Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Kutsal
Sezon: 4 Bölüm: 9

 

O Duvar neden orada?
 
Bölüm boyunca yankılanan soru. Ne için savaşıyoruz? Peşinde olduğumuz şey ne? Hayatımızda kutsal kıldığımız, daha da önemlisi bize kutsal kıldırılmış olan?

300 metre yüksekliğinde kilometrelerce genişlikte devasa bir duvar. Yabanıllar denilen bir grup ayrıksı, değişik, toplumsal değerleri ana akım halklara benzemeyen insanı yedi krallıktan uzakta tutmak için muhtemelen büyüyle inşa edilmiş bir dünya harikası. Neden dünyanın o noktası seçilmiş, kuzeydeki insanların güneyden farkı ne, onlar neden güneye inip orada yaşayamıyorlar? Peki, toplumlar arası fark tam olarak hangi noktada başlamış? Duvar’dan önce mi sonra mı?


Hey, I heard you were a wild one.

Ülke gibi, ulus gibi, ırk gibi insan eliyle yaratılmış ve diğerini dışlayan soyut unsurlar düşmanlığı körüklerken ve anormal büyüklükte bir kütle bu yaratılan farkın simgesiymişçesine insanların arasındayken, ortak düşman yaratma üstünden sömürü düzeninin insanları nasıl kendilerine bağladığını uzun uzun anlatmaya gerek yok.

Peki siz hangi taraftasınız? Arkanızda sizi ve bütün sevdiklerinizi öldürmeye ant içmiş gibi duran doğaüstü bir zombi ordusu varken, daha da kötüsü ölülerinizi bile onları okşayacak kadar size bırakmayacak kadar anlaşılmaz bir topluluktan bahsederken o sizi engelleyen Duvar’a saldırmaz mıydınız? Katledilirken katletmek, bu mu dünyanın adaleti?

DUVARDAKİ TUĞLA

Aemon da aynısını sorguluyor aslında, Sam yabanıl bir kadınla aşkı bulmuşken ömrü hayatında asla bir yabanıl görmemiş bir adamın bu toplulukla ilgili yazdıklarını okumak kime ne kazandırır ki? Binlerce kitap arasına gömülmüşken aslında sadece sevdiğin kadını düşünmek istiyorsan saldıranın niye saldırdığını bir kez olsun oturup düşünmez mi insan?

Ama cahillik mutluluktur, koca mamutların üstündeki devlere bakarken “Dev diye bir şey yok hadi ok kib bye,” diye kaçarkenki rahatlama hissi zaten esas mutluluk. Ya da bize ne anlatılıyorsa ona aynen inanmak, “yabanıllar kötü mü, tamam öldürelim o zaman” dediğimizde irademizi kafamızda yarattığımız bir yüce güce devrederek bütün sorumluluktan kurtuluruz aslında. Aynı birini tüfekle idam eden askerlerin hangilerinin tüfeğinde gerçek mermi olduğunu söylememek gibi, sonrasında ben öldürmedim demek kolaylaşsın diye. Rahatladık mı?

If I took your heart, It’d be a home run.

Sevdiğin kadının gözlerine bakarken “Ölmeyeceğim,” diye söz vermek Oberyn’den çok Sam’e yakışıyor belki, o dudakların yarattığı adrenalinin insana yaptırmayacağı şey yok, ölmeyeceğim diye öldürdüğün halkın bir mensubuna seslenirken bile yarattığı duygu bambaşka.

Dev dediğin bile arkadaşının/eşinin/sevdiğinin gözleri önünde katledildiğini gördüğünde devasa bir kapıyı yerinden oynatabiliyorsa kendimizi her canlıdan üstün görmek için kullandığımız insanlık erdemleri ne kadar meşru peki?

ÇEKİÇ

Savunduğun şey varlığından bile habersiz 7 Krallık’taki insanlarken, hiçbiri gelip sana teşekkür etmeyecek, sana şarkılar söylemeyecek, elinden tutmayacak, şiirler yazmayacak hatta yardımına bile gelmeyecekken; onların kaderini elinde tutan kapıyı koruyup bir devle savaşabilmek için ihtiyacın olan şey ise sana ezberletilmiş, ant gibi sürekli tekrar ettiğin, işine devam edebilmen için gereken süslü kelimelerle bezenmiş, bir araya geldiğinde kanını kaynatan ve aidiyet hissini olumlayan ama son tahlilde anlamsız sözcüklerse, bir dua gibi sığınırsın onlara. Sonu ölüm olsa bile.

Emir verdiğin insanlar kapıyı tutup bu uğurda öldüklerinde o cesetlerin suratında gördüğün arkadaşlarınsa büyümek de kaçınılmaz olur elbette. Ya da ilk kez küfrettiğinde, ilk kez birini öldürdüğünde, ölen bir arkadaşını ilk kez kollarında taşıdığında; belki de en önemlisi, sevdiğin kadına verdiğin sözü tutup dönebildiğinde, hayat sana Oberyn Martell muamelesi yapmaz daha fazla.

Show me how you’ll do.

O Duvar, sevdiğinle seni karşı karşıya getirdiğinde, gözlerinin içine bakıp hala “bizi bu hale getiren düzene lanet olsun,” diyemezsen kendi silahın kafana saplanıverir. O dakikadan sonra aklında kalan şey mağarada yaşadığın o günlerse ve o mağarada kalmak yerine savaşmayı tercih ettiysen, kimse bir şey bilmiyordur zaten bu dünyada.

Peki ya ben kadınların savaşabildiği, kendi kaderlerine karar verebildiği, erkek egemenliğine boyun eğmediği hatta kendisinden iki kat büyük bir yamyama kafa tutabildikleri bir toplumu, yaşadığım topluma tercih ediyorsam? O zaman hain mi oluyorum?

Sorum geçerli: O Duvar niye orada? Peki kafamızdaki duvarlar?
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR