Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Sevgili Sarah, Downton’a hiç hoş gelmediniz!
Sezon: 5 Bölüm: 4

Lord Grantham’ın kafasında yine ne planlar var acaba, bakışı hiç hoş değil.

Downton Abbey oldukça hızlı ve çok olaylı bir bölümle karşımıza geldi. Bu sezonun başından beri biraz yavaştık, onu attık galiba. İnsanlar arasında yoğun paylaşımlar olur, uzun uzun konuşmalar, kararlar alınır ama bir tek an atar ve olay patlar. Downton Abbey bu alıştığımız düzenini hiç göze batmadan o kadar doğal yapıyor ki, bu nereden çıktı demiyoruz. Şu araziler, arazide evler falan benim anladığım konular değil ama galiba Downton’da, malikanenin dibinde toki gibi bir şey olacak. Ben öyle anladım yani. Sevgili Mary ve çok sevgili Tom, Lord Grantham’ın kararına mutlulukla bakıyorlar ama benden söylemesi kesin aklında bir tilkilik vardır. Fazla güvenmeyin.


Son bir kez dokun bana yürüyüşleri

Geçtiğimiz sezon aralarında hep bir mesafe olan Violet ve Isobel bu sezon ciddi ciddi bestie’ler. Isobel’in de daha gerçekçi bir karakter olması beni kendimi ona daha yakın hissettirmiş olabilir. Gerçi Ethel olaylarından beri Isobel’e gıcık olmam. Neyse işte bunlar iyiler ama arkadan kuyu kazmalara da devam tabii. Frenemies Isobel ve Violet’in kafaları bu ara erkeklerle çok karışık. Isobel daha iyi yaradılışlı olduğundan Prens Kuragin ile Violet’i destekliyor ama Violet, Merton ve Isobel’i kıskançlıktan istemiyor. Ben en başından beri söylüyorum Isobel ile Merton evlensin. Neyse esas önemli olay galiba geçmişteki şu aşk üçgeni. Prenses Kuragin Hong Kong’ta hangi mesleği yapmıştır veya ona hangisi daha çok yakışır bu Violet’in tabii ki de bileceği şey. İnsanlar konusundaki fikirlerinin önünde saygıyla eğiliyorum ama Prenses Kuragin’e neden bir teşekkür borcu var çok merak ediyorum.

Andallar’dan Prens Kuragin.

Prens Kuragin Game of Thrones’dan gelmiş gibi değil mi ya? Yedi Krallıktan biri gibi ama hangisi bilemedim.

Charles Blake’in Downton’ın yeni damadı olmasını deli istiyorum.

Her zamanki gibi Mary’nin kararına sadık olduğumu açıklayabilirim galiba. Charles Blake benim de gönlümü kazandı. Defilede gelinliği Mary’ye imalı imalı göstermesinden, tatlı tavırlarına kadar gerçek bir beyefendi olduğunu kanıtladı. Galiba soyluluğa ihanet edeceğim ve Tony’yi bırakacağım. Charles Blake’in sonunda yüzünü görme şerefine nail olduğumuz Mabel Lane Fox ile ne alakası var anlamadım ama. Gerçekten gözümüzde tam bir prenses olan, ulaşılmaz Mabel Lane Fox bu muymuş? Düşüncem şu ki; bence bu işin devamı gelecek. Mabel Lane Fox bence gerçekten mükemmel bir insan. Eğer onu sonradan görmeye devam edersek, bunun boş bir muhabbet olmadığını anlayacağız. Klasik bir Downton Abbey ters köşe sarmalı.

Mary itiver şunu o göle, dünyanın bunların bir tekine bile ihtiyacı yok.

Charles Blake gönlümüzde yükselirken Tony ise yerlere hızla düştü. İçinden çıkan hırboya lanet okuyorum. İlk başta bahsettiğim o rota çevirme buydu aslında. Tony’nin değişimi asla gözümüze batmadı. Böyle zamanlarda insanların gerçek yüzünü anlarız işte. Plastikleri sevsem de Tony’deki durum beni tedirgin ediyordu, sebebi buymuş. Mary de feminizm yolundaki adımlarını o maskülen kıyafetlere aşık olarak yapmasaydı da şunun arkasından gitmeseydi. Gerçi şimdi bu Tony, Mary onu terk ederse adını da çıkarır onun.

Anna’nın başının belalardan kurtulması için Bates’ten uzak olması lazım.

Mary bunları yaparken sonunda Anna’nın başını da yaktı. O doğum kontroller falan kesinlikle bunun habercisiydi. Şimdi Green’in katili şüphelisi oldu durduk yere. Bu olayların altından Bates bile çıkmayacak diye çok korkuyorum. Ama bence o çıkacak çünkü daha önce de dedim bu sezon Bates’in neredeyse hiçbir önemi yok bu olay dışında. Hem Bates giderse Anna’yı daha çok sevebilirim.


Saadetleri ne kadar sürecek acaba? O’Brien gelirse patlarlar.

Thomas’ın aradığı çareler ise iç burkuyor tabii ki. Bu yöntemleri denemeye neden karar verdi anlamadım. Thomas her zaman kendisinden memnun gözüküyordu. Canımın içini Baxter kurtaracak galiba. Downton Abbey’deki en güzel şeylerden biri bir karakteri seviyorsanız seviyorsunuz, sizi asla yanıltmıyor. Bizim dizilerdeki gibi dönk diye hikaye aksın diye değişimler olmuyor. Galiba bunun sebebi benim insanların değişmediğine inanmam. Sadece uyum sağlarlar, insanlar asla değişmez. Baxter da ilk geldiği günden itibaren iyiydi, hem de gerçekten. Hatasız bir iyiliktense Baxter gibi günahlı bir iyiliği tercih ederim, en azından daha samimi.


Edith never wins anything.

İlk günden beri sevmediğim, daha doğrusu sevmediğim değil de sığlığı adına üzüldüğüm bir karakter olan Edith ise yine bu bölüm, büyükannesinin geçmişteki aşk hikayesiyle dalga geçmesiyle esas kumaşını gösterdi. Öyle olmuyor o işler Edith. Gerçekten senin durumunun bu yapınla alakası var. Olayın da tamamen niyet olduğunu düşünüyorum. Mary veya Violet de insanlarla uğraşıyor olabilir ama bunun tamamen farklı şeyler olduğunu biliyoruz. Dramanın verdiği güçle, kızınla olan durum ne olacak merak ediyorum evet, ama Marigold’un esas yuvasının Drewe’lar olduğunu da adım gibi biliyorum.

Rosamund’u da hiç sevmem mesela, oysa ki tam benim tipimdir.

Edith’in başına bunları açan Rosemund ise defilelerde gününü gün ediyor, bir de olayı araştırıyor. Hiç kimseyi haklı görmediğim bir olaylar silsilesi bu ve ileride olacaklara karşı ne hissedeceğimi hiç bilmiyorum.

Violet’in ne zaman öpüşeceklerini gözetlemesi kalp ben.

Robert ile Cora olaylarında tamamen Cora’nın tarafındayım ancak, bu adamdan hoşlanmıyorum. Böyle akışkan gibi, sinsi gibi. Sanki o her türlü sanatsal ayrıntıyı bilen gözleri yılan gibi tıslıyor. Sevgili Cora’nın ilgiye ihtiyacı olduğunun farkındayım, olur böyle şeyler ve bence ihanet sayılmaz ama Simon, Thomas olmasa ‘katil uşak’ tabirine en yakın kişi Downton’da.


Bu ikili önüme ne koysa yerim, net!

Patmore ile Daisy’nin ilişkilerine hastayım. Patmore’un çektiği çileye de çok üzülüyorum. Yani böyle şeyler ne kadar dar kalıplarla hareket ediyor. Düzenlerin insan hayatındaki duygusal yoksunluğu çok acı. Patmore ve ailesi için zavallı Archie’nin anısı böyle bir otorite zincirinde kalacak hep. Öbür taraftan Daisy gibi bir yeni resmi aktivist bulunmaz kumaş. Yeni diyorum çünkü aslında Daisy hep baş kaldırıyordu, sadece bunun ne olduğunu şimdi öğrendi. Dediği şey, şu ‘’Biz sesimizi çıkaralım, belki bunlardan ileride çok olur ve o zaman değişir,’’ anlamındaki sözü, hem çok umutlu hem çok buruk. Ne bileyim işte Downton Abbey’nin şu olayların arasına sıkışmış kaprisli dünyayı vermesi çok güzel. Bölümdeki en etkili an da buydu bence.


Tom’dan asalet belirtisi olarak Sarah’tan utanmak.

Ve Sarah.. Yani merak ediyorum Lord Grantham, Sarah’a ne yaptı. Gerçekten Mary’nin dediği gibi ‘’Haklılığını kanıtladın,’’ yani. Ne uğraşıyorsun? Tom’un aklını ne karıştırıyorsun? Gerçi bu olay galiba Tom’un Sarah’tan biraz soğumasını sağladı. Bilmiyorum ya, çok ziyan Sarah. Fikirleri temelde kesinlikle mantıklı olabilir ama bu yansıtış şeklinin asla doğru olduğunu, haklı olduğunu düşünmüyorum. Uçlarda yaşamak bu değil, o kadar bürünmüş ki düşüncelerine hayatta olup bitenden haberi yok. Lord Grantham gibi bir eski kafalı bile kendisini değiştirmişken bu hırçınlık hiç sevimli durmuyor. Sarah umarım başka bir yılanlık yapmaz da bu konu burada kalır.

Rose benim bebeğim değil de neyim?

Aklı havalarda Rose’un ayaklarının yere nasıl sağlam bastığını da gördük bu bölüm. Gerçekten bayıldığım bir tipti Rose, şimdi harika bir karakter oldu. Esas gerçekliğin bu olduğunu düşünüyorum ve hala Tom’u Rose’a istiyorum. Sarah çekil önümden! Bu arada Rose’un annesi de gelecekse eğer O’Brien da gelecek demiştim. Downton’a karanlık tekrar basacak anlaşılan çünkü O’Brien tanıdığım en kötü karakter olabilir. Tabii ki onu çok seviyoruz ve özledik, heyecanla bekliyoruz!
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR