Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
“Ölümsüzlük de bedel ister”
Sezon: 3 Bölüm: 10

Süklüm püklüm Akademi’de...

Geçen hafta gururunu ateşe verip yakan ve kuzu kuzu Akademi’ye gelen Marie Laveau, bölümümüzün başında Fiona’nın ona olan şefkatinden etkilenirken, ben de Marie Laveau’nun karizmasının bu hallere düşmesinden etkilendim. Sonrasında iki düşman, ateşkes yapıp birleşmeye karar verince, beklediğim şey gerçekleştiğinden hemen hazırola geçtim. Laveau, Akademi’deki ilk gecesinde, vudu kültüründe ruhların bekçisi olan Papa Legba tarafından ziyaret edildi. En son Fringe’de düzenli olarak kendisini izlediğimiz Lance Reddick’i bu rolde görmek hoş ve değişik bir deneyimdi. Karakterin görünümü, Johnny Depp’in Alice in Wonderland filmindeki ‘Mad Hatter’ halini anımsattı bana. Konuşmaları, imajı ve Lance Reddick’in başarılı performansı ile gayet iyi bir karakter olmuş Papa. Diziye, ara ara göründüğü zamanlarda ayrı bir hava getiriyor. Laveau da meğer ölümsüzlüğünü, Papa Legba’yla anlaşma yapıp ruhunu ona satarak kazanmış. Bunun içinse kendi öz bebeğini ona vermekle kalmamış, her yıl bir bebeği ona vermesi gerekmiş. Bu seneki görevi için de yollara düşüp hastanenin tekinden bir bebek çaldı zaten. Bebek de acayip şirindi bu arada, yok böyle sevimlilik!


“Huzurlarınızda Papa Legba!”

Sabahın aydığınlığıyla birlikte, bazı sırlar da aydınlanmış oldu. Laveau, Hank’i kendisinin tuttuğunu söyleyince, Fiona ile Cordelia’nın arasına resmen bomba düştü. Fiona, küplere binerek Cordelia’ya tokadı yapıştırıp ona demediğini bırakmadı; Hank’in asıl yüzünü nasıl göremediğini haykırıp durdu. Dizinin en saf, en temiz karakterlerinden Cordelia’nın bu haline üzüldüm cidden. Cordelia, öyle bir dünyada yaşıyor ki, ayakta kalabilmek için gözün karartılıp her şeyden taviz verilmesi gereken bir dünya bu. Daha sonra ise serada, kendisini faydasız gördüğü için iyice sinirlendi ve Myrtle’ın onu teselli etme çabalarına aldırış etmeden etrafı kırıp döktü. Şaka maka biz, genç cadılardan biri olabilir diye düşünürken kendisi ‘Supreme’ çıkmasın! Ben ilk başta onu, yaşı biraz ileri olduğundan elemiştim ama belli olmaz AHS:Coven’ın işi. Myrtle’ın ise onca olan bitene rağmen sükunetle durması gülümsetiyor beni. Bir de sesi, korku filmlerindeki o meşhur tınıyı veren ve adına ‘teremin’ denen enstrümanı sakin sakin çalıyor ya, hem gülüyor hem bayılıyorum.

Bu bölümün önemli özelliklerinden birisi, ünlü bir konuğu ağırlamasıydı. Sezon başından beri Misty Day’in, şarkılarıyla yatıp kalktığına şahit olduğumuz ABD’li şarkıcı Stevie Nicks, sürpriz şekilde yeni ‘Supreme’ Misty’i görmeye Akademi’ye geldi. Tabii şu an için Misty Day’in ‘Supreme’ olmadığı çok belli. Misty Day’in onu gördüğü anda bayılması ise harikaydı. Piyanolar çalındı, şarkılar söylendi. Hikayeye azıcık nefes aldırılmış tabii bu kısımlarda. Biraz da bana bölümü doldurmak için yapılmış hareketler geldi. Stevie Nicks, şalını Misty Day’e hediye etti ve ‘Supreme’lerin geçmesi gereken bir sınav olan ‘Seven Wonders’ için başarı diledi.


Muradına, Stevie Nicks’ine kavuşan Misty Day.

Bu arada Madison da kıskançlık krizlerindeydi. “Ben de Eminem hayranıyım. Eminem ne zaman gelir?” repliğine bayıldım. Bu hafta zaten ‘Supreme’lik adına bir didişmedir gitti genç cadılarımzın arasında. Herkes ‘Supreme’ ben olabilirim modunda. Nan ile Madison atışmasında, Nan’in ‘zihin kontrolü’ yapabildiğini de öğrenmiş bulunduk. Madison’a yaptığı sigara numarası çok iyiydi. Madison ise dirildikten sonra, kalp sorununun geçtiğini söyleyip kaderinin belki de bundan sonra ‘Supreme’ olmak olacağına dair kendi iddialarını ortaya koydu. Hatta Misty ile kozlarını paylaşmak istediğini vurguladı. Ne ‘Supreme’likmiş!

Fiona, Marie Laveau ve Cordelia, merhum Hank’in babası Harrison Renard’ın yönettiği şirket olan Delphi Trust’ı internetten buldu ve Fiona, tek hamleyle yaptığı bir büyü eşliğinde Şirket’i neredeyse iflasa sürükledi. Tabii Hank’in babası başladı kara kara düşünmeye ve ani gelişen bu durumun arkasında cadıların olduğunu tahmin ederek ellerini çabuk tutmaları gerektiğini söyledi. Açıkçası burada biraz hayal kırıkılığına uğruyor insan. Şirket’in bu kadar kolayca saf dışı bırakılması yakışmadı hikayeye desem de, hem altından başka bir şeyler çıkabileceği ihtimali hem de yazarların kendilerine güvenip ceplerinde başka fikirler olma ihtimali umutlu olmaya sevkediyor beni. Bu arada Cordelia’nın bir işe yaramak için annesine çırpınışları ise dokunaklıydı. Kız ne yaparsa yapsın, kimseye yaranamadı şu dizide. Büyüden sonra bitkin düşen Fiona, kafayı iyice ‘ölümsüzlüğe’ taktığından, Marie Laveau’ya ölümsüzlüğünün sırrını sordu ve masum ruhlar toplayan, bir şeyi çok isteyenlerin sesini duyup gelen ve onlarla kendisine ruhlarını satması karşılığında anlaşma yapan Papa Legba’yı öğrendikten sonra hemen kafasında ampul yandı.

Madison ise “Bitch”liğini konuşturmakta gecikmedi ve Misty Day’i janjanlı sözlerle kandırıp, bir anlık boşluğundan faydalanarak bir mezarlıktaki tabutun içine tıktı. ‘Supreme’ olduğunu öğrendikten sonra, yeni gelin gibi lay-lay-lom gezen Misty Day de tongaya düşmüş oldu böylece. Zaten kendisinin ‘diriltme’ yeteneğine sahip olduğunu bilip arada şiddetli yönlerini görsek de ‘tilkilik’ anlamında çok da ‘Supreme’liğe uygun değil ama Madison, tam da Fiona’nın varisi olacak kumaştan.


Madison, Misty Day için sinsi emellerini harekete geçirmeden önce…

Bu esnada Zoe ile Nan de birlikte takılıp, Luke’u görmeye gittiler ama öldüğünü öğrendiklerinde rotayı hemen anası Joan’ın evine çevirdiler. Tabii Nan “Mis gibi Misty Day var, Luke’umu geri getirir,” diye düşünerekten o kadar üzülmedi başta ama sonrasında evlat katili Joan, Luke’un küllerini gösterince Nan olayı anladı tabii. Bu noktadan sonra kayışı kopartan Nan, içimin yağlarını eriterek Joan’a tam da layık olduğu cezayı reva gördü. Yeni yeteneği eşliğinde ona zorla çamaşır suyu içtirdi; bu sefer ‘arınan(!)’ Joan oldu. Herhalde kendisi, temelli olarak oğlunun yanına gitmiştir bu saatten sonra.

Fiona’nın sonunda sesini duyan Papa Legba, ona göründü ve ikisi ilk başta anlaşmaya vardı. Papa Legba, anlaşma karşılığında Fiona’nın neleri gözden çıkarabileceğini sorduğunda, Fiona’nın dileği uğruna kızı Cordelia’yı bile sakatlayabileceğini öğrendik. Anlaşılan Fiona’nın gözünde Cordelia’nın değeri, yaşananlardan sonra yerlerde geziyor. Olmadı Fiona; bu kadar da üstüne gitme şu kızın. Silkelen ve kendine gel! İş, anlaşmayı mühürlemeye geldiğinde Papa Legba’nın “Sende ruh yok Fiona, haydi başka kapıya,” demesiyle bu kez tokadı yiyen Fiona oldu. İşte böyle Fiona: “Karma is a bitch!”. Papa Legba gitti, ortalıklarda görünmeyen ‘Baltacı’ çıkageldi. O da acele Fiona’yı fişteklemeye devam ederek önemli olanın Fiona’yı kötüleştiren ‘Supreme’i bulmaları gerektiğini söyledi. Fiona bu, durur mu? Zaten her şeyi yapmaya hazır olduğundan, tüm ‘Supreme’ adayı kızları öldüreceğini o sinsi ve kendisine pek yakışan gülümsemesiyle vurguladı . İlk piyango ise Nan’e çıktı. Marie Laveau’nun çaldığı şirinlik abidesi bebeği bulan Nan, yeteneğinin ilk kez kurbanı oldu. Fiona ve Laveau, bir taşla iki kuş vurmak için Nan’i küvette boğarak öbür dünyaya yollarken, ortaya çıkan Papa Legba’ya, Nan’in ruhunu bebeğin yerine almasını söylediler. Bu kısımda, Papa Legba’yı ikna etmek için, Fiona’nın Nan hakkında söyledikleri çok iyiydi. Papa Legba, sonunda razı oldu, bebek Marie Laveau’da kaldı; Nan de “Yiyin birbirinizi, burası bozdu zaten; ben öbür tarafta daha mutlu olacam!” demeye getirip Papa Legba’yla gitti.

Ben, Fiona ile Marie Laveau’nun birleşip ‘asıl’ düşmanlara karşı bir şey yapmasını beklerken bunlar ekstradan kalkıp Nan’i öldürüyor! Yine iç savaş var. Madison, Misty’yi; Fiona-Laveau ikilisi de Nan’i harcadı. Bakalım Nan, Queenie ve Misty Day geri gelecek mi? İçlerinden birinin belki de ‘Supreme’ oluşu, bu dönüşü muhteşem kılacak…
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR