Geçtiğimiz bölüm fare zehiri konulmuş pastayı yiyen Nayloncu Salim hastaneye kaldırıldı. Bir sürü gözyaşı, vah vah, Asiye’nin gizli gizli gelip babasını görmesi, aman ay yakalanacak heyecanları, polis soruşturması gibi bin türlü teranenin sonunda düzeldi. Turp gibi maşallah merak etmeyin.
Teneke Çıkmazı'ndaki eve zehirli pasta giderken aynı sırada Asiye’ye “ya sen ölürsün ya da sevdiklerin” yazan bir tehdit mektubu geldi. Bu mektubu, bölümde tüm karakterler birbirini suçladığı ve üzerine yürüdüğü için Çetin, anneanne, Taylan, Ömer neredeyse herkes gördü. Asiye herkesten şüphelendi. O kadar dengesi bozuldu ki acayip kâbuslar görmeye başladı. Böyle herkes onun gerçek kimliğini öğrenmiş, anneanne Mine’nin boğazını kesiyor falan. Kara Ekmek, kâbus sahnelerinde bence bir numara. Bana Elm Sokağı tadını yaşatıyor.
Öte yandan Asiye ecel terleri dökmekte haklı. Anneanne ses değiştirme cihazı kullanarak ankesörlü telefonlardan "ölmeni istiyorum, sen kendini öldürmezsen tüm aileni öldürürüm," diye telefonlar edip duruyor. Bu arada 49.90 TL lık cihazı da Semra Hanım’a yakıştıramadım. Biraz cimri mi ne? Ben ondan daha ultra teknolojik bir yaklaşım beklerdim. Öte yandan ankesörlü telefonlardan araması diziye retro bir hava getirdi. Gerçi Asiye bilinmeyen numaraları neden cevaplıyor onu da anlamadım.
Ömer’in kendisini takip ettiğini bilen Semra Anneanne bununla da kalmayıp, sanki kocasının mezarına gidiyormuş gibi yaptı ve Ömer’i orada faka bastırdı. Asla Belenoğlu soyadını ona vermeyeceği, böyle mezarları eşeleyerek kendini yırtmaya devam etmesi minvalinde bir şeyler söyledi. Zaten Ömer’in de paralar suyunu çekti. Bir takım adamlar kapısına gelip borcunu ödemesini söyleyip duruyor. Hırsını da ezik Canan’dan çıkartmaya çalışıyor. Git bana Çetin ve nişanlısı ile ilgili kullanabileceğimiz bir şeyler bul diye kızı sıkboğaz ediyor. Sonunda zaten Ömer gidip Taylan’la anlaştı. Hisseleri alıp susmaya razı olacak gibi görünüyor. En azından şimdilik.