Ardından gelen ‘Zihin Kontrolü’ sınavında Madison ile Zoe, Kyle üzerinden yine didişmeye başladı. Neyse ki iş daha da sertleşmeden araya Cordelia girdi. Bu sınavı da tüm adaylar geçmeyi başardı. Sıradaki ‘Descensium’ sınavında ise maalesef ilk Niyazi’yi Tahtalıköy’e uğurladık. Kendi kişisel cehenneminden geri dönemeyen Misty Day, böylece ilk elenen aday oldu. Bu sahnelerde Misty Day’in kurbağalı cehennemi gayet iyi yansıtılsa da, şahsen diğer cadıların da kişisel cehennemlerini görmeyi isterdim.Onların en büyük korkusunu da merak ettik seyirci olarak.
“Kişisel cehennemlere” yolculuk.
‘Descensium’ sınavından sonraki ‘Teleportasyon’ sınavında ise “Haydi ebelemece oynayalım!” deyip Akademi bahçesinde ceylan gibi seken cadılardan, öbür dünyada ebesiyle buluşan Zoe oldu maalesef. Kendisi teleport yeteneğini kontrol edemeyerek, Akademi’nin demir kapısındaki parmaklıklara saplandı. Yakıştı mı sana böyle göçüp gitmek Zoe? Sen ki ne kahramanlıklar yapmıştın!...
Ne şehittir ne gazi…
E kaldı mı iki aday? Queenie, diriltme sınavında ne hikmetse başarısız olarak Zoe’yi diriltemedi ve elendi. Madison ise “Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz!” diyerek hazır Zoe ölmüşken tabii ki onu diriltmeye yanaşmadı. Onun yerine bir sineği öldürüp dirilterek, bu sınavda rüştünü ispatladı. Bu durumdan pek hoşnut olmayan Myrtle ise “Kalk kız Cordelia, bir de sen dene. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda! Oturmaya mı geldin?” diyerek onu da ‘The Seven Wonders’ sınavına girmesi için ikna etti. “Dur madem, bizden geçti mi geçmedi mi?” diye düşünen Cordelia ilk altı sınavı geçti; üstüne Madison’ı da eledi. Küplere binen Madison “Ben cadıların varlığını halka bir açıklayayım da, siz o zaman görürsünüz!” dedi ve o anda, Zoe’yi diriltmeye yanaşmamasının bedelini Kyle’ın sinirlenip onu boğmasıyla ödedi. Belki ‘Supreme’ olamadın ama ‘Bitch’lik ödülü ve mertebesi kesinlikle senindi Madison! RIP…
Cordelia, son sınavı olan ‘Diriltme’de Zoe’yi diriltmeyi başardı ve yeni ‘Supreme’ olarak adını tarihe altın harflerle yazdırdı. Daha önceki yazılarımda aklıma gelen de başıma gelmiş oldu böylece. Olabilecek en iyi kişi ‘Supreme’ oldu neyse ki; hem de görme yetisini tekrar kazanarak. Biz de o gözlerden mahrum kalmayarak yapmış olduk finali. Kızı başarmış gibi sevinen Myrtle ise Cordelia’nın otoritesini ele güne göstermesini sağlamak için ondan, kendisini yakarak öldürmesini istedi. Böylece Konsey üyelerini öldürmenin cezasını çekeceği gibi, Cordelia’nın liderlikteki yeri de sağlamlaşmış olacaktı. Elbette içi kan ağlayarak bu görevi yerine getirdi Cordelia ama Myrtle’ın vedası da muhteşem oldu. Son sözü, bir giyim markası olan “Balenciaga!” olan Myrtle, yine alem bir cadı olduğunu gösterip orada beni bitirdi zaten.
Finalin sürprizlerinden biri de Fiona’nın ölmemiş olmasıydı. Geçen bölümdeki yazımda bahsettiğim gibi, zaten onsuz bir final düşünemezdik. Meğer ‘Baltacı’nın zihnine, kendisinin onun tarafından öldürüldüğü sahte bir görüntü (anı) yerleştirmiş. Yine tilkilik zirve kadında. Cordelia ile son bir kez konuştu Fiona. Müthiş diyaloglar serpiştirilmişti ikisinin dudaklarına. Artık tamamen güçten düşmüş, acınası haldeki Fiona, kızından kendisini öldürüp acısına son vermesini istedi ama Cordelia, ona kimsenin bu saatten sonra yardım edemeyeceğini, korkuyu da acıyı da bir insan gibi hissederek ölüme yürümesi gerektiğini söyledi.
Anne-kızın son vedası…
Anne-kız son bir kez sarıldılar ve bu kez Fiona’yı gerçekten ebediyete uğurladık. Hem de ne ebediyet! Bir de baktık ki Fiona, yine hastalıktan önceki haliyle çiftlik evi gibi bir yerde uyanmış;‘Baltacı’ ile birlikte yaşıyor. Geçmiş bölümlerde teması ‘pembe panjurlu hayaller’olan sohbet, biraz değişik biçimde gerçekleşmiş. Bu durum karşısında hem şok oldu hem de çıldırdı tabii Fiona. “Kızım, kızım!” diye tuttursa da artık çok geçti. Her sabah hafızasını kaybedip aynı evde ‘Baltacı’ ile uyandığı, ebedi bir döngüye sokmuş onu meğerse Papa Legba. Fiona, ektiğini biçti ve iş işten geçmeden bazı şeylerin ne kadar kıymetli olduğunun bilinmesi gerektiğini cümle aleme ders niteliğinde göstermiş oldu. Papa Legba da gerçekten iyi cezalar buldu karakterlere, onu da ayrıca tebrik ediyoruz.
Cordelia’nın ‘Supreme’ olması ile birlikte yeni bir çağ da başlamış oldu. Kendisi, cadıların varlığını halka açıkladı. Artık gölgelerden çıktıklarını ve oldukları şeyden çekinmeden yaşayabileceklerini gösterdi. Genç cadıları, ülkenin her yerinden Akademi’ye davet etti. Queenie ile Zoe’yi de sağ kolu yaptı. Yeni uşak da Kyle oldu. Oh ne ala! “Happily ever after!”…
Yeni ‘Supreme’ Cordelia! Yakışır ‘Supreme’lik sana!
Yeni cadılar ise Akademi önünde kuyruk oluşturmuş mübarek. Önceden Akademi’de cadı bulamazdık, şimdiyse cadılara yer bulamıyoruz. Kapanışı ise bir yanında Queenie, diğer yanında Zoe ile birlikte duran yeni ‘Supreme’imiz Cordelia’ya yaklaşan kamera eşliğinde, içimizden “Bekle şimdi bekleyebilirsen yeni sezonu!” ve “Acaba yeni sezon teması ne olacak?” diyerek, biraz da buruk bir şekilde yaptık. Gel, yeni sezon gel!...
SEZON DEĞERLENDİRMESİ
Sezonu genel olarak değerlendirmem gerekirse, çok iyi başlayıp umut veren, ortalarda gitgide dağılan ve umudumuzu bir nebze yitirten, finali de vasatın biraz üstünde bitiren bir sezon olarak değerlendirebilirim.
Sezonun tanıtım afişi.
Bu sezonun bence birkaç temel eksikliği vardı. İlk olarak, hikaye içinde büyük potansiyeli olan konuların daha sezon bitmeden iki-üç bölümde çözümlenmesi oldu. Buna en basit örnek “Şirket” olayı. Ne ara çıktı, ne ara bitti anlamadık. Öte yandan sezon boyunca yazarların, bazı noktalarda “Hadi bu konuyu bitirip yeni bir konu ortaya atalım!” şeklinde senaryoyu ele aldıkları hissi vermesi de bence önemli bir eksiydi. Bu da sezonun en önemli noktası olması gereken “gelişme” bölümünü sekteye uğrattı. Hikayenin gelişme kısmında tempo ağırlaştı, dizide bir dağınıklık baş gösterdi, yan konular havada uçuştu ve çok çabuk tüketildi. Sezonun bir diğer eksikliği ise Kyle karakterini etkili kullanamaması oldu. Evan Peters gibi son dönemin en yetenekli genç oyuncularından birinin, önceki sezonlara nazaran bu kadar pasif kullanılması ve bana kalırsa sezon boyu etkisiz eleman olarak ortalıkta gezinmesi hayal kırıklığıydı. Neredeyse her ölenin dirilmesi olayını da unutmamak lazım. Sezon içinde heyecanı düşüren en önemli noktanın kesinlikle bu olduğu kanaatindeyim. Bir noktadan sonra “Ölen karakter nasılsa geri gelir,” diye üzülemedik veya heyecanlanamadık. Son olarak, koca sezonun finale doğru ellerindeki iyi konuları harcayıp sadece “Supreme kim olacak?”a odaklanması önemli bir hataydı. Biz, insanlara veya “Şirket”e karşı ateşli savaşlar beklerken cadılar kendi içinde birbirini yiyordu! Neyse ki ucu açıkta kalan bir şey olmadı ve Fiona ile diğer karakterlerin hikayesi fena bağlanmadı.
Yine sezonun tanıtım afişlerinden; tam bu diziye uyacak cinsten.
Coven’ın, hem sezon hem de final bazında birinci sezon ile eşdeğer olup ikinci sezondan aşağıda bir sezon olduğunu düşünüyorum. İkinci sezon Asylum gibi daha karanlık bir sezon olsa ve üstte eleştirdiğim noktalara dikkat edilse çok daha iyi bir sezon olabilirdi ama kötü de değildi bana kalırsa. Özellikle Angela Bassett, Emma Roberts, Sarah Paulson, Frances Conroy ve Kathy Bates’in karakterleriyle performanslarını oldukça beğendim. Bu sezon Angela Bassett ile Kathy Bates’in kadroya eklenmesi müthiş bir artıydı. Jessica Lange’e diyecek laf yok zaten. Emma Roberts da gayet iyi yansıttı karakterini.Teknik anlamda bir iki noktada kolaya kaçılmışsa da, yapım kalitesi anlamında yine üst düzey bir sezondu. Müzikler ve şarkılar desek, geçmiş sezonlardaki gibi atmosferi tamamlayıcı nitelikte yine harika seçilmişlerdi. Son olarak ele aldığı “kadın gücü ve dayanışması”, “cinsel istismar” ve “ırkçılık” gibi temalarıyla yine sağlam mesajları alttan alta vermeyi unutmaması ile de hatırlanacak bir sezon oldu Coven. Böylece bir dönemi daha kapattık; yeni bir dönem için yine heyecanla, merakla ve sabırsızlıkla beklemeye şimdiden başladık. Bakalım yeni sezonda nasıl karakterler, nasıl gariplikler ve korkunçluklar göreceğiz? Kısmetse yeni sezonda, yeni bir konsept ve hikayede buluşmak dileğiyle…