Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Sen bana haramsın…
Sezon: 1 Bölüm: 20

Güzel adamlar, kurşungeçirmez olmalı.

Ulan İstanbul gerçekten çok keyifli bir bölüm ile karşımızdaydı. Geçtiğimiz hafta Karlos, namlunun ucundaydı. Bu hafta da kaldığımız yerden devraldık bölümü… Hoyrat, silahını Karlos’a doğrultmaya hazırlanırken Ceyhun içeri daldı ve Karlos’u kurtardı. Ve Hoyrat, ilk devreyi böylece kaybetmiş oldu. İlk devreyi kaybetti kaybetmesine fakat Karlos’un peşini bırakmaya tabii ki hiç mi hiç niyeti yoktu.
 
Adamımız Rıfat Kulunç!
 
 
Bizce de harikasınız!
 
Hoyrat Karlos’un peşindeydi, çetemiz ise yeni işlerinin peşindeydiler. Yeni hedef; büyük felaketler sonrasında “hayır kurumu” adı altında yardım toplayarak, bu paraları cebe atan Rıfat Kulunç’tu. Fakat çetemiz bu sefer Kandemir’siz bu işin üstesinden gelmek durumundaydılar. Karlos’un liderliğinde tezgâh kuruldu ve plan işlemeye başladı. Rıfat’ın toplantılarını bir spor salonunda yaptığı bilgisi ellerinde olan çetemiz bilgi koparabilmek için kılık değiştirerek spor salonunun yolunu tuttular. Kara para aklamak için ellerindeki tüm yöntemleri tüketen Rıfat ve yandaşı, farklı bir yöntem arayışındaydılar ve en sonunda bir karar vardılar: Film çekecek ve maliyeti yüksek göstereceklerdi. Ve tam bu noktada planın ikinci aşaması başladı. Rıfat film çekmek istiyorsa, bizim altın altılımız O’na filmin en alasını çevireceklerdi. Rıfat’ı bir şekilde kafalayan çetemiz, senaryoyu yazdı, seti kurdu ve “çok eğlenmeye” başladı. Maliyeti düşük tutmak bahanesiyle Rıfat’ın ofisini kullanan çetemiz, paraların yerini de keşfetti ve yazdıkları filmin finalini de kendilerine yakışır bir şekilde yaptılar. Onlar çok güzel rol kesti, bizler de çok ama çok eğlendik!
 
Çetemiz yeni hedefin peşindeyken, Kandemir ise kızının peşindeydi. Kızının “baba” dediği adamı bulacaktı, başka yolu yoktu. Ulaştığı “Ahmet Yılmaz” isminin peşine, Kıbrıs’a kadar gitti. Tam sonunca ulaşacaktı ki, Ahmet Yılmaz’ı kıl payı kaçırdı. Zaten bir Nevizade olmanın ikinci altın kuralı, hayatını kıl payı kaçırmak değil de ne? Kandemir de elbette bu altın kuralı çiğnemeyecekti. Kandemir’in kızına sarılacağı ve kızının O’na “baba” diyeceği anı o kadar merak ediyor, o kadar büyük bir heyecanla bekliyorum ki… Belki bu defa hayat Kandemir’e de güler, kim bilir?
 
Hâlbuki ne kadar huzurlu görünüyorlardı değil mi?
 
Ama işte…
 
Mum anca yatsıya kadar yanıyor.
 
Ferdi ve Derya arasındaki sorunlar bitti mi sandınız? Hayır. Peki Derya, Ceyhun’u kırmamak için kendini yiyip bitirirken Ferdi’yi her seferinde bin yerinden bıçakladıkça bu sorunlar bitecek mi sandınız? Yine hayır. Ferdi de Ada mevzusunda Derya’nın yaptıklarını yapamaz mıydı? Bal gibi de yapardı ki Ferdi, Ada’yı bir gece teselli etti diye Derya şekilden şekle girmişti. Hiç mi Ferdi’nin yerine koyamıyor kendisini, hiç mi düşünmüyor, hiç mi hissetmeye çalışmıyor? Gerçekten anlamıyorum. Derya, Ceyhun’a gösterdiği hassasiyetin çeyreğini Ferdi’ye gösterebilseydi şayet bugün onlar da çok mutlu ve huzurlu olabileceklerdi. Ferdi sandalda “Huzur insanın kafasında,” derken aslında tam olarak bunu kastediyordu. Bir insan sevdiği kişiye arkasını döndüğü zaman O’na sonuna kadar güvenebileceğini bildiği sürece huzurludur. Derya, bunu bile Ferdi’den esirgerken Ferdi nasıl huzurlu olabilir? Zaten en başından beri çok zor bir şeye göğüs geriyor. Zor ama sonuna kadar mücadele etmeye hazır, Derya için her şeyi yapmaya hazır. Ama Derya, Ceyhun’a ne kadar büyük bir haksızlık yaptığını düşünmekle meşgulken Ferdi’yi nasıl görebilir değil mi? Peki Ferdi’ye yaptığı haksızlık ne olacak? Bu çocuk nasıl toparlanacak? Ben bu Ferdi-Derya-Ceyhun üçgeninde, Ceyhun köşesinin amacını aştığını düşünüyorum. Derya değil mi Ceyhun’dan kurtulmak isteyen? Neden şimdi “Ceyhun’u üzüyoruz, hayal kırıklığına uğratıyoruz,” edebiyatı yapıyor? Madem Ceyhun’u üzdüğünü ve hayal kırıklığına uğrattığını düşünüyor devam etmesin bu oyuna. Açık açık ayrılmak istediğini söylesin, ne zaman bu fırsat çıksa karşısına bir şekilde dönüp dolaşıp neredeyse Ceyhun’a ilan-ı aşk ediyor. Bir kararlılık göstersin artık, aynı anda iki kişiyi kırmamak mümkün değil ve Ceyhun üzülmeyecek diye Ferdi’nin paramparça olmasından ben çok sıkıldım. Ne olacak bundan sonra? Derya, Ferdi’nin gönlünü almak için bir şeyler düşünecek ve Ferdi de Derya’yı hayattaki her şeyden daha fazla sevdiği için yine affedecek. Sonra? Derya, muhtemelen bir yerde yine aynı şeyi yapacak ve Ferdi yine kırılacak. Nasıl olacak bu işler? Ve Ferdi ve Derya arasında sürekli bir şeyler havada kalıyor. Ferdi’nin Derya’yı Ceyhun ile basmasından sonra bu konuyla ilgili bırakın bir konuşmayı, bakışma dahi olmadı ve pişmanlıktan perişan halde olması gereken Derya, kikir kikir kikirdiyordu. Derya gerçekten önceki gece yaşananları umursamıyor muydu, yoksa bir duygu devamlılığı hatası mıydı? Bunu bile ayırt edemiyoruz.
 
-Senin gibi bir tatlıya, tatlı yapmaya hiç gerek yok aslında. 
–Tiriliçem!
 
-Ben senin tatlı ihtiyacını karşılayamıyor muyum? 
–Sen benim kan şekerimi yükseltiyorsun!
 
Seven insan hisseder mi hakikaten?
 
Sen bana aklımla…
 
Başım arasındaki mesafe kadar yakınsın.
 
Karlos ve Yaren’in aşkı bir film olsa adı; “Sen bana haramsın” olurdu. Yaren için yaşamaya cesaret edip, ölmeyi göze alan Karlos kadar güzel adam var mı? Hep diyorum ya; “Bu kadar güzel gülen insanların başına ne kadar büyük bir acı gelmiş olabilir?” diye… Şimdi de “Bu kadar güzel gülen insanların başına bundan daha fazla ne gelebilir?” diyorum. Güzel gülen insanları üzmemeye yemin etmiş insanların bu kadar üzülmesi reva mıdır? Bu kadar hassas ve bu kadar iyi yürekli insanların… Karlos da Yaren de kalplerini göğüslerinden çıkarıp birbirlerinin avuçlarına bırakmışlar. Öyle açık seviyorlar, öyle başka… İkisi birbirinin mutsuzluk içinde mutluluğu, yokluk içinde varlığı, nefret içinde sevgisi… Bu yüzden “ölüm”ün çirkinliği tabii ki uğramayacak onların yanına. Çünkü onların sevgisi o kadar güzel ve o kadar başka ki, tüm kötü kelimeleri silecek güçte. Olumsuzluk yok, acı yok, sevgisizlik yok. Güzellik var, iyilik var, aşk var, dostluk var. Güzel olan her şey var. Ne diyorduk? Sevmeyelim de taşa mı dönelim?
 
Hoyrat’ın namlusundan çıkan kurşun, bir şekilde Karlos’a ulaşmadı bence. Hatta arttırıyorum; Hoyrat’a çarpan kimsesiz adam da Ferdi’nin ta kendisi olabilir. Karlos ve Ferdi bir şekilde mevzunun farkına varmış ve birlikte hareket etmiş olabilirler. Gerçek bir tepki olsun diye de Yaren’i durumdan haberdar etmemişlerdir. Böylece Malatyalı’yı tamamen başlarından defedebilirler.
 
Şehriban tüm hayatını Ceyhun’un üzerine kurmuş ki bundan daha doğal bir şey olamaz. Yıllarca O’ndan başkası olmamış, her şeyini onunla paylaşmış, varını yoğunu O’nun önüne sermiş. Ceyhun, Şehriban’ın hayattaki tek varlığı ve O’ndan vazgeçmek hiç ama hiç kolay olmayacak Şehriban için. Bu yüzden o ev şokunu kolay kolay atlatamayacak ve Derya’yı da kolay affetmeyecek. Çünkü içini açtı Şehriban, Derya’ya… Korkularından bahsetti. Şimdi bu manzarayla karşılaşınca hem Derya’ya hem Ceyhun’a olan tüm inancı ve güveni sarsıldı.
 
Baskın Cemile’nindir!
 
 
 
 
Yaren görmesin, kıskanır!
 
Çetemiz bunlarla uğraşırken Cemile de Hayati üzerinde “çocuk operasyonu”nu sürdürüyordu. Şehriban’a başvuruldu, kuvvet macunu alındı ve Hayati üzerinden uygulamaya geçildi. Fakat kime niyet kime kısmet. Cemile, Maşuka ile Hayati’yi aynı yatakta basmanın şokunu yaşadı (AHAHAHAHAHAHAHAHAHA!) Servet Abi ise her zamanki gibi dünyalar tatlısıydı ve bu hafta #deplasmanımadokunma mevzusuna da selam çaktı. Evet Servet Abi, bizce de futbolun tadı ve samimiyeti kalmadı.
 
Son olarak; herkese böyle tatlı bir çifte randevu diliyorum!
 
Genel olarak çok güzel bir Ulan İstanbul bölümü izledik. İnişler, çıkışlar, kahkahalar, gözyaşları, pişmanlıklar, kızgınlıklar, hatalar, bedeller… Bir sonraki hafta görüşmek üzere!
 
 
 
 
 
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR