Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Öpüşüp anlaşmanın vakti geldi
Sezon: 1 Bölüm: 8

Her aşk hikayesinin bir kırılma noktası vardır. Kimisinin kaderi damdan düşmektir.

“Ömer burada mı beklicez? Yirmi dakika var önümüzde, arayalım deniz taksiyi!” Ömer’in dahiyane planları olmasa da Elif’in ve Nilüfer’in canını kurtarmak için elinden gelen her şeyi yapabileceği aşikardı. Kaldı ki Elif’in yerinde ben olsam "Allahım bu adam bana ne kadar güzel bakıyor, bu adam ne kadar benim için uğraşıyor," der, kenara çekilirdim. Ama Elif benim kadar domestik olmadığından bağırıp - çağırdı yetmedi laf soktu. Kimisine göre sevgi biraz da inatlaşmaktır ya… Gerçi Engin Akyürek Fatmagül’ün Suçu Ne? zamanlarından inatlaşmalara pek alışık olduğundan, garipsemiyor bu halleri.

“Kader bu, vazgeçemem ben senden. Ben sana tutuldum…” Metin "Sen benim son aşkım olacaksın," dediğin anda ben biliyordum, gerçekten Nilüfer onun son aşkı olacaktı. Saygın Soysal o kadar iyi oyun çıkarıyor ki şapka çıkarmamak için bir sebep göremiyorum. Ömer ve Elif kerpiçten kale yapmaya çalışırlarken, Nilüfer ve Metin kumdan bir kale yapmaya çalışıyorlar. Hangisinin rüzgardan daha çok etkilenebileceğini zamanla göreceğiz. Kim duvarını daha sağlam örebilmiş, kimin rüzgarı daha keskin… Bildiğim şey şu: Metin ve Nilüfer’in yüzleşmesinden ortaya çıkan, erkekler ne kadar çok samimi anlatırsa kendini, kadınlar onları daha çok seviyor. Kadınlar ne kadar masum bakars,a erkeklerin dilinin ve kalbinin esareti o kadar çok çözülüyor. Günümüz laçka ilişkilerine inat söylüyorum bunu, Stockholm sendromu filan konumuzun dışında şimdilik kalabilir.

Tuvalete ustaca bir planla sıkıştırılan ve inadı zorla kırılmış olan Elif hem kendini kötü hissediyordu aynı zamanda içindeki umuda sarılıyordu. Nilüfer’in çenesini tutamayıp Metin’e bir nevi gammaz çekmesine şaşırmadınız değil mi? Ben şaşırmadım zira kafa karışıklığı biraz böyle bir şey. "AAAA! Kız ablasını sattttı, görüyor musun şıllığı?" filan demeyiniz hiç bence, bundan alıp yürüyecek olan hikaye tatlı bir lezzete sahip olacak diye düşünüyorum. Metin’in kendini uçurumdan atması ile fikrim iyice pekişti. Bu arada o uçurumdan atlama sahnesi ne kötü çekilmişti ve uygulanmıştı, anlamak mümkün değil. Bu kadar kaliteli bir işte böyle bir çapak nazardır herhalde, nazardır canım. Ömer’in abisinin vurulması ve prensesimizin kurtulması arka arkaya birbirinini hızlıca takip eden sahnelerle oldu. Burada senaryo ve kurguda bir acayiplik gördüm kendimce, kesik olmuş gibiydi. Yani sanki düz yazı yazar gibi değil de tweet atar gibi çekilmişti. Ben mi çok şey bekliyorum ya da saçma şeylere takılıyorum o noktanın yorumunu sizlere bırakıyorum.


Kiraz gibi dudaklar, zümrüt gibi gözler. Elif Kız her bölüm daha güzel, daha tutkulu.

Ömer ve Nilüfer konuşmasında her konunun sonu ‘şans’ faktörüne bağlandı. Metin’in kurtulmasında şans etkiliydi, Ömer ve Elif arasında yaşananları ise sadece Elif doğru şekilde anlatabilirdi. Nilüfer ve Elif’in sarıldığı ve kavuştuğu anda ise kast seçiminin ne kadar doğru yapıldığını düşündüm zira kotları ve saçları ile pek tatlı pek bir elmanın iki yarısı görünüyorlardı. Sonrasında yüzleşmeleri ise o kadar da tatlı olmadı, Nilüfer kendince haklı olsa da Elif’in çektiklerinin en yakın şahidi olan Ömer, kardeşlerin arasını düzeltmek için elinden geleni yaptı. Şimdi anlatmaktan en hoşnut olmadığım yere geliyorum, Nilüfer’in annesi Zerrin ile olan buluşmasına… Firdevs Yöreoğlu’nu, Valide Sultan’ı bilmesem diyeceğim ki kendisine rolü piyango ile veriyorlar. Bunlar yakın zamandan verebileceğim örnekler, QQQQQQQQQQQKara Para Aşk’ta ise zaman atlaması var sanki. Nilüfer ile sarıldıktan sonra malum aile toplantısında ise yurtdışında overacting denilen şeyin kitabını yazdı Sayın Çehre. Aslı’nın karakterine uygun şekilde sırf Elif’e uyuz olmak için anında annesi ve kardeşinin yanında yer alması ise takdire şayan bir ayrıntıydı. Hep diyorum Aslı’yı daha fazla görmek çok güzel olacaktır. Yeniden Sayın Çehre’ye dönersek, ağlaması, bağırması ve tokat atmaya çalışması bile böyle bir sahne için aşırı derecede sahte kaldı. Mümkünse bu sahneden sonra pembe dizilerdeki, Ankaralı günlük dizilerdeki ağlama ve buhran sahneleri ile dalga geçmeyelim, hepi topu aynı yere çıkar. İşin ilginç tarafı QQQQQQQQQQKara Para Aşk’a kadar yıldızımın kesinlikle barışmadığı Tuba Büyüküstün bu sahnede bana kendini beğendirdi. Vanilyalı inci köpüklerinden bana hazırlanan bir banyo olmasa da sahne sağolsun bana o hissi verdi, bu sosyetik ayrıntıyı da atlarsam çatlardım. Hüseyin vurulmuştu ya ne olmuştu o mevzu diyecekken korkunç yenge Melike bağırtıları ile sağolsun bana her şeyi hatırlattı. Bu sırada hiç de şaşırmadığım bir şey oldu, Metin baygın şekilde Hüseyin’in yattığı hastaneye getirildi. Neden şaşırmadın derseniz, Metin’in ölmeyeceği ve rolünün ağırlığının artarak devam edeceği gün gibi aşikardı. Aynı hastanede olmaları ama birbirlerinden haberdar olmamaları ise klasik türk dizisi bug’ıdır.


Filmin iyisinden anlayan insan iyidir. Yalnız patlamış mısırın aşırı tuzlusu sağlığa zararlı…Obsesyonun da öyle.

Tayyar’ın Metin’in bulunduğunu duyduğu an yüzünde garip bir merhamet kırıntısı görmediniz mi siz de ? Anlamadığım bir merhamet duygusuydu sanki, kaburgalarının kırıldığını duyduğu an acımamak için zor tuttu kendini ve mutlu olduğunu hissettirdi. Elif’in meyve sepeti ortamı bir anda kasvetinden kurtarıp bahar getirdi. Melike ve çocuklar feci derece açlar mıydı yoksa meyveler çok mu güzel kokuyordu bilemedim, ama insanı bayağı bir heveslendirdiler. Bu bir reklamsa epey işe yaradı diyebiliriz. Bunun yanı sıra Tuba Büyüküstün öyle bir güzel görünüyordu ki, kılık-kıyafet ile iki çocuk annesi bir kadın değil taş çatlasa yirmi beş yaşında bir güzel sanatlar fakültesi öğrencisi gibi duruyordu. Bütün bu güzellikler içinde ilk gerçek dokunuş gerçekleşti, Ömer Elif’i sakinleştirmek ve iyi hissettirmek için omzuna dokundu. İlk gerçek bakışma ve duygu seli de bu noktada başladı denebilir. “Seni iyi ki tanımışım!” dediğinde Elif, Ömer içten bir güldü, bir baktı. Sanırım Engin Akyürek beni her bölüm daha fazla tavlıyor, arada olan abuk bir şey varsa da ben göremiyorum.

Dizinin ilk bir buçuk saatine kadar pek kuruntu kuracağım bir şey olmasa da Fatma Hanım’ın Bahar’a gelip her şeyi takır takır anlatmasıyla işlerin rengi değişti. Gelecek bölümlerde Bahar’ın sahte arkadaşlığının yerini gerçek bir düşmanlık alabilir, işin fenası Elif'in her şeyin farkına varacağı zaman geldi. Her şey bununla bitmesin tabii; hayırsız enişte Taner ve güzel ama bahtsız Pınar bir araya geldiler ve bir sırrı daha aydınlığa kavuşturdular. Pınar ölümü yakınmış gibi konuşurken, Taner yine her şeyi alttan alıyordu. Doğum günü gecesi ise ne olduğu hala sır olmakla birlikte ikilinin başının altından bir şey çıktığı artık kesin.

Zerrin'in, Tayyar’a hesap sorduğu sahnede yine bir yakın çekim, yine bir gerginlik anı. Ama bundan çok daha fazlası Ömer ve Elif’in öpüştüğü yerde saklıydı, Elif’in gözünde aşk vardı, Ömer ise şaşkındı. Ve daha güzelinden bir cevap geldi “Bu oyun değildi, gerçekti.”


Saçlar güzel, saçlar çok şahane. Kızların güzelliğine nazar değmişti, sıradaki nazar ise tahminime göre Ömer’in üzerinde kalacak…

Dizinin dördüncü bölümünden sonra sallandığını, altıncı bölümde azıcık toparlayıp, sekizinci bölümü ile açıklarını kapadığını söyleyebiliriz. Fikirlerine oldukça güvendiğim dizi eleştirmeni arkadaşlarımın Nilüfer’in daha erken diziye dönmesi gerektiği fikrine katılmakla beraber en azından geç oldu, güç olmadı diyorum. Ayrıca şunu da eklemek lazım ki Muhteşem Yüzyıl'da Hürrem’in öldüğü bir akşamda sosyal medyada Elif-Ömer öpüşmesinin ortalığı salladığını da belirtmek gerekir. Gençler YaMira ve ZeyKer severken benim gibi yirmi beşi devirmişler sanırım ElMer’ci olacaklar. (Bunu da ben uydurdum şimdi, daha önce yazıldıysa affola.)

Haftaya bizi üç soru bekler.

1-Bahar ne yapacak?

2-Tayyar ne yapacak?

3-Metin ne yapacak?

Kötüler sessizce kahkaha atarken, iyiler bağırarak ağlamasın der, saygılarımı sunarım.
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR