Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Açılın Lady Di geliyor!

Kraliçe 2. Elizabeth’in iktidarı sırasında İngiliz kraliyet ailesinin toplumsal ve özel yaşamlarını konu alan The Crown’ın dördüncü sezonu 15 Kasım Pazar’dan itibaren Netflix’te yayında. Bu sezon özellikle Charles ve Diana’ya yoğunlaşan diziyi bugüne kadar hiç izlememiş olanların bile merakla izleyeceklerinden eminim. Hemen söyleyeyim dizinin şu ana kadarki en iyi sezonunu izleyeceksiniz. Ve Diana’yı canlandıran 24 yaşındaki oyuncu Emma Corrin ona gerçekten benziyor.

Dizinin tasarımcıları dünyanın en çok izlenen düğününü birebir yeniden yaratmak yerine onu anımsatacak ögeleri kullanmak gibi akıllı bir tercih yapmışlar. Fotoğrafta Prenses Diana’nın 8m uzunluktaki kuyruğuyla dünyanın en ünlü gelinliklerinden birini, David and Elizabeth Emanuel'in tasarımının bir replikasını görüyorsunuz.

Hikaye 1979’da İngiltere’nin ilk kadın başbakanı Margaret Thatcher’ın seçilmesiyle başlıyor ve 1990’a kadar olan olaylar anlatılıyor. İngiltere ekonomisinin başka bir yöne gittiği, enflasyon ve sosyal huzursuzluğun tırmanışta, Kuzey İrlanda ile çatışmaların doruk noktasında olduğu bir zaman bu. 31 yaşındaki Prens Charles ise Camilla ile birlikteliğini hala sürdürüyor ve ailesi ona kendine uygun bir eş bulması için baskı yapıyor. Falkland savaşı ise patlamak üzere.

Bu sezon 80'lerin tüm ikonları birbiri ardına geliyor. Charles ve Diana’nın muhteşem düğünü (kısmen), Diana’nın gelinliği (biraz), daha sonra ülkemizde başta Ajda Pekkan olmak üzere çoğu kadının taklit edeceği saç kesimi (bol bol), şu anda Kate Middleton’ın taktığı safir nişan yüzüğü, Margaret Thatcher’ın vatkalı saks mavisi döpiyesleri (ve boyundan fiyonkla bağlanan ipek gömlekleri), ne ararsanız var.

Dizi, Charles ve Diana’nın yanı sıra bir başka ikilinin arasındaki ilişkiyi de anlatıyor; Olivia Colman tarafından canlandırılan Kraliçe 2. Elizabeth ve Gillian Anderson’ın harikulade bir şekilde ete kemiğe büründürdüğü Margaret Thatcher. Ayrıca, üçüncü sezondan Prens Philip (Tobias Menzies), Prenses Anne (Erin Doherty), Prenses Margaret (Helena Bonham Carter) da etkileyici performanslarıyla göz dolduruyor.

Margaret Thatcher nasıl göründüğünün son derece farkında olan ve kıyafetlerini güçlü bir imaj yaratmak için kullanan bir politikacıydı. Kıyafetleri, saçı ve makyajını belirlerken trendleri takip etmesinin yanı sıra muhafazakar değerleri temsil etmesini de önemsedi.

Sevilmeye aç, bedbaht bir prenses

Bu sezonda Diana’nın serpilip, tüm cazibesiyle aileyi geride bırakmasına birlikte tanık olacağız. Çünkü o, yalnızca Tony Blair’in tanımladığı gibi “Halkın Prensesi” değil, aynı zamanda bir süper star. Prens Harry ve William’ın annesi, 1997 yılında bir araba kazasında trajik bir şekilde hayatını kaybeden Prenses Diana, dizide 1981 yılında Charles ile evlenip Buckingham Sarayı’na taşınmasının ardından giderek yalnız ve bedbaht bir kadın olarak gösteriliyor. 

Charles ve Diana bir araya getirildiğinde, Diana desenli kazaklar giyen, bir çocuk yuvasında yardımcı olarak çalışan naif bir kızdı. The Crown’da prensesi önce afacan bir çocuk, daha sonra ise Blondie dinleyerek danseden bir genç kız olarak görüyoruz. Aristokrat bir aileden gelen Diana, iyi bir evlilik yaparak kendinden bekleneni yerine getiriyor. Gelin görün ki bu yalnızca bir peri masalı değil, zira kendisinden 12 yaş büyük olan ve çok daha yaşlıymış gibi davranan Charles, onun popülerliğini kıskanıyor. 

The Crown’daki Diana, fark edilmeyi ve ilgi görmeyi isteyen bir genç kadın. Kalabalıklara oynamaya bayılıyor. Diğer yandan gayet nazik, sıcak ve eğlenceli bir insan. Charles’a gelecek olursak kraliyet ailesinde görmediği sevgiyi doğal olarak karısına da yansıtamıyor, sevdiği kadın Camilla ile birlikteliğine de devam ediyor. Diana bu sevgisiz ortama yalnız ve hazırlıksız yakalanıyor.

Diana’nın hikayesini anlatan birçok kitap ve film var, bunlarda şanssızlıkları ve talihsizlikleri anlatılıyor ama kendine hayatı ne denli zehir ettiği ve bulimia hastalığı çoğunlukla es geçiliyor. The Crown’da ise prensesin öfkesi ve acısı, kocasının onu görmezden gelmesi, reddedilmesi, Diana’nın evlilik dışı maceraları ve yeme bozukluğuna epey yer veriliyor. Bu sefer, huysuzluklarıyla incelikleriyle daha gerçek bir insan görüyoruz.

Diana daha sonra bir fenomen haline gelecek ve binlerce insanın replikasını alacağı nişan yüzüğünü seçerken. Prensesin zor bulunabilir bir yüzük yerine, kraliyet mücevheratçısının kataloğunda yer alan, yani halk tarafından da erişilebilir bir seçim yapması kraliyet ailesi üyelerini şaşırtmıştı.

İki çetin ceviz hükümdar

Demir Lady, sendikalarla olan ilişkisi, Falkland savaşı, Kuzey İrlanda’da açlık grevleri sırasında ödün vermez ve sert tavrı, kraliyet ve orduya sarsılmaz bağlılığı ile yalnız İngiltere’nin değil, dünya düzeninin değişmesine yol açmış bir lider. Gillian Anderson, başbakanı canlandırırken beden dili, ses tonu bakışlarıyla son derece başarılı. Özellikle kraliçeyle birebir sahnelerine, iki kadının birbirini anlamaya çalışma çabasına, aralarındaki güç ve sınıf farklılıklarının nasıl işaret edildiğine hayran kalacaksınız. Thatcher ve 2. Elizabeth aynı dönemde doğmuş, aralarında birkaç ay fark olan ve bir anlamda birbirine çok benzeyen iki kadın. 2. Dünya Savaşı kişiliklerini etkilemiş, tutumluluk, çalışkanlık, dini değerlere bağlılık her ikisinde de var. Her ne kadar çok anlaşamadıkları ileri sürülse de, birbirlerine saygı duydukları muhakkak.

Kraliyet ailesinin yakın zamanda geçen hikayelerini anlatan bu sezonu, daha önceki sezonları hiç izlememiş olsanız bile rahatlıkla izleyebilirsiniz. Altı sezondan oluşması planlanan The Crown’ın beşinci sezonunun çekimlerinin Haziran 2021’de başlaması bekleniyor.


DEFNE AKMAN

YORUMLAR




DİĞER HABERLER