Bu hafta kardeşlerin canı yandı. Beraber göremedik onları pek ama eskileri yad ettik bolca. Babası yerine koymuştu Sarp Yusuf’u. Çok kırıldı ondan müdürüne Necip rolünü oynadığı için. “Büyük hata ettim, bir bok yedim,” diye haykıran müdürü ise affedebilir miyiz? Şu an için hayır! Mert ise Coşkun’u görünce yüzünü ekşitti ve temiz bir dayağını yedi. Sonra acısını çıkarsa da hala peşinde.
Sarp-Mert kardeşleri Habil ile Kabil’e benzetiyorum bazen. Hikayenin sonunu bildiğimiz için de tam böyle olmadığını biliyoruz tabii; ama önceki bölümlerde aynı ebeveynlerden çıkıp farklı yönlere sapmaları bunu anımsatıyor ister istemez. Kabil ile Habil’in hikayesi, ağabeyin onu kıskanması sonucu Habil’in Kabil tarafından öldürülmesiyle sonlanıyor. Kardeşlerin arasına öyle ya da böyle bir kıskançlık giriyor yani. Girmese olmaz mıydı yani? Dünya kaç günlüktü ki yani o zaman bile? Bu bölümde kıskançlığa dayanan bir ayrıntı görmedik ama gerçekler ortaya çıkana kadar daha hissedilecek bir duygu bu.
Füsun’un sıkıntısı ayrı üzücü. Bir anne olarak, iki oğlu da hem yanında hem değil. Birinin yaşadığından emin de değiliz hani! Eğer gerçek oğlu olduğunu da bilmesek Mert’in, pek yaralıyor kadının ölen oğlunun ardından her genç çocuğun gözünün içine bakması. Eylem olsun, Barış olsun, Mert olsun (daha Umut olduğunu bilmiyor sonuçta) her birinin gözlerine bakmıyor mu? Ayrı bir kıymet veriyor hepsine belli ki. Ve hepsini olduğu gibi kabul ediyor bir yerden sonra da… “Bak Mert, ben senin annen sayılırım”...
Eylem’in çok da boyun eğmeyen tavrı ile hayatlarını kurtardı ikisinin de. Yani Eylem’inkini kurtardığı kesin. Tel tokaları yasaklamak isteyen Mert’i dinlemeyen ve bunu gayet zarif bir şekilde ciddiye almayarak yapan Eylem yoksa gözüme girecek mi, bilemiyorum. Yalnız “senin ölmen yeterli” sahneleri biraz zayıftı bence. Nasıl bir aymazlık hakimse artık!
Barış’ın sır saklayamama huyu da bir anda ortamı yumuşattı lokantada. Melek’in onları kurtardığını öğrenen Füsun bir teşekkür etti önce. Sonra da “Gel kızım, biraz oturup konuşalım,” dedi. Yani kendimi yerine koymak isterdim ama başaramıyorum ve sonuç olarak bu konuşma da garip geliyor. Sonuçta kötü bir adamın kızı değil mi bu? Oğlu onu seviyorsa ne hayır gelir ondan? Kötünün içindeki iyi olduğuna inanır mu Füsun gibi bir anne? Bence inanmaz. O dönüyor artık o yollardan çünkü. Kolay olmaz “her kötünün içinde bir iyi vardır”ı anlatmak.
Coşkun’un fil hafızası kimin ne olduğunu hemen hatırlamasına yol açtı. Mert de biraz tekledi gerçi ama kafa zehir belli. Bu arada demin bahsettiğim aymazlık burada da hakimdi. Coşkun’un ağız doluşu gülüşü ne saçmaydı. Boynunu ve dudaklarını bükmesi beklenmiyor gerçi de senin iki hafta önce arkadaşın Tahir ölmüş, hatta öldürülmüş, nasıl bu kadar rahat olursun? Yani yanındaki çocuğu öldürürken de öyle rahattın. Pes.
Sarp’ın bölüm boyunca Yusuf’u affedeceğini düşündürmesi ama ona oyun oynaması, hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmayacağını gösteriyor. Olamaz zaten. Hayatındaki kadınlara olan sevgisi artarken bunu gösterebilmesi de iplerini kopartıyor diğer taraftan. Sevgi, insanı daha çok güçlendirir ve buna karşılık başka şeylerden vazgeçmek daha rahat olabilir. Yalnız şu nokta da gerçek, tamamen Yusuf’u hayatından çıkartması olası değil. Çünkü istihbarat bilgilerini paylaşmak gerekiyor nihayetinde. Kardeşiyle ilgili olan umudunun Yusuf müdürün oyununun ortaya çıkmasıyla yıkılması, bir süre onu bocalatabilir. Yani şu anda yanında olan insanlara yönelebilir.
Mert, belki de ilk defa bu bölümde herkesten öndeydi. Sevgilisi, çocukluğunu mahveden Coşkun ve ailesini bulma umuduyla. İlk bakışta “iyi bir çocuk” olmuşsa da “içindeki kötülüğün tohumları”nın yaşadıkları sebebiyle atıldığı alttan alta çizildi. Cesareti, gözünü kan bürümesi hep ondanmış gibi. Tabii, nerede insanın kendi varoluşu dersek, o epey uzatır bu yazıyı.
Bu arada Yeşim gereksiz meraklı değil mi? Belki Celal’in eşi olması sebebiyledir. Ama Sarp ve Melek’in yan yana olmasını pek istemiyor. Ya kıskanıyor kızın gençliğini ve hayatının kendisininkine göre kolay oluşunu ya da gözü Sarp’a kayabilir alttan; kıskançlığın ayrı bir tonunu veriyor.
------ Bu dizinin olmayan bir Spoiler ------
Bu bölümün bize fısıldadığı bir şey daha var: Nasıl ki Narcos’un sonunda “Kral öldü, yaşasın yeni kral!” duruımu hakim; aynısı burada da geçerli. Yani bir Akın Işık gider, geride kalanlar anında karışır; yok efendim yerine geçmek isterler vs. Bu iş bitmez yani. Baştaki adamlar bitmez. Öyle düşünürsek, Celal düşüşteyken tanıdığı bir düşmanından oldu ayrıca. Yerine geçecek kişileri o kadar tanımıyor olabilir yani.
Bölüm dengeli karakter dağılımıyla iyiydi yani. Yalnız ben hala bir konuyu merak ediyorum. Bakalım haftaya Alyanak tarih olmadan hashtag(#) olacak mı?