Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Üşüdüm, üstümü örtsene anne!
Sezon: 2 Bölüm: 45

 

Son bir kaç haftadır hepimiz, bizi çok üzen çocuk kayıplarının sosyal medya veya televizyon üzerinden sadece seyircisiyiz. Gerçekte (Allah saklasın) çocuğumuz, kardeşimiz, yeğenimiz, torunumuz kaybolsa ne yaparız hayal etmesi bile korkutucu. Bu sosyal yaraya parmak basan bir bölüm atlattık. Hem de Anneler Günü arifesinde. O kadar etkileyici sahneler izledik ki, seyirciler olarak Rüzgar'ın Kendal'ın gözetiminde olduğunu bilmemize rağmen Ebru’ya, çocuklarına ve Rüzgar için endişelenen herkese üzüldük. Benim nazarımda ve hayal dünyamda yakınım bir çocuk kaybolsa neler yaşardım gibi bir olaylar silsilesi izledim adeta. Öyle inandırıcı, öyle yürek burkucu, öyle dokunaklıydı ki.. Senaristlerin drama kurgusunda yazdıkları bu bölümü yönetmen ve oyuncular zerre ajite etmeden geçirdiler izleyenlere. Mesela, gündemin getirdikleri üzerine saçma sapan hikayeler kurgulanan diziler gibi ''Hmm şu an gündem çocukların kaçırılması madem, etinden sütünden faydalanmalıyım,'' banalliğinde değildi kat'a. O banalliğe zerre temayül olduğunu hissetseydim bu yazı bu hissiyatla yazılmazdı zaten.. Okuduğunuz son Karagül yazım olurdu muhtemelen :) “Karagül'ü niye izliyorsun yeaa?” diye soranlara da sadece bunun için izliyorum diyebilirim her halde gururla. E sezon finali geldi çattı, bir an önce Murat'ın gelişini devreye sokup, ucuz uyduruk bir kaçırılma işini de araya sokup, rating peşinde de koşabilirlerdi. Çok şükür böyle bir şey yapmadılar. Yapsalar içim bir bulanırdı gerçi, yalan söylemeyeyim.

Ekibiyle beraber, Murat Saraçoğlu o kadar güzel bir iş yapıyor ki, her hafta “Daha ne kadar harikalaşabilirler ki?'' diye hayretle ağzım açık seyrediyorum bölümleri. Oyuncular da sanki artık karakterlermiş gibi gelmeye başladı bana zaten. Bölüm bittiğinde haftaya görüşene kadar, onlar bir takım olaylar yaşıyorlar sanki Halfeti'de. Gerçeklik algımızla bir güzel oynuyorlar sizin anlayacağınız. Sevgili Murat Bey; son sahnede Kendal ''Oğluuum!'' diye dövünürken arkasındaki harika görüntüyü poster olarak istiyorum mümkünse? Bölüm bittikten sonra açıp açıp o muhteşem görüntüyü seyrettim. Emeklerinize sağlık.

Girizgâhı uzun tuttum evet, hemmen bölümün öne çıkan karakterlerini atomlamaya geçiyorum.


"Sen Murat’ın oğluna dokundun ama! Korkma henüz bir şey yapmadık. Bir saat içinde Rüzgar sağ salim konaktan adım atmazsa çok yazık olacak, Sibel’e ve doğmamış oğluna..."

Kendal: Ağamız fareli köyün kavalcısı gibi her çaldığını dinleyen marabalarıyla beraber çok güçlüydü bugüne kadar. Murat'ın gelişi görünmez bir tetikleyici olsa da zulumle kaleler elde tutulmuyormuş demek ki. Kendal Ağa cephesinin en güçlü müttefiki olan Narin de artık karşı cepheye ha geçti ha geçecek kıvamda zira. Sosyetegülü giller zaten kafadan karşı cephe, elinde bir tek Baran kaldı ağamızın. E, Murat gelince Baran'ın da Kendal'ın kuyruğunda teneke çalması yakındır. Kendal köşeye sıkıştıkça izlemesi daha bir keyifli mi oluyor ne? Ama hep dediğim gibi Kendal'ın aklı her zaman diğerlerine galebe çalıyor. Murat'ın adamları da Rüzgar hamlesini beklemiyordu. Yalnız erkekler dövüşürken yine bir kadının mağdur edilmesine de çok bozuldum, yalan yok. Sibel'ciğimin günahı ne ayol? He Kendal'ı kör bıçakla kessinler gık dersem n’oliyim.. Her şey bir yana Mesut Akusta siz çok şahane bir aktörsünüz efenim, ömrünüze bereket olsun.


"Yorgun yüreğim yokluğunun acısına katlanabilsin diye her evladına bir miras bırakmışsın be oğlum… Ada’ya Baran’a hırçınlığını, Maya’ya dinginliğini, Rüzgar’a kokunu bırakmışsın…"

Kadriye: Piremsesim nasıl göbek attı ama? Ahahahha kadın meğersene hüzünlerin anası değil neşenin ve sevinçli günlerin anasıymış ayol. İçim açıldı onu öyle sevinçli ve gururlu seyrederken. Tabii alışmamış götte don durmadığı gibi Şamverdi konağına da mutluluk iyi gelmedi. Hemen dram/entrika rüzgarı esti ve Piremsesime yine kasavet düştü. Torunlarını tahlil ederken ki vakarı neydi öyle? Peh peh peeehhh! Nene olmak böyle bişi demekse. Hee, unuttum sanmayın bir de Narin'i kollamasıyla da sevap pointlerini katladı Piremses. Oğuz'u ve Serdar'ı düğüne davet etmesiyle de Baran ve Kendal'a ''Ben kapağı takmadıkça kimse serinledim diyemez,'' mesajını yollamış oldu. Kaşıyla gözüyle ''Dett!! oturun aşağı!'' demelerini de yerim, yer! Hafta boyunca fragmanlarda ''Baran ananı tut!!'' nidasıyla gaza gelmiş biri olarak, kimsenin Piremsesimi duymaması da taş gibi içime oturdu valla. Bari Özlem duysaydı :(( Neyse artık elimiz böğrümüzde bekleyeceğiz.

Ebru: Bu bölüm Kendal'a şaşırmaktan bir hal oldu kadıncağız. Yani ''bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü?'' haleti ruhiyesinde olmakta haklıydı. Karaman'ın koyunu sonra çıkar oyunu misali, sen de haftaya öğreneceksin şekerim. O değil de ben bu hafta Ebru dan çok Ece Uslu'ya bayıldım. Rüzgar'ın kaybolduğunu anladığı andan Rüzgar'la kavuştuğu ana kadar dev bir performans sergiledi. Benim kafam hafif kırıktır biliyorsunuz. Oyuncunun en ufak bir jesti mimiği bile beni fethetmeye yetebiliyor bazen. Bu hafta da aynen böyle oldu. Jandarma nehirde Rüzgar'ı ararken umutsuzca onları seyreden Ebru, bir an Baran'a bakıp ''Kardeşini de kaybettim, sen gitme bari,'' der gibi hafifçe boynunu büktü ya hani, heh o işte ufacık baş hareketiyle Ece Uslu beni fethetti. Daha önce Özlem Conker yapmıştı bunu, Oğuz ilanı aşk ettiğinde hem sevinip hem utanmasıyla. Ufak nüanslarla seyir zevki yaşatıyor oyuncular, bunları yazmadan geçersem, eksik kalır bu yazılar. Hoş otorite değilim elbet, yazmamla bir şey değişmeyecek tabii de, yine de söylemeliyim bende kalmasın, siz de bilin nelerle kafayı kırdığımı. :))

Narin: Şimdiiii, arkadaşlar bu adıgüzelle barışıp, öpüşüp koklaşmama az bişi kaldı galiba. Ayyy emin de olamıyorum ayol. Şimdi Baran kıyameti gümbür gümbür geliyor, az çok takınacağı tavır belli de, ne biliyim yaa Narin de mutlu olsun lan! Kesin sinir krizlerine sokacak beni ama hayatını başkalarına ipotek ettiğinin farkına varıp, ayağa kalkmaya çalışmasını gördükçe kıyamıyorum da.. Ki Oğuz Komutan’ı layık görüyorum yani. Düşün, nasıl barışma heveslisiysem artık.:)) Narin değişme sinyallerini bu hafta iyice verdi. Önceden olsa Rüzgar kaybolacak da, Narin Ebru'nun omzuna elini atıp destek vericek, sıradağlarda kurt sürülerinin ölmesi falan lazım gelirdi herhal.. İyi iyi dizide sevmediğim kadın kalmıycak. Nihohohoho, AY LAV kadın karakterler!. (İç ses: N'olur Narinciğim beni utandırma kib, öptm, bye...)

Baran: Bir kaç haftadır kendisine kızgınım biliyorsunuz. Bu hafta gönlümü almayı başardı kerata. Gerçi Ada ve Ayşe'ye yaptığı odunlukları şöyle kocaman bir özür dileyerek silmedi tam olarak ama diyalog kurma çabalarını da görmezden gelmem tabi ki. Onun kredisi bende sonsuz. Sayarım söverim ama her zaman yazdığım gibi hikayedeki en masum, en kurban karakter o, ve tabii benim de en sevdiğim. Gerçekleri öğrendiğinde nasıl tavır takınacağını tahayyül etmişliğim bile var. Yetiştiriliş tarzına ve ergenliğine yorulacak hatalarını tekrarlama olur mu canısı? Sana kızarken kırılan bi Papatya var burda. Bu haftanın inci taneleri arasında Mert Yazıcıoğlu da var; Ece Uslu ile paslaşırken Baran oldu ve hepimizi mest etti.. Bakışlarıyla oynamasını öğrenen bir aktör gözümüzün önünde doğuyor valla. İlaç gibi ilaç. Yolun açık olsun kardeşciğim.


"Neden ya neden! Bunu hak edecek ne yaptık biz! Baran’ı da aradık beraber şimdi Rüzgar’ı, daha sonra kimi Maya mı, annemi mi ? Bu kadar çok şey mi istiyoruz...? Sadece yan yana olalım çok şey mi!!! Dayanamıyorum artık yeter..."

Ada - Maya - Serdar: Bu üçlü arasındaki seslendirilmeyen gerginlik de artık bir bitse, daha ne isterim. Maya her zamanki gibi sessiz kalırsa yine kaybeden kendisi olacak. Ada zaten mizaç olarak bilse de bilmese de kırıp geçirecek. Onun için Maya söylesin, kurtulsun bencileyin. Biz de artık bu şişkinliğimizi indirelim. Zira şiştik şiştik ayol? izlerken soda, maden suyu falan da kesmiyor.


''Kardeşini sevindirmek, ona şöyle sıkıca sarılmak tüm yalnızlıklarını bitirmez mi Baran?''

İstekler üzerine özel not: Düğünde Oğuz ve Serdar çok havalı değiller miydi sizce de? Mamma miaa... Oğuz keten kombiniyle yürek hoplatırken Serdar da her zaman ki spor snobluğunda harikaydı. Valla ailecek pek bi tatlılar. Bir de, komutanımız Kendal'ın sözde gözdağını nazikçe savuştururken pek bir hoştu hani, söylemeden geçmeyeyim. Yazılarımı okuyan sessiz okuyucular arasında hayranları bayağı bir fazla yeri gelmişken bu notu da düşeyim. Güzel övmek çok sevap pointmiş öyle diyollaa.. :)

Fragmanlar bölümün hemen arkasından verildiği için genelde yazılarımda bir sonraki bölümle ilgili bir şey yazmamaya dikkat ediyorum. Lakin bu sefer gelecek bölümün fragmanı için bir istisna yapmak istiyorum çünkü bir iki laf etmezsem çatlayacağım. AHAHAHAHHAHAHHA benim gibi; ''Yaaa Kasım'dan bir numara çıkcak galiba, Murat'ın adamı o yaa...'' diyenler, gelin sarılalım kardeşleriim.. Ayyy nasıl keyiflendim, belli değil. Yalnız Murat'ı ilk gören de Özlem olacak galiba. Eee ona yakışırdı bence de şlkjhgfghjklş. Melek'im bi'taneciğim de plancı entrikacı mı olacakmış? Hanimiş? Murat Baran mevzusunu ona da söylese bari. Ebru'nun Kendal'ı iteklemesi de sanırım Kendal Baran'ın üstüne yürüdükten sonra olacak. Yürü be Ebru, Baran’ı pıstırtma Kendal'a karşı, ver gazı ver coşkuyu. Arkadaşlar Cuma çabuk gelsin lütfeeen diyerek, satırlarıma son veriyorum.

Bizden Özel bir haber de vereyim gitmeden. Bu hafta sizler ve Ekranella adına Karagül setinde olacağım. Ekiple röportajımı, fotoğrafları ve dahi set'e dair her şeyi en kısa zamanda Ekranella'da paylaşacağız. Bizden ayrılmayın.

Sonuna kadar sabırla okuyan herkesin gözlerine sağlık.
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR