Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Ayağa kalk ve savaş!
Gözyaşlarımızı ve mendillerimizi stoklayarak beklediğimiz 20. bölüm hiç de öyle zırlatmadı bizi, ne dersiniz? Aslında bir hayli daldan dala atladık gibi geldi, Dicle gibi hoop kafalar gitti bizim de arada. Yine de dolu dolu herkesi izlediğimiz bir bölüm oldu.
 
Kıraç'ın EGO'ya nükleer bomba gibi düşen itirafı ile şok olan ajans sakinlerini durumu kavramaya çalışırken bulduk önce. Toplantının hemen ertesinde Serkan'ın Kıraç'a söylediği "Yine kendini düşündün, Dicle'yi hiç düşündün mü bu durumda ne yapacak diye?" sözleri bence gayet haklıydı. Evet K.Ö. sonunda itiraf etti, sonunda rahatladık hepimiz ama biraz da Dicle'yi ortaya atmış oldu içinde kaldığı bu ikilemden çıkmak için. Gerçi başka türlü de herkese nasıl açıklanırdı kartopuyken çığa dönüşen bu yalan? Ayrıca, tepkileri ben karşılayacağım, ödenmesi gereken bir bedel varsa ben ödeyeceğim dedikten sonra iki gün battaniye altında kıvrılarak neyin bedelini ödediğini çözemedik Kıraççım. Mayda'ya gerçekleri açıkladığı sahnede samimiydi, Mayda da söylediklerinde sonuna kadar haklıydı. Bu yüzden Dicle'yi suçlamayacağını düşünüyorum, ki orjinal dizi Dix pour Cent'da da böyle idi. Ama Dicle'nin sahte baba yalanını söylemiş olması biraz can sıkıyor. Mayda boşanmaya karar verdi, Kıraç'ın da bunu kabul edeceğini düşünüyorum ama keşke ilişkilerini düzeltmek için çabalasa ve ayrılmasalar. Güzel bir ilişkiydi onlarınki. Beren ergenine az kızıldı yalnız, ona biraz kırıldım. Azıcık daha gerçeklerle dövülmesi gerekiyordu, sen kimsin bir de kapıyı vurup çıkıyorsun bebe? Dicle de ağzının payını verdi, Barış da hafiften bozdu ama yaptıkları yanında yine de hafif kaldı.
 
Peride her zamanki gibi bir psikanalist edasıyla, bir bilim insanı titizliğiyle konuyu analiz edip taraflarla konuşarak olayı anlamaya çalıştı. Dicle'ye karşı tavır almayan tek kişi de oydu, bir de Bekir. Çok minnoşsunuz Peride Hanım, herkesle birlikte üzülüyorsunuz. Diğerlerinin tavrına gelince, dışarıdan bakınca, Kıraç'ın davranışlarını bilmedikleri için sanki Dicle onları özellikle kandırmış gibi düşünmeleri doğal da, arkadaşınıza "ya nasıl olur, gel bir konuşalım" demez misiniz siz, trip atmak nedir? Herkes ayrı bir vaka.
 
Babasını rahat ettirmek için sırtına yastık koyan, zorla çorba içirmeye çalışan Dicle'ye çok üzüldüm. Kendini nasıl da suçlu hissetti her şey için... Ah be Dicle, senin ne suçun var aşkım? Tamam çok iyi kalplisin falan filan da bu kadar da olmaz be, gerçek dışı artık bu. Nihayetinde Kıraç seni kendi keyfi için terk etti, biri onu kafasına silah dayayıp tehdit etmedi çocuğunu bırakacaksın diye. 20 yıl seni aramadı, sen Ajans'a gelince senden kurtulmak istedi, gözünün içine baka baka Beren'e ne kadar iyi baba olduğunu gösterdi, eline vitamin verip al Beren'e götür dedi ya, hala içimde o sahnenin acısı. Şimdi kaidesi sıkışınca gerçekleri söyledi diye bir padişah ilan etmediğin kalmasın. Tamam bir tekmeyle sokağa at demiyorum ama, ağzına da çorba koyma ya. Sinir oldum.
 
Bu bölüm ideal boyfriend portresi çizen Barış Havas yurt genelinde çığlıklarla karşılandı. Dicle'yi hiç yalnız bırakmaması, ilgisini bir an eksik etmemesiyle gönülleri tekrar tekrar fetheden Barış arşivci kitapçıya da gitti, "değecek biri"sini de getirdi, ehh bu kadar ilerlemişken Şair Saadet Hanımla da tanışılır ve Barış'ın o şiiri alabilmek için neler çektiğini Dicle Hanım öğrenir umarım. Ha bir de, kendisini bir mektup gibi buruşturup kenara fırlattığı konuşmayı Feris'e dinletmesi konusu var; unutulmasın.
Ammaaa... Birbirlerine dokunmazlarken bile daha derinlikli anlar paylaşıp, farklı olaylar yaşıyordu bu ikisi. Biz Dicle ve Barış'ı her dizide bolca bulunan 45 IQ'lu boş çiftler gibi olmadıkları için de sevdik nihayetinde. "Ay hadi sen kapaaat" nedir, yıl olmuş 2021 insan utanır bunları yapmaya. Yaz dizisi mi bu dizi? Önce arkası yarına evriliyordu, şimdi yaz dizisine, üç hafta sonra da dedektif-macera janrı mı yapacaksınız? Şu anki bu yüzeyselliği aşırı heyecanlarına veriyorum; Dicle'nin zaten öpüştükten sonra anakartı yandı, eh Barış da kızı 3 ay kovaladı, onun da dengesi şaştı. Ama artık eski sakin ve tutkulu halinize geri gelin canlarım. Ayrılacak raddeye bile gelseler Barış'ın bu ilişkiden kolay kolay vazgeçmeyeceği belli bence. E o zaman gelmesin mi bir vazgeçilir gibi değil bu med cezirler, hı Dicle? Ah min'el tutku mudur, ne dersin Barış? Şöyle yüksek volümlü, mesela Teoman'ın bir şarkısı eşliğinde tartışan ve akabinde ateşli ateşli barışan bir DicBar hevesimiz baki. Ama, güzel sakin bir akşamda oturup her telden sohbet ettikleri, hafif hafif dokundukları bir sahneyi de görmek isterim. Bu bölüm Dicle her yandan baskı altındaydı, hayırsız babası evde depresyondaydı, ajanstakiler ona düşman olmuştu ve dahası kum saati işliyordu ve işini kaybetmek üzereydi, o yüzden Barış'ın cilvelerine karşılık verememesini anlayabiliyorum. Ama sevdiğin adama sevgini göstermek için hastanede yaralı bir kuş gibi yatmasına gerek yoktur heralde? Zira sevgini elaleme kepçeyle veriyorsun, Barış'a da damlalıkla pıt pıt damlatmazsın bence, yapmazsın sen bunu. Neyse, nadir ulaşılan şey kıymete biner ya, bu gidişle Barış yakında Dicle'nin geçtiği yolları kırmızı halıyla kaplamaya kadar götürür işi. 
 
Feris ve Serkan çifti havalı, eğlenceli ve izlemesi bayağı zevkli de onlar seksi çift, Dicle ve Barış da minnak liseliler olacak gibi bir yola giriyorsunuz gibi hissediyorum, yakarım vallahi buraları! Nedir, bir dizide iki tane tutkulu çift olamaz mı? Neyse, Serkan Tahtacı Bey enseye üflemek olsun, nazikçe kolundan tutmak olsun -kırmızı kara hiç değinmiyorum bile- tüm imkanları seferber ediyor amaca giden kutsal yolda. Mutfaktaki kahve sahnesi çok eğlenceliydi, bir avuç şekerli kahve içmek mi? OH MY! Kabus. Feris'in dengesini bozmak zaten pek zor değil çünkü kendisi dengesizin en önde flama taşıyanı ama Serkan bunu ustalıkla yapıyor. Feris kendince cool hareketler yaparken Serkan'ın bıyık altından eğlenerek izlemesi bir tek bana çekici geliyor olamaz, değil mi? Bu arada Feris daha menopozu düşünecek yaşta değilken kendi kendine neden bu kadar dram yaptı ben anlamadım. Hamilelik belirtisi de böyle iki güne çıkar mı ya? Bilen biri aydınlatsın. Yani Serkan'dan olduğunu varsayıyorum, daha üç gün geçti yılbaşından beri. Nejat'ın kendi gidip bebesi kalmamıştır inşallah tövbe tanrıma! Bununla birlikte Feris'in, durduk yere bebeğini rastgele bir kadına emanet edip doktor muayenesine giden kadının bebeğiyle imtihanı beni biraz baydı, oyunculuk anlamında asla değil ama dokunaklı gelmiyor böyle şeyler bana. Akabinde Çınar'ın Feris'e söyledikleri de doğruydu,  bir şeyler hissetmek için illa doğurmak gerekmiyor.
 
Fakat normalde, bilge demeyelim ama en azından daha bilinçli bir portre çizen Çınar'ın bu bölüm değişik bir yüzünü gördük. Canımız ciğerimiz dediğimiz Çınar, filmi ve sevgilisini göz göre göre sabote etti, utanmaz! Kıskançlığı anlarım da bu bayağı çirkin oldu Çınar. Hiç yakışmadı. Ayrıca Jülide de bir acaipti bu bölüm; ailenle tanışmak istiyorlar lafına verilebilecek en kötü tepkiyi verdi sanırım, sebebi neydi ki? Senaryoda birtakım düğümler çözüldüğüne göre, önümüzdeki birkaç bölümün kaosu Jülide ve Çınar üzerinden çıkacak sanki. Ve tabii Emrah & Dicle arası gerilimden. Emrah bir süre trip atacaktır Dicle'ye ama canım, sen uygun değilsin işte jr. menajer olmaya... Diğer adayları hile hurdayla ekarte etmen de yeterince kötüydü zaten, sen de onların senden iyi olduklarını biliyorsun. Gerçi içinde bulundukları sektör için bunlar işe yarar taktikler olabilir tabii, bilemedim şimdi.
 
Emir'in gider ayak bile kızın gözünün içine bakıp medet ummasına ne desem bilemiyorum, Dicle de gerildi zaten. Ama yetişkin bir insansın, birinin senden hoşlanmadığını anlamak bu kadar uzun sürmemeli Sarı Şekerim. Bence "nice guy syndrome" var onda. Umarım L.A.ler Californialar sana iyi gelir, genç. Bu arada küçük ama önemli, Dicle'nin ona açıklama yapmak zorunda hissetmemesine sevindim. Birinin bize olan ilgisine karşılık vermediğimiz için ona açıklama yapmak zorunda değiliz.
 
Perihan Savaş'ın Dicle'yi azarlayıp azarlayıp göndermesi beni güldürdü. Nasıl da her hediyeye kulp buldu! Ah Diclem, o kadına bugüne kadar ne jestler, ne hediyeler gitmiştir, bağışıklık kazanmıştır o. Dicle birkaç akıl aldı ama sonunda yine kendisi çözdü işi; demek ki neymiş, saçmalamadan da güçlü ve başarılı olunabiliyormuş. 
Bölümün en güzel sahneleri heralde Feris'in Dicle'den özür dileyip koşulsuz desteğini sunduğu sahne ile televizyon karşısında birbirlerini moral olarak ayağa kaldırmaya çalışan baba-kız sahnesi idi. Bir de Serkan'ın Dicle'ye her daim gözleri parlayarak bakması bence çok hoş bir detaydı, Serkan resmen Dicle'yi Kıraç'tan daha çok takdir edip, daha çok gurur duyuyor onunla. Ha bir dakika, tabii ki Barış'ın her fırsatta Dicle'nin saçlarıyla oynamasını da bu listeye eklemem lazım. "Elin o saça dokunuyorsa..." derken ciddiymiş oğlan, biz de edebiyat yapıyor sanmıştık.
 
Gelecek hafta EGO'da görüşmek üzere, byee.
 
 
MERVE DENİZ
YORUMLAR




DİĞER HABERLER