Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Mad Men: Her şeye rağmen Hello Everyone!
Sezon: 7 Bölüm: 3

Betty’nin kusursuz yaşamı (temsili).

Bu bölüm; yaptığı hatalarla kısmen yüzleşerek, beni benden kurtarın diye kendini sokaklara atacak hale gelen ama elleriyle mahvettiği hayatı ve hayatları tuttuğu yerden toparlamaya çalışan adamla hala hayatının lekesiz, kirsiz, passız, mükemmel bir düzen içinde yürüdüğünü zanneden, zaaflarıyla öldür allah yüzleşemeyen ve bu yüzden çok yorulan--ve bizi de yoran- bir kadının hikayesi.

Dışarıdan çok parlak, çok güzel, ama öyle böyle değil, çok çok güzel görünen Betty-Don çiftinin evlerine, içlerine, düşlerine baktığınızda benzer güzelliği görmeyi bırakın, sıvası dökülmüş, yıkıldı yıkılacak bir duvarla karşılaşıyordunuz. Don, New York kalantorları tarafından sırtı mütemadiyen sıvazlanırken, türlü çeşit kadınlar hayranlıklarını ondan bir an bile gizleyemezken, Sally daha küçükken ve acıtıcı sorular sormak yerine tatlı tatlı gülümserken her şey yerli yerindeydi onun için. Gerçek kimliğini bilen tek kişi Anna bir bavulla henüz gitmemişti hayatından (Bu bölümde bavuldan açılan sahne ve Don’ın ayaklarını topuklu giymiş gibi garip biçimde yatağa dayaması Anna’ya olan özlemine veya onun ebedi gidişine mi özlemdi acaba? Weiner’dan korkarım ben, yapar). O zamanlar geçmiş, ikide bir karşısına çıkan bir hayalet değildi. Geçmiş, aile fotoğraflarına rastgele iç çekerek bakmaktı ve en fazla birilerinden saklanacak bir şeydi; hatırlattıklarından koşarak kaçılacak değil.

Sonra frene basılsa da durdurulamayan bir araba halini aldı Don. Şimdiyse şöyle ağız tadıyla “he is back” diyemeyeceğimiz bir havada döndü reklam alemine.

Bu sefer açılışı eski bölümleri hatırlayarak değil--ki hatırlamamak ne mümkün, Mad Men’de eskilerden kaçış yok-- Don’ın 1969 yapımı Model Shop filmini sigara dumanlı sinema salonlarında izlemesiyle başlayalım. Anahtar kelimeleri verelim, devamını siz getirin; askere alınmayı bekleyen bir adam, LA’deki kız arkadaşı da dahil hiç kimseye ve hiçbir şeye kendini adayamazken günün birinde tıpkı kendisi gibi yalnız ve mutsuz Lola adlı bir Fransız kadına aşık olur (Buyrun buradan yakın.)


Senin için uçakta domates suyu içiyorum artık.

Don elbette böyle bir filmden etkilenecek, üzerine düşünecekti. Matthew Weiner’ın bize göstermekle yetindiği; kahramanın Lola’yı arabayla takip etme sahnesi Don’ın geçmişte defalarca yaptığı-kapılarda sigara söndürdüğü, yağmurlarda ıslandığı, çimlere dokunarak başka bir kadının yalın ayaklarında özgürlük duygusunu hissettiği-- bir şeydi. Şimdi ne uzak. Elinde paramparça--yüz parça olmasa da en az iki parça: LA ve New York-- bir evlilik daha var. “Ben senin karınım, beni iki elinle birden itmeyi bırak,” diyen (Megan’ın en dramatik cümlelerinden biri olabilir. Biraz daha Don’la evli kalsın daha neler çıkar,) Megan’ın karşısında af dilemekten başka çaresi olmayan Don bu sefer kendisi için değil Megan’ın oyunculuk obsesyonunun artık farklı boyutlara gelmesi yüzünden LA’e uğradı. Uğradı diyoruz çünkü, “güneşini bir tek ona göstermeyen LA’de iş başvurularından gelen bir hayır bulutuyla dolaşan” Megan’ın kendine sabrı kalmamış. Don’ın gizli kapaklı işlerini duyduğunduysa ona “hadi git” demesi saniyelerini aldı. Bu noktada annesinin “yeteneksiz olduğunu kabul etmesi zaman alacak” öngörüsünün maalesef gerçekleştiğini görüyoruz. Biz istemez miydik Don’ın yalandan kariyer desteklemelerine, annesinin ise bu yollardan ben de geçtim umursamazlığına asıl tokat Megan’dan gelsin? Megan’ın durumu bu bölüm Don’dan bile kötüydü diyelim, varın gerisini siz düşünün.


Don “Selamun aleyküm ağalar” deyince ajansın tepkisi.

Burada ufak anektod; Megan’ın Don’a “Ziyaretin için teşekkürler baba!” diyerek kendisine ne acınmasını ne de çocuk gibi kol kanat gerilmesini istemesi geçen bölümün Sally-Don yüzleşmesini hatırlatmadı değil. Kızgınlığın sebebi aynı, Don’ın artık işe gitmiyor oluşunu uzun süre saklaması. Sally ve Megan’ın verdiği tepki de aynı haklı olarak; bunca zaman böyle bir şeyi nasıl saklarsın? (Ohoo, bu da bir şey mi, siz onu Betty’e sorun.) Don’ın verdiği cevap ise oluşturduğu güven tahribatını hala maddi şeylerle telafi etmeye çalışmak. “Hala maaş alıyorum merak etme,” ya da geçen hafta Sally’e oynadığı “paramız yok sandın di mi?” oyunu gibi. Megan’ın hayalkırıklığıyla ağzından dökülen “Beni hiç tanımamışsın,” lafı hiç bu kadar doğru yerde söylenmemişti.

Betty’ye geçmeden önce Don’ın, diğer ortakların önüne koyduğu tüm ağır şartlara rağmen ajansa dönmeyi kabul etmesine değinmekte fayda var. Hırkası pamuklanmış Lou’nun altında çalışacak olmak mı, bir zamanlarki yol arkadaşı Peggy’nin “Özledik desem yalan olur,” sitemi mi, yoksa aynı kulvardaki arkadaşı Joan’ın onun geri dönmemesi konusunda ısrarcı olması mı (botlarını çıkarmaması buna mı delaletti bilinmez) daha kötüydü Don için. Ama belli ki hala kendisine inancı var, yaratıcılığına ve yeteneğine. Masada tamam demeden iki saniye önce “ben hepinizi yeteneğimle döverim” diye düşünmesi kuvvetle muhtemel. Parayla ve yeteneğiyle güçleniyor, güveni tazeleniyor. Bu sefer hatalarını kabul ederek başlayacak. Ne diyelim, en azından deniyor.


Bu kovayı kafama geçireceğim ve hiç çıkarmayacağım.

Gelelim Betty’ye. Şahane mavi elbisesiyle ve komik şekilde tutturduğu saçıyla (Barbie’sin sen Barbie kal) ekranda yüzünü gördüğümüzde hangimizin kalbi hop etmedi? Ardından aynı tas aynı hamam Betty olduğunu yine hatırlattı bize de biraz kalbimiz soğudu, sagolsun.

Yedinci sezonda ilk defa görme vesilesiyle Betty’yi tanıyalım 1: Ona, sahip olmadığı ama bir zamanlar yapmayı hayal ettiği ve yapamadığı işlerden bahsetmeyin. “Aman işte öyle gidiyoz, geliyoz,” diye önemsizleştirerek anlatsanız bile bahsetmeyin. Bu, onun canını acıtacak, kendisi bu çocuk intikamcılığını hala yüreğinde yaşattığı için size de hırslanacak ve sonunda siz kötü olacaksınız. O yüzden susun, oturun. Arada çok şahane bir kocası olduğundan ve müthiş bir anne olduğundan bahsedin.


Francis’in öldürülmesi (temsili), Shoot.

Araya parantez; Shoot bölümünde Coca Cola’nın reklamında oynayayazan Betty’nin bölüm sonunda kuşları birer birer nasıl vurduğunu hatırlarsınız. Kendisinin tek suçu artık zamanın modasının Grace Kelly değil, Audrey Hepburn olmasıydı. Bu işten de kendine yanlış dersleri çıkarmış Betty kendini, hop “aslında ben kendimi çocuklarıma adamalıyım, kocama da çalışırken yalapşap yemekler pişiremem”e inandırmıştı. İçinde kalmış modellik kariyeri, kendi parasını kazanma zevki, istediğini yapma özgürlüğü geçmişte kalmıştı. O yüzden Francis yeni işinden bahsettiği sırada Betty’nin onun bahçesindeki canlıları da kafasında öldürdüğünden eminiz.


Sandviçimi almazsan belki kola da veririm, Shoot.

Betty’yi tanıyalım 2: Kendisi kafasındaki “perfect day”e ya da genişletelim, kusursuz hayata uymayan her unsurun üzerinden umarsızca geçebilme kapasitesine sahiptir. Onun kusursuzluğunu bozan, kimi zaman Bobby’nin sandviçini arkadaşına vermesi gibi masumane bir hareket bile olabilir. Bir de üstüne utanmadan “Sen şekerlerini ye,” der. Ve azarlar onun için yanındaki yeri arkadaşından sakınan çocuğunu. Söylemiş miydik, berbat bir annedir. Coca Cola reklamında oluşturulan dekordaki hayat, hiç ulaşamadığı ve özlemini çektiği hayattır. Ve fakat Don’ın çok önceleri idrak ettiği gibi “öyle bir hayat yok”tur.

Don’ın işleri toparlamaya çalışması önceki sezonlarda söylediği lafı hatırlatıyor; “Bir hayatım var. Ve sadece tek bir yöne akıyor; ileri”. Ama biliyoruz ki “keşke dünde olsaydık” sadece Bobby’nin kalbinde o güne dair bir yara değildir. Dün özlemi, Mad Men ülkesinin en birinci ilkesidir ve başta Don ve Betty bu ilkenin en istikrarlı takipçileridir.
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR