Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Küstüm, oynamıyorum ben
Sezon: 5 Bölüm: 21

Bölüm sonu üzerine: Yayında ve yapımda emeği geçen herkesin ABV. Küstüm, oynamıyorum ben.

Sezon finalinde veya oraya doğru giderken yaptıklarıyla diziyi izleyenlerin hayatında ömür törpüsü görevi gören dizi The Vampire Diaries’in bir ÖzetliYorum’undan daha merhaba. Giriş resminin altında da dediğim gibi malum haltı yiyenlere en içten teessüflerimi ve her ne kadar etmesini sevmesem de beddualarımı göndererek yazıya giriş yapayım, bir içimde kalmasın ve gelelim bölümün içine:

Geçen yazıda “Dizide sezon finaline kadar ne olacağını biliyoruz zaten, sadece oturup izlemesi kaldı,” gibi bir laf etmiştim ya ben, 21’den sonra bu lafı ettiğim için de kendime teessüf ettim. Bu nasıl bir vizyonsuzluksa artık, insan hayret etmeden edemiyor. Gerçi “Ben böyle bir şey olacağını tahmin etmiştim,” diyecek bir şey varsa kendisine kahve içmeyi sevmeyi öğrendikten sonra bir fal baktırayım diyorum. Bir kez daha nezaketi elden bırakmadan “Allah sizi bildiği gibi yapsın!!” diyeyim, çünkü hala sinirim tepemde ve atlatamıyorum! Biraz sakinledim galiba, nerede kalmıştık?

Geçen bölümün sonunda görsel ikiz kanına ihtiyacı olan Gezginciler Elena ve Stefan’ı kaçırmışlardı. Bu bölümün başında da ikisini kanları çekilirken bulduk. Markos istediğini alma yolunda emin adımlarla devam ediyordu. O sırada sonradan Maria olduğunu öğrendiğimiz ama o sırada bilmediğimiz gizemli yardım eli sayesinde ikisi de kaçmayı başardılar. Tabii bu, o zamana kadar alınan kanların kullanılması durumuna bir etki yapmadı. Ama bu kısım birazdan.


Bu konuşmanın içeriğinin garip olması gerekirken olmaması bence dizi açısından güzel bir durum.

İşte biz daha fasulyenin faydalarına gelmemiş ama ona doğru ilerlerken gayet eğlenceli zamanlar geçirmeye başladık. Zira ben bölümün ilk yarısında dizinin çoğu bölümünde olmayan bir şekilde eğlendim. En başta, esaretten kaçan Elena-Stefan ikilisinin güçsüz oldukları için ormandan doğal yollarla kurtulmaya çalışırken başından geçenler var. Lafın Caroline’a gelmesinde dilimizde ‘bıyık altından gülme’ durumunu yaşadım ben. Elena’nın otostop için kendisine ‘düzeltme’ yapması da başka bir konu. Aslında izlerken bunların ekran görüntüsünü aldım ama yazıyı geçen seferki gibi Photo-Recap durumuna çevirmeyeyim dediğim için koymuyorum. (Editörün notu: Bizce sakıncası yok valla, çevirebilirsin.)

Öncesinde Stefan’ın Damon ile ‘Dört gündür ortada yoktuk ama bizi bulamadın mı?’ başlıklı konuşmasını; Matt’in Damon’a, Stefan’ınsa Elena’ya diğerini hatırlatırcasına söylediklerini yukarıdakilerin yanına bırakıp konu değişikliğine gidiyorum. Düşün, Damon’ın Matt’e laf sokmasına bile takmadım yani, hatta güldüm.

Gezginler ellerindeki kanı kullanmaya başladılar demiştim. Tüm bu durum beraberinde epey bir karmaşayı getirmiş oldu. Çünkü anladık ki adamlar üzerlerindeki laneti kırmanın yanında cadılardan alınacak intikamın da peşindelermiş; bu durum da onlar üzerinden vampirlere sıçrayacakmış. Harbiden dişli çıktılar yani. Bir Klaus olmasalar da kafa çalışıyor işte. Başından beri yakışıklı da bulmadığım Markos da en baş örnek işte size.

Meğerse bunlar cadıların yaptıklarını etkisiz hale getirince vampirlerin gün ışığı yüzükleri de iptal oldu. Dahası üçlü ve haliyle biz, vampirlikleri ‘henüz’ kaybolmasa da –ki işin sonu oraya da gidecek güya- zamanında nasıl öldüyse bu durumun kısa bir fragmanını yaşadık. Bölümün en beğendiğim detayı da Elena, Stefan ve Damon’ın zamanındaki ölüm şekillerinin günümüze yansımasını da göstermeleriydi. Araya bir Caroline da sıkışsa olurdu da neyse artık. Bizimkilerin hali hiç iyi değildi anlayacağınız. Yine de toplanıp kaçtılar işte bir şekilde. Kolay gelsin bakalım…

‘İtiraf et de kurtul’dan ‘keşke olsaymış’ aşamasına döndüren dizi: The Vampire Diaries.

Diğer tarafta işlerin yolunda olmadığı malumunuz. Hala patlayamadı, bekliyoruz bakalım kimi alacak, kimi bırakacak diye. Bildiğimiz tarafı, giderken peşinde Bonnie’yi de götürecek. Ben Bonnie’yi pek sevmem, ama cadılık olayıyla bizimkilerin arkasını topla topla bitirememesi nedeniyle saygımın olduğu birisi. Bu bölümde de aynı şekilde kendisine saygı duyasım geldi. Yine uğraştı ve didindi son ana kadar, helal olsun.

Bölüm sonunda Stefan’a Maria’nın Viki gibi bilinmezliğe doğru uçuşu üzerine söylediği “Kaybettim,” lafının tonlaması bile güzeldi. Onlar ne yapar bilmiyorum ama o andan sonrasında bende bunları kurtaracak bir yol bulunmuyor. Onlar bulursa ne ala. Fragmana bakarsak malum sondan haberleri yokmuş gibi görünürcesine -o da nasıl oluyorsa artık- Mystic Falls’u patlatmaya kalkışıyorlar. Temiz bir yol tabii de her şeyi daha rezil bir hale getirmenin de en temiz yolu aynı zamanda. O yüzden sezon finalindeki şu geleneksel ‘her şeyi olmadık bir noktada bırakma’ kısmına çok pis maruz kalacağız gibi.

Neyse sezon finali bir zahmet şimdilik dursun, en iyisi ben geleyim artık malum yere. Bir toparlama lazım. İki yazı kadar önce bahsettiğim röportajı da dahil edip başlayayım diyorum, sonuna varırsam bu yazı da yayına girecek zaten.

Not: Damon-Elena öpüşmesini unutmadım aslında, unutma numarasına yatacağım. Bunun da değerlendirmesini isteyen yoktur herhalde. Ayrıldıklarından beridir her bölüm öpüşüyorlar zaten.

Olanların faturasını Julian’a değil, Tyler’a çıkarıyorum.

Bölümün en katıldığım repliği buydu.

Geçen bölümde Julian kalıcı olarak Tyler’ın içinde kalmıştı. Karısı Maria bu bölümde Stefan-Elena’yı Gezginler’in elinden kurtardı. Julian da Markos konusunda Damon’a en azından elinden geldiğince yardım etti. Buraya kadar tamam. Ama sonra Liv ve kardeşi Gezginciler’i durdurmak için iki görsel ikizden tekini öldürmeye tekrardan kalkınca o arada Maria ölmüş oldu. Bu da kahrolası bir dönüm noktasına neden oldu. İkisi de gruplarına ihanet etmişti ama Maria arada telef olunca Julian’ın tepesi atıverdi. Yanlarında Caroline ve Stefan varken Caroline’a saldırmaya kalkınca Stefan da karışıp karşılık verdi. Başladılar kavgaya.

Bu dediğim olay neredeyse son iki dakika içinde vuku buluyor tabii ki. Çok uzun sürmedi, bir baktık ki bunca zamandır yedikleri her türlü kazık kalplerini santim santim ıskalayan vampirlerimizden biri olan Stefan’ın kalbi kahrolası Tyler görünümlü Julian’ın elinde kaldı. Affedersiniz ama ben o sırada ekrana mal gibi bakakaldım. İnanamamazlıktan çok kabullenememe olsa gerek. Gözü yaşlı Caroline’ı kuruyan Stefan ile bırakıvermiş olduk. İyi halt (!) da olmuş oldu.

Şimdi ben bunu nasıl yaparları hadi geçtim de dahasını düşünmemeyi geçemedim. Bu dizi güya ölen Jeremy ve Bonnie’yi döndürdü. Markos öteki taraftan kaçtı geldi. Bu dizinin geri döndürmeleri epey meşhur. Ama diğer yandan bahsettiğim o röportajda yapımcının üç karakterin ‘gerçekten’ öleceğinden bahsetmişliği var. Birine Enzo desek, gerçek ölüm için etrafta pek fazla karakter de olmadığı için –benim aklımda ikiz cadılardan birisi vardı- Stefan güzel bir aday gibi duruyor. Ama işte, bu diziye güvenilmediği ve arafta kalındığı için de insan deli oluyor.

Evet etsin. Böyle iş mi olur lan? Mağdurum ben.

Şu an ben bu satırı yazarken henüz herkes ölüm üstüne konuşmakla mevcut. Resmi bir ayrılık açıklaması görmüş değilim. Paul Wesley’in Twitter’ında “Stefan is done-zo. Sorry guys,” (Stefan’ın işi bitti. Kusura bakmayın millet.) şeklinde tweet atmışlığı var, onu ne yapsak hiç bilemedim. Şimdilik elimizde kalan sezon finali bölümünü beklemeye koyulalım bari diyorum. Bir ihtimal orada geleceğe dair sorulara bir cevap alınır. Belki de resmi bir ayrılık açıklaması gelir. İkisi de olmazsa bekle babam yeni sezonu artık.

Kalp ya?! Adamın elinde kalp kaldı. Allahım ‘çıldırıciğim’, sen aklımı koru! Daha Stefan-Caroline olayını kurmadınız siz, hepsi bu kadarsa çok bozulurum ama ben. Neyse gideyim artık. Haftaya görüşürüz sezon finali ile.
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR