Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Tahtı izleyin
Sezon: 4 Bölüm: 3

Tywin Lannister. (Temsili)

Baştan anlaşalım. Evet, Game of Thrones’un en çekici özelliği ana karakterlerini rahatlıkla öldürüp sürpriz olasılığını her zaman canlı tutması olabilir ama gerçek gücü bu değil; güç, karakterlerinin derinliğinde. Dolayısıyla olaylar üzerinden kurulan çatışmalardan çok karakterler üzerinden kurulan çatışmalar daha çok bağlıyor beni ekrana. Nereye gelmek istediğimi anladınız: Sıkıcı gibi görünse de bölüm beni tatmin etti, birkaç sahne hariç.

Game of Thrones’un en önemli istikrarı sürprizini yaptıktan sonra bunu asla oldu-bittiye getirmemesi; aynı Ned ve Robb’da olduğu gibi Joffrey’nin pancar suratıyla açıyoruz yine, ölümde çok masum görünüyor tipini sevdiğim, Tyrion’ın tutuklanışı ve Tywin’in kontrolü ele alışı ise hep beklenen durumlar. Tywin’in “Gemilere el koyun,” çıkışı direkt Sibel Kekilli’yi getiriyor akıllara.

Sansa’yı kaçarken görüyoruz sonra, Serçeparmak’ın yanına götürülüşü şaşırtıcı değil. Ortada olmaması fazlasıyla şüphe çekiyordu zaten, Joffrey’nin ölümüyle de bağlantılı olduğunu ima ediyor. Biricik aşkı Catelyn’in intikamını almak istemiş olabilir, Sansa aracılığıyla Catelyn’in hayatında yarattığı boşluğunu kapatmak da. (Peki ben hayatımdaki Joffrey boşluğunu kimle kapatıcam??? A-ŞA-MI-YO-RUM.) Biraz Felipe Melo, biraz Emre Belözoğlu gibi Serçeparmak; her an çirkeflik yapmaya namzet ama bu oyunu çok iyi oynadığı kesin.

Sansa ise “Limonlu pasta yemem,” üzgünlüğünden “Bir kuş konsa badi parmağıma ağlardım bir başıma,” üzgünlüğüne geçmiş durumda, kendisine para için yardım eden Dontos’un ölümünü de çığlıklarla karşılıyor tatlı kız. Aman ne büyük karakter gelişimi. Serçeparmak kolyesini seviyor okşuyor bir de üstüne üstlük kırıyor sonra, kolyede bir beş saniye duran kamera zehir-kolye bağlantısını getiriyor akıllara, kolyeyle Sansa dışında oynadığını bildiğimiz tek karakter ise…

Olenna Tyrell. Torunuyla konuşuyor yine, Margeary’nin suratında tek bir üzüntü belirtisi yok, içine Anne Boleyn kaçmış olacak ki tek derdi kraliçe olmak, Olenna cool’u oynuyor “Bi’ sevişeydiniz Bi’ çocuk olaydı iyiydi,” diyor. Tyrell’lerin Joffrey’yi öldürmekle nasıl bir kazanç elde edecekleri bende halen esrarını koruyor ama paraları sağ olsun hala Kral Şehri’nde önemli bir güç konumundalar.

What’s a Mob to a King?

Gelelim bölümün geri kalanının üstüne kurulduğu muazzam sahneye. Joffrey ölmüş, badem gözlü olmuş, Tywin ise yeni kral Tommen’a güç dersleri veriyor abisinin cesedi başında. “Nasıl bir kral olacaksın?” diye soruyor, Tommen “Dindar,” diyor, Tywin beğenmiyor, Tommen “Güçlü,” diyor Tywin beğenmiyor, Tommen “Adil,” diyor Tywin yine beğenmiyor. Tommen Westeros Tarihi dersinden kalmış ortaokul öğrencisi gibi son silahına sarılıyor “Bilge!” diyor, manipülatif Tywin bilginin öneminin farkında: Sokrates ve Plato bir paralel evrenden izlerken “doğru kullanılan bilgi” diye düzeltiyor ama Tommen 55 alıp geçmiş olacak ki babacan bir tavırla torununun omzuna atıyor kolunu. Tommen’ın baba sorunları o anlığına da olsa erteleniyor. Tywin’in Cersei’nin yanında, Joffrey’nin cesedi başında sarf ettiği sözler bir şeyi daha hatırlatıyor bize: Gücün nerede olduğunu bilen esas karakter Tywin, kralın ismi önemli değil onun için.

Sonra Jamie giriyor sahneye, Cersei kadar emin değil katilin Tyrion olduğuna, gerisi ise bölümün en rahatsız edici sahnesi: Tam manasıyla şövalyeliğe doğru dönmesiyle övdüğümüz Jamie tecavüz ediyor Cersei’ye, tecavüzcüden bırakın şövalyeyi insan bile olmaz.

Tywin’in Joffrey’yi mezarı başında azarlaması, cesedinin yanında babasının annesine tecavüzü Joffrey pancarının son çektikleri, bir de Tyrion gelip üstüne işese Lannister ailesi tamamlardı kutsal üçlemeyi. Borgia’lar, lütfen yol verin, tarihin en şeytan ailesi yerinizi almaya geldi.

Bu dünyayı Tywin kadar anlayan sitcom ikilisine atlıyor sahne: Baba-kız olmasa da abi-kardeş ilişkisine evrilen Arya ve Hound’u tatlı tatlı atışırken buluyoruz yine, dünya yansa hayatta kalır bu ikili, Hound’un Survivor’da bütün oyunları kazanıp oylamayla eleneceğine katılmayan yoktur zaten herhalde. Yoldan geçen bir baba-kıza denk geliyorlar, Hound’un kılıcı ne kadar keskinse Arya’nın zekâsı da o kadar parlak. Hemen yemeğe davet ettiriyor kendini.

Bitmeyen yahniyi yemeye girişiyorlar anında; ev sahibi ikilinin açlığına takılmıyor, onun açlığı farklı: Dünya hakikaten yanıyor ve gümüşlerini korumaya ihtiyacı var, iş öneriyor Hound’a, Hound da çakıyor eyvallahı. Tywin’in beğenmediği “güç” yanıtının fiziksel hali Hound, bir tazıdan çok bir tavşan adeta, önüne havucu koyunca Bugs Bunny’ye dönüşüveriyor, adamın gümüşleri de havuç nitekim. Arya’nın tepkisi ise seyirciye bir tokat aslında, hayır Hound’u değiştirmek mümkün değil, içinde vicdan kırıntıları barındırsa da.


Sam ve Gilly aka tarihin en sıkıcı ikilisi.

Sonra Sam ve Gilly bir şeyler konuşuyor.

What’s a King to a God?

Tywin’in üstünü çizdiği bir diğer yanıt olan dindarlığı da Stannis’te görüyoruz, ateşe Joffrey diye attığı sülüklerin Kızıl Tanrısı aracılığıyla Joffrey’yi öldürdüğüne emin, Joffrey de sülükler gibi morarıp öldü hakikaten. Knight Online’ı Kınayt Onlayn diye okuyan mantığın sesi Davos bile Kızıl Tanrı’nın gücünü kabul ediyor. Demir Banka’ya mektup yazdırırken görüyoruz sonra, zaten emekli devlet memuru tipi var adamda mektubu da saygılarımla arz ederim diye bitiriyor.

Geçen hafta bir dedektif çıkar ortaya cinayeti sorgulamak için demiştim, Tywin soyunmuş Agent Cooper rolüne ama Oberyn’le birlikte soyunmayı reddediyor. Ortamdaki esas bilgili Tywin, Oberyn’in intikam isteğini manipüle ederek adamı yanına çekmeyi başarıyor da ciddi bir sorum var. Oberyn’le Ellaria’nın seks hayatlarına daha ne kadar ihtiyacımız var? Güzel popolu adam setten birinin dayı oğlu falan mı? Ros sendromuna geri dönesim yok benim.

Daha önemli bilgi, Tyrion’ın karşısına çıkacağı jürinin belli olması: Tywin, Oberyn ve Mace. Tywin’le Oberyn’in önünde olmak Simon Cowell-Armağan Çağlayan ikilisinin arasına düşmekten daha korkutucudur herhalde.

İşin “Adalet” kısmı ise iki bacaklı: Önce Tyrion’da vücut buluyor ama adil olma da yanlış cevap. Suçu Sansa’nın üstüne atsa muhtemelen sıyrılacak aradan fakat yanaşmıyor bile, hatta babasından şüpheleniyor. Zindanda tıkılıp kalmışken devam eden soruşturmaya ne kadar etki edebilir bilinmez; en azından kalemi ve kâğıdı var. Podrick’le muhabbetleri ise çok tatlı, Podrick’in Tyrion’ı satmamış olması ve Peter Dinklage’ın kusursuz performansı sahneyi taşımaya yetiyor.

Dalga dalga saçlarıııı/Watcher’sın sen Watcher kal/Giy dedi siyahları...

Sonra yabanılları görüyoruz Duvar’ın güneyinde bir köye saldırırken, Prometheus’tan fırlamış gibi görünen Thenn’lerin lideri çocuğun tekini tutup ÖLMÜŞ ANANI DA ÖLMÜŞ BABANI DA YERİNG diyor, çocukcağız da kendini Duvar’da buluveriyor.

Duvar’da da bi’ muhabbetler dönüyor. Jon Snow’u oynayan Kit Harrington yeni bir aktörlük becerisi edinmiş: Kafasını eğip dağınık saçlarının arasından melül melül bakıyor. OYY KUZUM YAA.

What’s a God to a Non-Believer?

Bir diğer adaletli ise Dany ancak sahneler can sıkıcı, zaten bütün olaylardan ve bölümün tamamından kopuk renklerle bezeli bir ortam var; gereksiz diyalogun da pek faydası dokunmuyor. Meereen kapılarına dayanan Dany’ye şehirden ulak olarak çişini tutamayan bir adam gönderiyorlar, Dany’nin en harcanabilir elemanı Daario, Meereen şampiyonunu yekte yedikten sonra o da işemeye karar veriyor, şehirdekiler ise “Adam işedi beyler dağılalım,” bakışları eşliğinde duruyorlar. Dany Sonorus büyüsü yapmış olacak ki ta oradan duyuruyor sesini herkese, ejderhalar ev cezası almış muhtemelen ama devasa mancınıklar var ortamda, şehre fırlatılan sandıkların içinden kırılmış zincirler çıkıyor, içlerinde Marx’ın el yazısıyla “Zincirlerinizden başka kaybedecek hiçbir şeyiniz yok,” yazıyor.

Ödülleri verelim.

En İyi Oyuncu: Charles Dance’le Peter Dinklage arasında seçim yapmak zor ama Podrick’le kimyası muazzam olan Dinklage bir adım önde.

En Karizmatik Sahne: Tywin’in Tommen’a ders verdiği sahne elbet. Tywin’in Joffrey’i azarlarken Cersei’nin dut yemiş bülbül gibi susması, kameranın Tommen uzaklaşırken Cersei’de sabit kalması, kısa Westeros tarihi dersi, oyunculuklar, hepsi şahaneydi.

En can alıcı soru: Madem Dany’nin sahnelerinin konumuzla ne görsel ne de olay örgüsü açısından alakası olmayacaktı, bütün Dany sahnelerini niye tek bir yönetmene çektirmemişler? En azından kendi içinde bütünlüklü olurdu hem de masraftan kurtulurlardı.

Türkiye’de çekilse: Bölümün adı Zincirkıran değil Zincirbozan olurdu.
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR