Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Ne geceymiş kardeşim!
Sezon: 1 Bölüm: 6

Bütün geceler birbirine benzemez.

Köşeye sıkıştığını düşünen Kaptan Flint, ne pahasına olursa olsun işgal ettiği gemideki silahları almadan oradan ayrılacağa benzemiyor. Fakat geminin asıl mürettebatının saklandığı gizli bölmede kapana kısılmış, zincirlenmiş vaziyette tutulan Eleanor’un (evet, yine o kadın!) yardımcısı işlerin Kaptan Flint’in istediği gibi olmasına izin vermeyecek gibi duruyor. Zincirlenmiş köle siyahilerle, ki burada derin bir çatlak olan köleliğe ve ırkçılığa fena bir gönderme var, ters düşmeye bile razı.

Tam bu esnada hem köşeye sıkıştırılmış olmanın verdiği kuyruk acısını hem de kafasındaki soruların neden olduğu ağrıyı atlatmaya çalışan Billy, Bayan Barlow hakkında hiç de hoş olmayan sorular sormaya başlıyor. Bir fitil bir kere ateşlendiğinde ona zarar vermeden söndürmen zordur, Billy tehlikeli sularda yüzüyor.

Her taşın altından çıkan, dâhil olmadığı plan kalmayan Eleanor, yoğun baskı sonucu Kaptan Vane üzerine söylediği tüm sözleri geri alıyor. Tayfası da kaptanına kavuşuyor. Fakat bu durum gidişat itibariyle fena halde çamura bulanacak. Şiddetin her türlüsüne maruz kalan Max, nihayetinde Korsan Kadın Anne’in koruması altına girecek gibi görünse de, tek bir tehditle kalkan durumunu bozuyor Anne. Ama bir de planı var.


Anne, Kadının halinden kadın anlar, diyor ve Max’i korumaya başlıyor.

Olmaz mı?

Anne, erkeksi tavrının tümünü kullanarak Eleanor ile karşılaştığında ağzına ne kadar küfür geliyorsa saydırıyor. Bu durumda Anne, Eleanor’dan sonra sevdiğim ikinci kadın konumuna geçiyor bir anda. Onca erkeğin arasında ağzı bozularak hayatta kalmayı ve cinselliğini kendi koruması altına almayı başaran Anne, Max’i kurtaramazsa rahata ermeyecek. Bu işin ucu da, Eleanor ve ikisinin sekiz adamı öldürmesine kadar uzanıyor.

Peki, Eleanor bu iş için kimden yardım alacak? Çünkü adam öldürmek, yırtık dondan fırlamaya benzemiyor ve Eleanor da bunun kuşkusuz farkında. Ofisinde rüküş bir koltuğun bacağına kelepçelenmiş John’dan yardım istiyor, çenesi durmayıp ince zekâsı çalışınca da John bu “emri” kabul etmek zorunda kalıyor. Yoksa işler fena kızışacak ve güçsüz durumdaki biri gibi işlerin kızışmasını istemez…


Onları benim yerime öldüreceksin, yoksa seni yaşatmayacağım John.

Gemiye saklanan tayfayı bulmaya çalışan Kaptan Flint, bu esnada arkasından dönmekte olan dolapları pek dikkate almıyor gibi. Ya da sessizliğin sesini henüz duymamış durumda. Billy, Bayan Barlow’a ait olduğunu düşündüğü mektubu okuduğunda kadının herkese ihanet etmiş olduğunu anlıyor. Fransız romanlarındaki aşk mektupları kadar ağdalı olan mektup nihayetinde Billy’nin kafasını daha da karıştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Görüyoruz ki kafası karışık serdümen Billy, gidip Gates ile konuşuyor. Peki, ne mi oluyor? Tabii ki eski dostlar Gates ve Kaptan Flint’in arasından su sızmasına dahi neden olamıyor. Oysa tek bir çatlak, bütün arkadaşlık ilişkisini bitirebilir. Pek tabii kurulmuş güveni de…

Zincire vurulmuş köleler üzerine kurulan bir planla saklanan tayfa son derece hayvani bir biçimde öldürülüyor. Daha ne olacaktı ki, mutfakta oturup dantel örtüler üzerinde beş çayı mı içeceklerdi? Böyle bir saçmalığı Eleanor bile yapmaz artık. Zekâsı kullandıkça sivrilmeye ve ince planlar üretmeye başladı onun.

Bu esnada Bayan Barlow, onu korumak için evine gelen Papaz’la uzun uzun konuştuktan sonra onu ayartıyor ve ayaküstü kapının önünde halvet oluveriyorlar. Bayan Barlow’un ne kadar tehlikeli olabileceğini de tam bu esnada anlıyoruz zaten. Cinselliğini varoluş aracına çeviren kadınların teni ölüm kokar çünkü.

Hamund ve yedi adamını öldürmek için kolları sıvayan John, oluşturulan zekice bir plan sayesinde adamları kandırmayı ve öldürülecekleri noktaya götürmeyi başarıyor ve hepsini öldürüveriyor.

Ele geçirdikleri gemideki silahları kendi gemilerine taşıyıp peşlerindeki İngiliz Donanması’na görünmeden kaçmaya çalışan Kaptan Flint, tayfadan iki kişinin yetersiz beyin ve dikkatsiz tavrı nedeniyle oluşan patlama sonucu apar topar kaçmak zorunda kalıyor. Hem de bunca uğraş sonrasında gemideki bütün silahları alamadan. Fakat görünen o ki kaçmaya çalışırken dahi aksilikler peşlerini bırakmıyor ve yıkılan bir dümenin neden olduğu bir sorunu çözmeye çalışan Billy, kendini karanlık suları boylamış buluyor. Hem de mektubu fark ettiğini söyleyen Kaptan Flint’e, mektubun içeriğini söyleyemeden. Tabii bu düşüşte İngiliz Donanması’nın Kaptan Flint’in gemisine saldırmasının da payı yok diyemem. Ayrıca kesin bir düşüş de diyemem, çünkü düştüğünü görmüyoruz.

Düştüyse kurtulabilecek mi acaba? (Burada hemen, bu olayların 20 yıl sonrasını anlatan kitabı okuyanların sonucu tahmin edebileceklerini söylemeyi boynumun borcu bilirim.)


Uzaklara bakışın kadını Eleanor, seviyoruz seni.

Bölüm biterken Anne, kurulan planın başarılı sonuç vermesiyle birlikte öldürülen 8 adamı geride bırakarak Max’i kürkçü dükkânına geri getiriyor. Sonuç olarak Max onca eziyetin ardından karhanesine dönüyor, dramatik mi demeliyim buna?

Peki, Anne’in gidişinin dönüşü olmadığını söylediği Kaptan Vane gerçekten dönmeyecek mi? Bana kalsa o çıldırtıcı derece itici bakışlarını değiştirmeden dönecekse hiç dönmesin daha iyi. Hiç değilse Eleanor biraz mutlu olur. Hem de John’un, kendisi hakkında yaptığı yorumları dinledikten sonra bile…

Sonuç olarak söylemem gereken tek bir cümle var. Başta söylemedim onu. Tüm bu atraksiyon ve aksiyon bir gecede yaşanıyor. Hiç sabah yüzü görmüyoruz. Gecenin karanlığında bunları yapan insanlardan sabahın sıcağında ne yapmaları beklenmez ki?

Olaylar hiçbir zaman durulmayacak bana kalırsa.

Hiçbir zaman.
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR