Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Mutlak değer koşulsuz sevgi gibidir
Sezon: 3 Bölüm: 81

Ve bir tek anne baba sevgisi koşulsuzdur…

Yazıma başlamadan önce hepinize koşulsuz sevgiyi bulabileceğiniz, kalbinizde sonuna kadar hissedebileceğiniz bir yıl diliyorum. 2015 hepimize uğur getirsin, bütün kötülükler geride kalsın. Sevdiklerimizin hep yanımızda olduğu bir yıl geçirmemiz dileğiyle…

2015’in ilk bölümünde beni hüngür hüngür ağlatan Beni Böyle Sev ailesine sonsuz teşekkürler. Gerçekten bölüm boyu neredeyse gözyaşım dinmedi diyebilirim. Gerek duygulanmaktan, gerekse gülmekten bölüm boyu gözümden yaşlar geldi. Hayat gibi acısıyla, tatlısıyla her şeyi tattığımız bir bölüm olmuş bu bölüm. Nail Baba’nın gidişi Ayşem gibi beni de çok derinden etkiledi. Çünkü dizi başladığından itibaren beni en çok etkileyen Ayşem ve babasının arasındaki o koşulsuz sevgi ve sonsuz bağ idi. Babasına çok düşkün bir kız çocuğu olarak onların arasındaki bağı gördükçe her seferinde yüzüm gülüyordu. Şimdi Ayşem’in babasının gitmesi sanki benim babamın da gideceği anlamına geliyormuşçasına oturup ağladım.

Nail Baba’nın giderayak Ayşem ve Ömer’e bir gelecek bırakması, onun ne kadar yüce gönüllü bir adam olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Nail Baba her zaman Ayşem ve Ömer’i korudu, kolladı, onlara sahip çıktı. Ayşem’e annesizliğini, Ömer’e ise aile içinde yalnızlığını unutturdu. Torunlarına dede oldu, Eda Halaya eş oldu, diğerlerine abi oldu, amca oldu, usta oldu. Hepsine yetecek kadar sevgisi vardı. Hatta öyle ki bu sevgiyi ekran başında bizlere bile geçirdi. O yüzden Nail Baba’nın gidişi hepimizi sarstı.

Ömer’in bakışı: Ayşem ve Nail babayı izlerken biz (TEMSİLİ)

Bulutlar, mutlu aile tablosu ve Kazım Koyuncu’nun efsane şarkısı “Ben Seni Sevduğumi”…

Önceki geceden uykusuz kalan Reyhan ve Mazhar “ayrı yerlerde birbirini düşünerek uyumak” eylemini tam anlamıyla gerçekleştirdiler. Reyhan derste oturarak, Mazhar da kantinde oturarak uyumak suretiyle birbirlerini düşünmeye devam ettiler. Sevinç hanımefendiler de hiçbir fırsatı kaçırmayarak Reyhan’la dalga geçmeye çalıştı ama sanıyorum ki önceki gecenin etkisiyle Reyhan’ın pek umurunda olmadı Sevinç’in imaları.

Sevinç’ten kurtulmamız sanıyorum ki pek yakın. Çünkü artık yaptıkları iyice Mazhar’ın gözüne batmaya başladı ve her an bir falso vermesi söz konusu. Mazhar da artık her fırsatı Reyhan’la değerlendiriyor ama umarım ava giderken avlanıp haklıyken haksız konuma düşmezler yine. Kütüphanedeki atışmaları tıpkı eski günlerdeki halleri gibiydi. Uzun zamandır böyle neşeli sahneler izlemiyorduk. Mazhar Rönesans hakkında engin bilgilerini konuştururken Reyhan’ın âşık âşık bakmaları da cabası. 

Reyhan: “Hııı, ne de güzel anlatıyor öyle. Bir daha anlatsa ya. :)”

Dersimiz Matematik, konu Mutlak Değer, hoca Ayşem Keskin Karatepe. Öğrencilerin kafası dumanlı, kimi sevdiğini düşünüyor, kimi en yakın arkadaşını. Herkesin bir derdi var yani kısacası. Matematik öğretmenlerinin bazıları (mesela benim lisedeki matematik öğretmenim) dersi anlamadığınızı anladığı anda, onu anlayabileceğiniz şekilde hayattan örnekler vererek anlatmaya başlar. Ayşem Hoca da öğrencilerinin dertlerine biraz derman olabilmek için biraz da kafalarını dağıtmak için onlara kendi yöntemiyle ders anlatmaya başladı. Bu esnada babasını görünce duygulandı. Bir babanın en büyük gururu, çocuğunun kendi ayakları üzerinde durduğunu görmektir. Akçaabat’tan “Öğretmen olacağım,” diye çıkıp İstanbul’a gelen küçük Ayşem şimdi büyümüş, kocaman kadın olmuş, hem evlatlarına anne hem kocasına eş, hem babasına evlat hem de Matematik öğretmeni olmuş. İşte bu, bir babanın hayatta görüp görebileceği en güzel şeydir. Ayşem anlattıklarıyla hem bizi hem babasını ağlatsa da, hayatımda dinlediğim en güzel matematik dersi olduğunu inkâr edemeyeceğim. Birisi bana matematiği böyle anlatsaydı muhtemelen ben de matematik profesörü olurdum. :)

Bu sözlere ilave edebilecek tek bir kelimem bile yok…

Bu duygusallığı biraz olsun üzerimden atıp yazıya devam ediyorum. Melda, Sevinç’le yaptığı iş birliğinin ortaya çıkmasının an meselesi olduğunu fark edince harekete geçti ve uydurduğu yalanı hayata geçirdi. Ayşem’lerden taşınıp Fahriye’lerin evine yerleşti. Oldukça gereksiz olan bu hamlenin iplerini ayağına dolayacağını düşündükçe seviniyorum aslında. Çünkü Fahriye, Ayşem’den daha acımasız ve daha serttir. Ayşem yufka yürekli olduğundan hemencecik inanır ama Fahriye inanmaz didikler durur.

Ayşem ve Ömer zorlu dönemlerden geçtikleri için bu doğal olarak çocuklarına da yansıyor. Masal son dönemlerde huysuz, Hacer ailesini özlüyor derken bütün bu stres Ayşem ve Ömer’in aralarındaki ilişkiye de yansıyor haliyle. Masal’ın havlayan köpek istemesiyle, her istediği olmamalı diye düşünen Ayşem ona “Hayır,” dedi ve bunun üzerine Ömer “Evet,” deyince ister istemez durum karıştı. Gece sonunda Masal annesini ikna etti ama bu durum ve Nail Baba’nın Akçaabat’a dönme durumu Ayşem’in sinirlerini gerdi.

Masal Hanım pek bir huysuz oldu.

Reyhan ve Mazhar, artık iki sevgili gibi mesajlaşmalara başladılar. Mazhar Reyhan’a “Beni ne kadar özledin?” diye sordu. Reyhan’ın cevabı ise Ayşem’le fazla takıldığının ispatı;

Bunun üzerine “Peki ya sen?” diye sorunca Mazhar’dan da çok tatlı bir cevap geldi.

Çocuk gibiler ya. :) 

Mesajıma cevap beklerken ben (TEMSİLİ)

Melda’nın Fahriye’lerin evindeki ilk sabahı gereksiz gergin geçse de sabah sabah eve çiçek gelmesiyle gündem değişti. Çiçeği gönderen tabii ki Sabri, dolayısıyla çiçek Sevinç’e geldi. Ama işin enteresan yanı; Sevinç bu notu herkesten gizledi ve Melda da buna yaltaklık yaptı. İşte suç, işte ortağı! Bu fırsat kaçmaz. Fahriye’nin de gözünden bir şey kaçmaz. Sevinç’in çiçekteki notu alıp cebine koyduğunu fark edince sonra da o ceketi giymediğini anlayınca ilk iş okulda Reyhan ve Mazhar’ı buldu. Bu sırada bizim ayrılmaz ikilimiz de Sevinç-Sabri aşkını nasıl gün yüzüne çıkarabileceklerini tartışıyorlardı. Sonra ayaklarına kadar fırsat gelince kaçırırlar mı? Tabii kaçırmazlar. Doğruca evin yolunu tuttular. Bazen Reyhan ve Mazhar’ı aşk dolu sahnelerinden sıyrılıp komik oldukları sahneleri izlemeyi seviyorum ve özlüyorum. Çünkü romantik, romantik, romantik nereye kadar?

Eve iz sürmeye ve notu bulmaya giderken her zaman ki atışmalarıyla vakit kaybettiler. Ama bu sayede Reyhan’ın ağzından “sevgili” lafını duyabilmiş olduk. Bunlar resmen sevgili olmuşlar yahu, oh! Eve girip notu aramaya başladıktan hemen sonra Sevinç’in de eve gelmesiyle ortalık karıştı. Bir de üstüne Sevinç’in işi uzayınca evde, oh oh eğlenceye gelin.

Mazhar, Sevinç’e bakarken yakalanırsa. :)

Mazhar ve Reyhan’ın kurtarıcısı olarak eve gelmeye çalışan Fahriye, Haluk abi engeline takıldı. Haluk abinin Ayşemler için bulduğu evi Ömer’le bakarken Fahriye’ye rastlayınca, Ömer Fahriye’den de yardım istedi. Böylece Fahriye’nin de beğenmesiyle Ayşem’e sürpriz yapmak üzere evi tuttular. Tabii Fahriye esas meseleyi hatırlayınca Haluk abi ve Ömer’i de alıp doğru eve gitti. Haluk abi de ne dediğini bilmeyerek, bir şekilde Sevinç’i oyaladı oyalamasına ama Reyhan ve Mazhar evden çıkana kadar gülmekten gözümde yaş kalmadı. Bu arada o kadar aksiyona elimizde kalan tek şey çiçeği Sabri’nin yollamış olduğuymuş.

Mission loading…

Mission completed! :)

Hacer Masal’a “En çok anneni mi seviyorsun yoksa babanı mı?” diye sorunca, henüz onları sahiplenemediğini hissettim. Annesinin yüzünü, gözlerini hatırlayamadığını söyleyince bir an içim burkuldu. Bir çocuk için annesini hatırlamamak ne kadar büyük bir acı. Tam gözlerim dolu dolu oldu ağlıyordum ki Masal’ın Hacer’i öpmesiyle yüzüm güldü. Anlaşılan Masal, Hacer’i çoktan sahiplenmiş bile.

Küçücük bedeninde taşıdığın kocaman kalbini öperim senin Masal…

Ömer’in kızlara havlayan köpek almasıyla Masal havalara uçarken Ayşem iyice gerildi. Tartışma da tabii ki alttan alan Ömer oldu. Bu arada anladık ki aslında Ayşem’in asıl sorunu oyuncağın alınması değil de kendini yetersiz hissetmesiymiş. Babasının gidişi, Masal’a yeterli zaman ayıramaması, Hacer’in bir türlü onları sahiplenmeyişi derken çok yetersiz kaldığını düşünmüş Ayşem. 

Ben de sizi çok seviyorum…

Ve son olarak Nail Baba’nın gidişi… Yazının başında da dediğim gibi bölüm boyunca yalnız olmanın da rahatlığıyla bol bol ağladım. En çok duygulandığım sahnelerden biri de Nail Baba’nın vedası oldu. Giderken söyledikleri çok gerçekti çünkü, çok hayattan. İnsanın onu böyle seven bir eşi, iki tane birbirinden güzel kızı ve ona her zaman destek olan dostları oldukça sırtı yere gelmez. Ve tabii bu kadar çok seven bir babası…

Seni çok özleyeceğiz Nail Baba…

Yazımı sonlandırmadan önce bir konuya açıklık getirmek isterim. Siz de fark edersiniz ki bölüm boyu ZeyTol’dan bahsetmedim. Çünkü bu bölüm Zeyno ortalıkta yoktu. Ama Tolga’nın annesiyle arasında geçen konuşmayı paylaşmadan edemedim. En duygulandığım sahne olarak bunu buraya bırakıyorum.

Anne saçı kokusuna kurban olunmaz mı hiç…

Çok güzel bir bölümdü, hatta belki de 3. sezonun en iyi bölümüydü. Hem ağladım, hem güldüm. Aşkı da tattık, eğlenceyi de, heyecanı da… Ve şimdi veda zamanı… Hem yazıya hem de Güven Kıraç’a. 3 sezon boyunca Nail Baba karakteriyle bize kendini sevdiren Güven Kıraç’a sonsuz sevgilerimi yolluyor ve yazımı burada sonlandırıyorum. Haftaya çok daha güzel bir bölümle görüşmek üzere, sevgiyle kalın…

 

YORUMLAR




BUNLAR DA VAR