Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
İnleyen nağmeler, ruhumu sardı!
Sezon: 1 Bölüm: 9

“Azra: Senin cilvenden ne olacak Şebnem allasen”


Bölüm sonunda yapılan sürprizi başta ilan etmemek olmaz; Şık Latife Orhan’la Bordolar Güzeli Azra’nın elektriğini hissetmemek için iyi bir yalıtıcı olmanız gerektiğini söylemiştik. Fakat bu sefer farklı bir yerden konuya girilmiş; metrekare başına düşen silah sayısına bakıldığında anlaşılıyor ki ikilinin arasında her ne olacaksa zora ve tehdite dayalı olacak. Orhan’ın Kerem’in hayatı için koyduğu zaman limitinden dolayı (Azra’ya söylediği “12 saat benimle olacaksın,” şartı) Azra’nın yavaş yavaş Şehrazat’a dönüştüğüne, Orhan’ın ufak çaplı bir Onur Bey portesi çizdiğine (anladınız, Binbir Gece’yi kastediyorum), Kerem’in ise artık alıştığmız gibi hiçbir şey yapmayıp inlediğine (Yapmağğğ!!!) tanıklık ettik. Fakat Azra “Yar Can’a varmadı/ Kerem’le olmadı/ Yana yana kalmadı hasret” durumundan dolayı kendini bu inleyen nağmeye daha ne kadar feda eder bilemiyoruz. Her şeye rağmen, ne zaman Kerem’in kafasına silah dayansa Azra o boyuyla Orhan’ın yanında bitiyor. Takdire şayan. Pek tabi soyunma odasında Kerem’le seviştikten sonra Kerem’in kendini Şebnem’in kollarında bulduğundan, haber bülteni misali onla yaşama ve onu yaşatma sözü verdiğinden bihaber olan Azra “uçan kuşlar, martılar” dizesinden ilerlemeyi tercih ediyor. Kerem’in her seferinde Şebnem’in kollarındayken Perran Kutman’a basılmış Şener Şen taklidi yapmasından biraz sıtkımız sıyrıldı. Şebnem’e hastalığından dolayı ŞKYD (Şebnem’i Koruma ve Yaşatma Derneği) muamelesi çekmesinden de. Ortamda babasının suratına tükürecek bir çocuk olmadığı için biz diyelim; balıkçı kazağını al ve git Kerem, o kadar yorulduk senden. 

“Can: Hayır beni yakışıklı bulmuyo musun? Nedir yani olay?

Drama Queenliğin Lüzumu Yok (muş)
Bölümün sonundan başladık dedik ama dizinin yeni yönetmeni Nisan Akman’ın (Aynı zamanda Bir Kırık Bebek ve Dünden Sonra Yarından Önce’nin yönetmeni) A.Ş.K.’a getirdiği yeni soluk hissedilmeyecek gibi değildi. Örnek mi istiyorsunuz? Hemen size Azra’nın ‘uçmak istediği’ gece Can’la birlikte barın kapısından geçtiği sahneyi verelim. Bu dizide ilk defa slow motion rahatsızlık vermedi. İlk defa efektler ve müzik tam yerinde ve zamanında kullanıldı. İlk defa Azra’nın arkasından değil, onla birlikte yürüdük seyirci olarak. Azra, ölesiye aşk acısı çektiği gecede eski hayatını nasıl bar kapısının ardında bırakmış gibi göründüyse, biz de ona dibine kadar inanmayı tercih ettik. İşte dedik, patlat felekten bir gece! El mi yaman bey mi yaman! Görürsün sen Kerem! Yeni sayfalara, parlak ışıklara, önümüzdeki içkilere, güzel sözlere inandık. Can’ın büyümemiş oğlan çocuğu hallerine bile gönül indirdik de Kerem’i aklımızdan bir çıkaramadık. Klasik bir A.Ş.K. sekansında buraya Emre Aydın ve benzerleri girerdi ama klip çekmeden, gözyaşı akıtmadan, uzaklara bakmadan, bakışmadan, sakız etmeden DE anlatılıyormuş tüm bu duygular demek ki. Bu yoldan döndükleri için tüm ekibe Gülben Ergen’den Teşekkür Ederim şarkısını gönderiyoruz. Müzik kliplerini Nihat Odabaşı’na havale edelim, artislerimiz orada gönüllerince uzaklara dalabilirler.

“Kerem: Aşkım ceketim yeni de, eskisi gibi eğilemiyorum”

Porselen Filler
Azra’nın Can’la geçirdiği gecenin sonu malum; biraz içtikten sonra Azra’nın dili çözülür, Kerem’in ismini geçirmeden Can’a sevdiği adamdan bahsetmeye başlar. Can da engin deneyimlerinden (Neslihan Hanım’ın tanımıyla ‘aşk mezarlığı’) yola çıkarak Azra’nın tüm öfkesine rağmen hala o kişiye aşık olduğunu söyler.
Kızını zengin biriyle baş göz etmeden rahatlamayacak olan Müzeyyen Hanım’ın eve geldiğinde Azra’ya olan ilk sorusu da ondan beklenendir: Evleri büyük mü? Bu soru hatırlarsanız ilk bölümlerde Azra’nın da dilinden düşmüyordu. Oysa özendikleri hayatı yanıbaşlarında yaşayan Vural ailesi öyle gerçeklikten uzak bir dünyada, öyle iştah kapatıcı yemekler yiyordu ki, biz kıyıdan kıyıdan Sırma Hanım’ın sofrasına misafir olmak istiyorduk mesela. Evine Orhan’ın marifetiyle ipotek konulduğunda Sırma’nın ağzından dökülen sözlere bakın: “Bütün ömrüm burada geçti benim, bırakıp gitmek kolay değil”. Sırma’nın başını kaldırıp ömrünü geçirdiği binayı gözüyle okşamasını tekrar izleyin. Şebnem gizlice evin ipoteğini kaldırdığında, Sırma’nın porselen fillleri ihtimamla vitrinine nasıl yerleştirdiğine hayran olun. Evinizin başına bir şey geldiğinde üzüldüğünüzün Orhan’ın kırdığı tabak çanaklarla birlikte, o tabaklarda yediğiniz yemeğin hatırlattığı anılar olduğunu unutmayın. ‘Akıllı evler’den önce evlerimizi sıkışan çekmeceleriyle sevdiğimizi hatırlayın. Gövdesinden küçük bir çatlağı olsa hemen yenilenebilecek vazoların olduğu evler tekin değildir. Sırma Hanım gibi vazoyu tutkalla bir arada tutanlar o evi ev yapar. Ne var ki, Kerem, Vuralların lekesiz, çatlaksız evine gitgidealıştı. Azra onun şaşaalı kulüp üyeliklerinden, holding ayrıcalıklarından vazgeçemeyeceğini söylüyor. Asıl Azra görüyor; Kerem o evde gittikçe büyüyen bir çatlak ve o evde onu yapıştıracak tek kişi yok.
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR