Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
O kadar mutlu olmak
Sezon: 3 Bölüm: 8

“Sen bu Broadway kızlarını bilmezsiiiiin, ne yılandır onlar...”

O kadar mutlu olmak ki ağzına peçete sıkıştırıp tuvalette bağırmak demek daha doğru olur. Adam sonunda Broadway sahnelerinde küçük de olsa bir rol kapmayı başardı. Bernard Shaw’ın Major Barbara’sında olanca İngiliz aksanıyla döktüreceği günleri beklemek bizim için heyecanlı olacak ama Hannah için değil. GQ’daki işine devam etmekte olan Hannah, Patti LuPone’la olan röportajı sırasında ondan Broadway’in adeta bir kurtlar sofrası, daha da kötüsü “seni yerler” tadında dolaşan oyuncuların mekanı olduğunu öğrenir. Asıl kurt işte o zaman Hannah’nın içine düşer. Adam yakışıklı değildir, hatta Hannah’ya göre “komik görünümlüdür” ama 1970‘lerde Broadway’de Evita’yı oynamış Patti’nin (Patti diyebilir miyim?) tavsiyesini de kulak ardı edemez. Fiziksel olarak deformasyona uğramış bir karakterin olduğu Elephant Man’in bile kabarık bir aşk listesi vardır Patti’nin dediğine göre, Adam komik görünümlüymiş, kime ne? Eh Adam’a yanaşan kızlara Hannah’nın en fazla yapacağı şey onlarla garip diyaloglara girmek olacağı için bu huzursuzluğun sebebini anlıyoruz. Jessa olsa kızları saçından sürümediği kalır o ayrı. Fakat Adam’ın sevgisine ve sadakatine inancımız tam olduğu için Hannah’nın paranoyalarına henüz sahip değiliz. Yine de Major Barbara castından Hannah’yı tedirgin edecek bir afet bekleyebiliriz önümüzdeki bölümlerde.

YIKILA YIKILA MARNIE
Marnie, bildiğiniz gibi. Hakettiği yerde olamadığını düşündüğü için kendinden, çevresindeki insanlardan, eskiden severek yaptığı işlerden bıkmış, sıkılmış... Dondurulmuş yoğurt dükkanında karşılaştığı Su-Jin ise bu yaşam döngüsünün üstüne çok da güzel geldi. Her ayaküstü konuşma yüzeyseldir ama bu kadar yüzeyselini hiç duymuş muyduk, merak ediyorum. Tanıştıralım; Su-Jin, Marnie’nin bir zamanlar birlikte olduğu çağdaş sanat dahisi diye bilinen ve fakat dünya serserisi Booth Jonathan’ın eski asistanı. Buzdolabındaki dondurmadan bir kaşık aldığı için Booth tarafından kovulmuştu. Gelecek haftaya NoHo’da kendi sanat galerisini açıyor. İlk işi öncelikle kendini sergilemek olacak muhtemelen. Şimdilerde oranın medya ilişkileriyle ilgileniyor ve yorgunluktan canı çıkmış durumda. (Hiç öyle görünmüyor? Sebze suyu içenlerden misiniz?) Tabii ezelden beri küratörlük yapmak isteyen Marnie kuyruğu dik tutmak adına kalıp cevaplar ve kalıp tebessümüyle onu dinler. İçinden “Bu kız da galerici oldu ya,” ile “bir ben olamadım,” diyerek Sıdıka’ya bağladığı iki farklı ruh hali arasında salınıp durduğu bir bakışından belli olur.

Bu talihsiz karşılaşmadan sonra Marnie’nin elinde pizzasıyla Ray’in evine gelip bütün olumsuzlukları bir yağmur gibi bu eski arkadaş/yeni gizli sevgilinin üzerine boşaltması elbette kaçınılmazdı. Taba rengi koltuğunda olanca huzur ve sessizliğiyle Mark Epstein’ın Going to Pieces Without Falling Apart’ını okuyan Ray önceden düşünülmüş bir karar olduğu belli olan Marnie’den ayrılmaya karar verdiğini ona söyledi.

Gerçek bir ilişki; kavga ve mücadelesiyle, çocukluğunu, gelmişi ve geçmişi konuşarak, gelecek üzerinde hayaller kurarak Marnie’yle birlikte olma arzusuydu Ray’inki. Evlenmek olmasa da. Kızımız hala “Senden gerçekten hoşlansaydım önünde pizza yemezdim,” deyip kapıyı çarpmalarla meşguldü. Ray hiçbir zaman çelişkisiz ve günahsız olmadı. İşin güzel tarafı, bu çelişkilerini itiraf etmekten ve onlara arkeolojik kazı muamelesi yapmaktan da vazgeçmedi. Her konuşmasından onun dünya meselelerine kafa yorduğu kadar arkadaşlar, ilişkiler, aşk, sadakat, emek gibi konulara da dalmaktan çekinmediğini çıkarıyorduk. Adeta kendi cıvatalarını söküp yeniden takmaya çalışan, parçaların uyumsuzluğundan ve yıpranmışlığından arada sırada dert yanan, sürekli kafasında soru işaretleriyle dolaşan--aslında bu yüzden sürekli huysuz ve sıkıntılı--, ve yine bu yüzden çevresindekilere göre duruma biraz daha ayık, kendinin farkında, bütün bu macerada ise tökezlemekte beis görmeyen, kısaca Marnie’nin hayli uzağında olan bir dizi özelliğe sahipti Ray. Marnie’ye kendi içindeki zaafları, bunlardan korkmaması gerektiğini, yeri geldiğinde onun “düşünsel olarak özünde aptal” olduğunu (Marnie alakasız bir şekilde Ray’i ırkçılıkla suçladığında) Ray bu kısa kaçamakta anlatmaya çalıştı. Marnie yine tüm hoyratlığıyla anlamak istemedi. Ray’in aksine yıkıla yıkıla parçalarına ayrılmayı kendine bir yol olarak seçti.

1 2
Özge Doğan
24/02/2014 02:10
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR