Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Toplumlaştıramadıklarımız
Sezon: 4 Bölüm: 1

Bu sezon hikâyeye giren alkolik Doktor, ekibin başına iş açacağa benziyor.

Buyurun, oturun, The Walking Dead konuşalım. Biraz Hobbes’tan bahsedelim. Korkmayın. Gerçekten eğlenceli olacak. Hobbes diyince Locke’ı da anmamak olmaz. Locke diyince aklınıza Lost mu geliyor? Çok güzel, konumuza fazla uzak değiliz. Lost’un başarıyla ekrana aktardığı ancak eleştirmekten uzak kaldığı “toplumun oluşumu” konusunu The Walking Dead nasıl ele alıyor ona bakalım. Hobbes, en çiğleştirilmiş versiyonuyla insan doğasının kötü olduğunu söyler. Apokaliptik ve post-apokaliptik diziler ve filmlerin de hikaye anlatımına en önemli katkısı insanı bu en doğal ortamına sokabilmeleridir. İlk üç sezonda eski polis olmasının getirdiği aşırı önemli meziyetler ve özellikle de şiddet tekelini öyle ya da böyle elinde bulundurması nedeniyle de facto lider rolündeki Rick’in diktatörlüğünü (kısaca Ricktatörlüğünü) geride bırakmış bulunuyoruz.

Bunun bir sebebi var elbet. Ricktatörlük yerini yerleşik hayata geçilmesinin ardından mistik “konsey” tarafından yönetilen bir oligarşiye bırakmış durumda. Silahı sayesinde Ricktatörlüğünü bir süre devam ettirmeyi başaran ana karakterimiz de SEMBOLİZM! SEMBOLİZM! diye bağıran sahnede ekip biçtiği meyve sebzeyle uğraşırken polislerin alamet-i farikası hareketi yaparak şarjörünü çıkardığı silahı yere atar. Eski polis yeni çiftçi ekinlerini satıp onurlu yaşayabilir artık. Bütün toplumların ulaşması gerektiğini düşündüğümüz “batı medeniyetleri” seviyesine yeni oligarşi sayesinde daha da yaklaşmıştır toplumumuz. Konsey toplumsal rolleri de dağıtmayı kendine görev beller. Eski diktatör yeni çiftçi Rick, silahla olan ilişkisini bir kenara atamaz, konseyin kararıyla avlanmaya çıktığında silahını yanına almak zorundadır. 
BÜTÜN İYİ KOVBOYLARIN BABA SORUNLARI VARDIR.
Toplumun en önemli parçalarından biri de ailedir tabii. Aile olmadan ne kapitalist ekonomi ne de toplum ayakta kalabilir. Dolayısıyla Rick’in bir eşe, Carl’ın da bir anneye ihtiyacı vardır. Katanası kadar karakteri olmayan Michonne girer devreye, zombilerin kafasını uçurup Vali’yi aramaktan arta kalan zamanlarda Carl’a çizgi roman, Rick’e de traş bıçağı bulup getirir. Onlar da bir ailedir artık. Toplumun bir parçası olabilirler. Mistik Konseyin ise diğer insanların üstünde bir noktada yer alabilmesi ise mistisizmini devam ettirme yetkinliğine bağlıdır. Mistifikasyon noktasında ise bir aksiyon kahramanına, herkesin “bu adam gibi olamam.” dediği birine ihtiyacı vardır. (adamdır tabii ki asla bir kadın olamaz.) Bu noktada da topluma lükslerini sağlayan, arbaletiyle gerçek bir rock-star olan Daryl girer devreye. Daryl’in olduğu bir oligarşinin meşruiyetini de kimse sorgulamaz elbet. Lüksler paylaştırılır ancak sadece konseyin onayıyla. Örneğin gruba yeni katılan eski askeri sıhhiye ve muhtemel alkolik adam, yağmalamaya gittikleri süpermarkette kendisine şarap almaya kalkarsa o şarap reyonunun altında kalıverir ve bütün toplumun bekasını tehlike altında bırakır.
ÇOĞUNLUĞUN İYİLİĞİ
Toplumun önemli meziyetlerinden biri de 'sürdürülebilir' olmasıdır. Toplumdaki bireyler değişir, toplumu yönetenler değişir (hakim sınıf değişmez) ancak toplum, toplum olarak kalmayı becerir. Örneğin Carol, bir insan olarak dönüşmüştür. Kendisini tanımlayan tek şey olan anneliği ve annelik içgüdülerini kaybetmiştir. Dolayısıyla çocuklara savaşmayı öğreterek toplumun sürdürülebilir olmasına adamıştır kendisini. Oligarşimizin resmi ideolojisinin bir öğretmeni vardır artık. Ya da artık evlilik meşruiyeti altında sevişebildikleri için çocuk yapmayı düşünme hakkı kazanan Maggie ile Glenn’in konuşmasında gördüğümüz gibi Maggie çocuk doğurmayı umut, Glenn ise korku olarak görmektedir. (Merhaba Hobbes!)
BİRLİKTE YAŞA, YALNIZ ÖL
Öte yandan karnı doyan, temiz suyu olan, sınırlı lükslerine kavuşan bir topluma dışarıdan girmeye çalışan biri ancak kafayı yemiş olabilir, zaten bir insandan çok bir zombiye benzemektedir. Toplum için ancak tehlike oluşturabilecek bu kişi, Hobbes’un yazdığı üç tane soruya yanıt vermek zorundadır. Belki de Walking Dead tarihinin en iyi sahnesinde olaylar şöyle gelişir:
İrlandalı Kadın
: Sorular neydi? 3 soru? ( Ölmek üzere bile olsam dünyanın en güzel şeyi bir toplumda olmak) Rick: Kaç tane aylak öldürdün? ( Tolstoy referansını anladım ama üstelemeyeceğim. ) İ.K.: Hepsini Eddie öldürdü. ( Toplumunuza layık değil miyim acaba? ) Rick: Kaç tane insan öldürdün? (Doğal ortamında kötü biri misin?) İ.K: Sadece kendimi. (Bir toplumun parçası olabilirdim. Kendimi tamamlamadan ölüyorum.) Rick: Neden? İ.K: Böyle şeylerin geri dönüşü olmuyor. BUM! Tabula rasa falan yok ortada. Kimse yeni bir başlangıç yapamaz. Locke, üzgünüm, Walking Dead kararını vermiş, Hobbes için yer aç da güzel güzel medeniyet kursunlar.
(Bir kez daha düşününce bu sahne elbette sadece Rick’in kendini sorgulamasından ibaret ama ne yaparsın Hobbes’tan girdik bir kere.)        
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR