Eveeeet aylardır reklamları döne döne hepimize “bir başlasa da görsek” kafası yaşatan Şeref Meselesi bu akşam başladı. Kanal D’nin bu seneki en güvendiği yapımlarından biri olduğunu bilmemiz dışında, özellikle Kerem Bürsin’in ekranlara hangi diziyle geri döneceğinin merak edildiğini biliyoruz. Bu sezon başlayan işlerin neredeyse hepsi yayından kalkınca artık emin olamamaya başladık dizilerin akıbetlerinden. Yayınlanmadan birkaç gün önce film galalarına taş çıkaracak bir ön gösterim yapılınca, başrolleri bu kadar konuşulunca beklenti ister istemez fazla yükseklere çıkmış oldu Şeref Meselesi için. Beklentileri karşıladı mı, tartışılır.
İlk bölüm kurulan evreni ve karakterleri tanıdık. Hatta biraz fazla tanıdık galiba, zira biraz uzundu bölüm. Yiğit ve Emir’in takım elbiseli mafyatik adamlarla Emir’in kızını kurtarmak için buluşmalarını gördüğümüz bi kısa sahnenin ardından beş yıl öncesine döndük ve orada başladı hikaye. Öncelikle Kerem Bürsin ve Şükrü Özyıldız’a harman dalı oynatma fikri kadın izleyicilerin aklını çelmek için şahane bir fikir tebrik ederim :) Ben zaten ağır çekimli ekşınlara bayıldığım için hele bir de güzel iki adam ağır ağır harman dalı oynadığında bayıla bayıla izledim tabii. Sanırım büyük çoğunluğumuz öyle yaptı :)
Düğün sahnesinde karakterlerle ilgili bir şeyler oturmuş oldu kafamızda. Birbirinden yakışıklı iki kardeş..Emir dedesine “Profesör olucam” diye gurur yaşattığı sırada, Yiğit samanlıkta “Ne zaman beni istiyceeen?” diyen hanım kızımızı öpücüklerle geçiştiriyordu :) Babamız Hasan bir dünya tatlısı..Ben herkesten çok onu sevdim ama kıymeti bilinmediğinden epey üzüldüm sinirlendim tabii.. Çok naif, kalbi saflık derecesinde temiz adamcağız hem babası hem abisi hem de karısı tarafından çok ciddiye alınmıyor hatta eziliyor bile. İstanbullardan gelin getirdiği ve kendini oralara 25 yıl geçse de ait hissetmeyen karısı ile kendisi arasında kalan iyi niyetli adam. Bir de annemiz Zeliha var tabii. Hikayenin ortasında Zeliha’nın bitmek bilmeyen hırsı var aslında. Yıllarca İstanbul’a dönmeyi beklemiş ve bu yıllarda çok içinde kalmış ki kadının bölüm boyunca İstanbul aşkından, kürk mantolardan, Yiğit sayesinde ailesinin önünde diz çökeceklerden bahsetti kadın. Kadın milletinin hırsından korkucan tabii :) Bu arada Tilbe Saran gercekten şahane oyuncu. Her sahnesi inandırıcı, hepsi çok gerçek.
Kerem Bürsin hakikaten ekrana yakışıyor. Gülüşünde bir samimiyet var bir kere, o gülünce sen de gülmek istiyorsun gibi mesela. :) Yiğit bıçkın bir mahalle delikanlısı. Okumamış,bir mesleği olmayan, küçük yerde saltanatlı dedenin asi torunu. Tabii kızların biri gidiyor, biri geliyor tahmin ettiğimiz üzere. En başarılı olduğu konu kadınlar zaten. Bir göz süzmeler, bir çapkın bakış, hop oldu bitti :) Yiğit’le annesinin ilişkisini pek sevdim ben. Oğlunun yakışıklılığına, haline tavrına hatta çapkınlığına hayran anneyle, ”benle gurur duyacan” diyen cocuk. Zaten kadın net olarak söyledi : “Bütün umudum sende :)”
Elinde, boynunda oynayıp durduğu zinciri, kızların yanındaki şeytan tüylü hali, hem bir ağır abi tavrı hem de bir tatlılığı olan çocuk Yiğit. Kerem Bürsin kendini her ne kadar izletse de o kadar Avrupai bi havası var ki hala biraz zorlanıyoruz o mahalle insanı olduğuna inanmakta.. Bir de bence Türkçesi hala biraz problemli; söylediği cümlelerin bazıları anlaşılmıyor zira. Tabii odak noktası muhtemelen güneş ışığında yakın plan yeşil gözler ve sahilde ağır çekimli olarak kaslı kollarına,mbaklavalarına güneş yağı sürmesi olacaktır izleyici için orası ayrı :)
Kardeşlerimizden okumuş, akıllı uslu, iyi aile çocuğu olan Emir. Şükrü Özyıldız bugüne kadar oynadıklarının içinde şu an bence oyunculuk açısından en iyi halinde. Görünüş olarak zaten ona da bişi diyemeyiz ayıp olur :) Onu güneş yağı sürerken görmesek de duruşu, bakışı, gülüşü ve harman dalı sahnesindeki hali pek bir güzel. Belli ki o da sevmiş ki karakterini daha bir gayret etmiş, daha bir hazırlanmış bana göre. Okumuş koca avukat olmuş Emir için gelindi İstanbul’a aslında..Annesi peşine takıldı ya da :) oralardan kurtulmak için can simidi oldu annesine Emir. Küçük olmasına rağmen belli ki Emir daha çok ağabeylik ediyor Yiğit’e. Aklı başında olmak zor zanaat, ideal, düzgün tip. Gerçi kendisinden de duyduk ki pek sakin kalamayacakmış zira aşık oluverdi bir anda Sibel kızımıza.
Gelelim mahallemize ve mahallenin kızlarına..Öncelikle öyle bir mahalle için fazla iyi giyinen kızlar bunlar; dikkatimi ilk çeken bu. Evet oranın havalı kızları olabilirler ama yine de bir standardı olmalı, inanmıyoruz yani. Sibel pek güzel, şahane fizikli genç kızımız; zaten prova mankeni kendisi. Onun da anneden yana başı belada zira kadın kızına zengin koca bulmaya adamış kendini.. Diyorum kadın hırsından korkucan :) Mahalledeki adamların selamını almayan Sibel, güçlü kollu yakışıklı avukat beyimize tutuluverdi. Dikkatini çekmek için kitap okumaya bile başladı ki mahallede yaşı on üçten büyük olup kitap okuyan yok.:) Emirciğimle karşılıklı sevdalansalar da Yiğit bölüm boyunca Sibel’in peşinden koştuğu için aynı kıza aşık olmuş abi kardeş hikayesi başlamış oldu. Biraz Kuzey Güney’i andıran şekiller gördük birbirinden çok farklı karakterleri olan iki kardeşin aynı kızı sevmeleri olayı hadi bakalım.
Derya daha neşeli, daha samimi ve hatta güzel adamları kaçırmayan radarlara sahip. O da ilk bölümden Yiğit’i gözüne kestirdi, flörtler etti lakin “tam aile babası olacak çocuk” ve “balıkları da sen tutup getirmişsindir o zaman” cümlelerinden anlıyoruz ki romantik kendisi; hemen öpüşmeyi reddetmeler filan.
Mahallenin emlakçı adı altında ne iş yaptığı belli olmayan ağır abisi Sadullah’ın kızı Kübra var bir de. Baskıcı babayla yaşayan, evden çok çıkmayan, utangaç, sevimli ev kızı Kübra. Daha ne olduğunu bilmiyoruz lakin bacağında bir destekle yürüyor Kübra. Hangi kardeşe aşık olacağını henüz yazmak istemiyorum :)
Bütün birikimlerini kuyumcu dükkanı açmak için Sadullah’a senetler yaparak verdikten sonra Sadullah’ın ve güya aile dostu Namık’ın planıyla dükkan soyulduktan sonra, Zeliha çöktü Hasan’ın tepesine.. Ne hımbıllığı kaldı adamın ne sorumsuzluğu, kıyamam ya.. Çocukları önünde yediği azarı ve karısına karşı mahcubiyeti kaldıramayan Hasan bölüm sonunda kendini asarak göçtü gitti.. Zeliha’nın pişmanlığı yetmedi kocasını kurtarmaya..pek hüzünlendik o sahnede tabii hepimiz. Hasan’ı herkes çok sevmiştir çünkü eminim.. Yiğit’in babasının bacaklarını kaldırmaya çalışırken çekilen plan güzeldi, duyguluydu.
İstanbul’a göçtükten sonra ve de üzerine babalarının ölümüyle hayatları değişen iki kardeşin hikayesi çok sürprizli bir hikaye değil.. İzlediğimiz güzel sahneler, Altan Dönmez’in başarılı rejisi, güzel renkler olsa da hikayenin bizi heyecanlandıran bir yanı yok aslında.. Yiğit’in neden gelir gelmez daha iki gün önce tanıştığı mahallenin çocuklarıyla hırsızlık yaptığını anlamadım mesela.. Tamam asi mahalle delikanlısı ama hırsızlık da yapıyor muymuş bayağı? Cast başarılı lakin yılın dizisi demek biraz büyük bir iddia bence.. Sevileceğini, izleneceğini düşünüyorum orası ayrı.. “Kerem Bürsin acaba bu bölüm üstünü çıkarır mı?” diye iddiaya girmeceler bekliyorum. “Hadi inşallah” diyenlerin sesi şimdiden geliyor kulağıma ☺ Haftaya görüşürüz yeni bölümde :)