimizi ekranlarımızdan en güzel şekilde uğurladık. Fakat bir şeyler hep eksik kaldı. Anlatamadığımız, dilimizin ucuna geldiği gibi geri dönen, hissettiğimiz ama kelimelere dökemediğimiz, beynimizdeki gizemini daima koruyan şeyler. İşte şimdi ben, finalden sonra suskunluğumu ilk kez bozarak, bugüne dek ettiğim tek laf olan ‘’bitti, gerçekten bitti, hem de ne biçim bitti’’ye yenilerini eklemeye karar verdim. Susmuştum, çünkü konuşmanın zamanı değildi. Şimdi de konuşuyorum, çünkü terliklerimle, sonunda aşkı bulmuş gibi gelmenin tam zamanı.

Bizim aile kalabalıktır. Herkes bir araya geldiğinde elde ettiğimiz sayı iki elin parmağını ya geçmez, ya biraz geçer ama kalabalıktır işte. Çünkü minik yalnızlıklarla büyüdük biz hep. İlk hayal kırıklığımızı tek başımıza atlattık. Mutluluğumuzu ilk önce kendimize anlattık ve ilk defa yalnız ağladık. Yitirdiklerimiz oldu. Acımızı ilk önce kendi içimize attık. Çünkü önce başkalarıyla paylaştığımız acı, sıra kendimizle paylaşmaya gelince kalbimize azalarak ulaşırdı. Azalsın istemedik. Acılar, anıların bir parçasıydı ve tamamıyla bize ait olmalı, olduğu gibi içimizde kalmalıydı. Unutmayı sevmezdik, hepimiz birden. Aynı şeyleri, aynı şekilde, birbirimizden gizli yaşadık. Nice sonra anladık; meğer her şeyi birlikte yaşıyor, birlikte yapıyor, sırt sırta, omuz omuza, yan yana duruyor ve gücümüzü sevgimizden alıyormuşuz. Biz de beş kardeştik! Ve sobada kestane pişirip, ayağımızda patiklerle başında beklemeyi çok severdik.

1 2 3 4 5 6
Deniz Dursun
16/09/2015 12:21
YORUMLAR




DİĞER HABERLER