Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Hesap vermek, hesap etmekten zordur!
Sezon: 3 Bölüm: 51

"Öfkeli değilim öfkeli olsam bağırırım ama sessizim. Çünkü kırgınlık sessizdir baba. Bunlar babasızlığımı avutmak için getirdiklerin. Şimdi götürdüklerine de bakalım mı?"

Merhabalar...

Murat'ın tamamen ortaya çıktığı bu bölüm dram çıtası yüksek bir şekilde seyretti. Murat ile ilk yüzyüze gelenler Baran ve Kendal oldu. Bu iki karakter sitemleri, suçlamaları ve sert çıkışları ile biz seyredenleri ''Murat'ın yerinde olmak istemezdim,'' diyecek hale getirdiler.


"Bir evladın babasız kalmasını hiçbir mecburiyet karşılayamaz."

Baran: Bu defa ilk sıraya bu Yusuf yüzlüyü alıyorum. Murat'ın yoksunluğu ile geçmiş çocukluğu bir yana, koca bir yalanın içinde yaşadığından habersiz yine de kardeşlerini ve Ebru'yu da Murat'a karşı koruyarak onlar adına hesap sormasına bayıldım. Hep söylediğim gibi Baran çok merhametli bir yavrucak. Kardeşleri ile tanışmadan önce de onların resimlerine bakan, kendinden uzakta olan bu aileden nefret edemeyen bir yapıdaydı hep. Asla va asla ona takılan Küçük Kendal lakabını benimsemeyeceğim sanırım (Gerçi ailesine düşkünlüğünü amcasından almış olabilir evet). Mahkeme kapısında babasıyla karşılaşması ile yaşadığı şok yavrucağı nefessiz bırakmışken, babasının sözde savunmasına verdiği tepkiler yine de çok klastı (Ebru'dan aldığı genetik miras da bu sanırım). Baran'ın ''Madem hayattaydın niye seyrettin?'' demesi kadar normal bir şey yok. Murat'ın 'Bir planım var,'' demesini ciddiye almaması da yerinde. Yapacağı hiçbir açıklama veya hiçbir bahane Baran'ın senelerce yaşadığı yoksunluğun diyeti olamaz. Baran Narin'in ve Kendal'ın himayesinde büyürken onu avutmak için getirdiği oyuncaklar için bile hesap vermeli Murat! Değil ki yapacağı açıklama. Murat ne söylese yetersiz gelir artık Baran'a. Dayısının “Senin için hapiste yatarım,” demesini, Amcasının “Senin için ölürüm, dert değil,” demesini referans göstermesi bile başlıbaşına trajediyken yapacağı hiçbir açıklama yetmez Baran'a. Narin'in odasına gidip babasının yaşadığını söyleyemeyerek hıçkırarak ağlamasında aslında anne oğul'un ne kadar yalnız olduklarını ciğerime kadar hissettim ben. Narin beklemeyi, ikinci kadın olmayı haydi kendi seçti diyelim; Baran'ın günahsızlığını nerelere koyalım ki? Annesinin kucağından koparılıp başka bir kadının kucağına verilmesinden bile habersizken Baran'ın her hırçınlığına nasıl ''çok ileri gitti'' diyebiliriz ki? Baran'ın Murat ile olan iki yüzleşme sahnesinde de Baran'ın yoksunluğunu, kimsesizliğini iliklerime kadar hissettim. Hep dediğim gibi en büyük suçlu Murat; talan ettiği hayatlar arasında en çok hesap sorması gereken de Baran. Ah be çocuk, ah bee... Narin'in kucağında iki büklüm hıçkırarak ağlamanı hiç unutmayacağım sanırım. Hep diyorum ya bütün gerçekleri öğrendiğinde senin nasıl davranacağının hayalini bile kurdum diye, bu sanki önizleme gibi oldu. Bu bile acı olarak yetti bana. Nefis bir yüzleşme daha bekliyor bizi. Mert Yazıcıoğlu kardeşim için diyebileceğim ne olabilir ki? Baran'ın çektiği acıyı, yaşadığı şaşkınlığı ciğerimize kadar hissettirdi bize. Varol çocuk, yüreğine sağlık.


"Şimdi hangi yüzle, hangi hakla karşıma çıkıp adalet hak diyorsun! Hangi yüzle! Tarla faresi gibi ürkek, korkak saklanmanın sebebini ben biliyorum!"

Kendal: Bu bölüm bence bütün Karagül izleyicilerinin kırılma noktası oldu. Kendal'ı anlayıp hiçbir şek ve şüpheye yer kalmadan hak verdik hepimiz. Kendal Murat ile yüzleştiğinde aslında seyirci ile de yüzleşti bir bakıma. Yaptığı her şeyi sebepleri ile tek tek anlattı resmen. Ve kat'a kendini aklamaya çalışmadan yaptı bunu. ''Ben Asım'ı sevmedim, ondan utandım evet ama Emine onu da alıp gittiğinde, kolundan tutup geri getirdim,'' derken “Benim babalığımı sorgulayabilirsiniz ama sorumluluğumu sorgulayamazsınız,”cüç dedi adeta. Herkes'e karşı sorumluluk duyması Kendal'ın en büyük geçer akçesi galiba... Özlem'i tutup kolundan, evden atmaması da, Sibel’den olacak çocuğunu da herkese rağmen sahiplenmesi bunun en büyük göstergesi. O çocuk kız çocuğu da olsaydı Kendal yine himayesine alırdı bence. Kendal'ın yöntemleri tartışılsa da eylemlerindeki asıl sebep tartışılamaz bence. Adamın fıtratı fesat ve habis olsa da eylemlerine neden olan motivasyonlar hep insani… Murat ile yüzleşme sahnesinde söylediği herşeyde yerden göğe kadar haklı olması, seyirci olarak Kendal'a karşı oluşturduğumuz savunma kalkanlarımızı yerle bir etmesi bundan hep. Çünkü insani... Çünkü doğal yaşama refleksi hepsi... Kendal'ın da dediği gibi o yaptığı bütün kötülükleri pahalı parfümlere bulamadan yaptı. Bu yüzleşme sonrası söyledikleri de ilginç; ''Aklın varsa beni buradan çıkarmazsın,'' derken “Benden günah gitti, sorumluluk artık senin,” der gibiydi. “Ebru'nun da elimden çekeceği var,” derken ne demek istedi onu anlamadım bak. Ebru-Murat-Kendal hesaplaşmasında mağdur olan taraflardan biri çünkü. He Murat'ın Baran konusundaki gerçeği Ebru'ya söyleyemeyeceğini düşünüyorsa eğer, mal mülk konusunda zırnık koklatmam demek istediyse mantıklı. Ama Baran'ı Ebru'ya söyleyeceğini düşünüyorsa Baran'ı kimselere vermem bunun için savaşırım demek istediyse hadii o da mantıklı diyelim. Yine de Ebru'nun mağdurluğunun farkında olan Kendal'ın Ebru ile uğraşacağını söylemesi biraz bende havada kaldı açıkçası.


"Amcam bana silah hediye etti. Az kalsın katil oluyordum bir seferinde. Adamın kafasına sıkıyordum. Dayım yetişti. Dedi ki, ’Sıkacaksan sık oğlum, ben üstüme alırım, senin için yatarım.’ Ben bu silahı amcamın alnının çatına dayadım. Peki o ne dedi? Dayım da amcam da benim için ya ölümü göze aldılar ya da içeride yatmayı. Peki sen ne yaptın? ‘Silahtan uzak dur oğlum,’ dedin. Ne zaman? Üç ayda bir geldiğinde vicdanını rahatlatmak için öğüt verirken. Sağ ol baba... Ben böyle iyiyim... İnan bana şimdi daha iyiyim. Eyvallah!"

Murat: “İntikaaam intikaam!” diye meleşirken yediği tokatlar ciğerimi soğuttu valla. Keyfime diyecek yok. Baran'ın her siteminde ''Yer yarılsa da içine girsem,'' derdim ben olsam. “Hala zamanı gelmedi, öyle gerekiyordu, sorulacak hesabım var,” diyor çocuğa. Yani açıkçası Baran gibi ben de ''Ne hakla ulan?'' diyorum. Ne yüzle? Kaç yaşında adamsın ayol, 'Yediğim hurmalar götümü tırmalar bir gün,'' diye düşünmedin mi hiç? Bir de artiz artiz “Kendal hesap verecek,” diyorsun. Ahahahhahah Kendal ağzı açık Ebru ile ağzı açık Narin’di sanki. İşte böyle adamı boydan boya sinkaflarlar. Gözünün yaşına da zerre bakmazlar. ''Kendal şartlarıma boyun eğecek, şu an direniyor,'' diyor bir de... He anam hee!!l Sen kapat Kendal arayacak seni... (Aahahhahahha) Kendal ile hadi kardeşler çekişmesi zaten olurdu da Baran’dan ''Babaaa, babacığım!!'' diyerek kollarına atılmasını beklemesi de kelimenin tam anlamıyla YÜZSÜZLÜK!!! Baran yine efendi, terbiyeli bir yavrucak bir yudum sevgi için senelerce yol gözlemiş saflıkta, Ebru'ya nasıl anlatacaksın ben onu merak ediyorum asıl. Ay az daha unutuyordum; Baran ve Kendal'dan boyu kadar ayar yedi ama hala ''Yaşadığımı evdekilere sen söyle,'' dedi ya Melek'e pes dedim, pess!!! Hadi bakalım hesaba çekilip, kimseye doyamadan elin böğründe kalmış bir şekilde tahtalı köyü boylamanı bekliyorum artık.

Kadriye: Piremses'im eski toprak olduğu için her şoka dayanıyor. Bu kadar dayanıklı olup Özlem yüzünden hık diye gidecek diye korkmuyor değilim... Piremses'imin de dediği gibi çekecek çilesi var ki ayaklandı. Ulan be, insan gönül rahatlığıyla görecek iyi günüm var ki ayaklandım demedikten sonra n’apayım öyle varlığı da sağlığı da... Bunlar iyi günlerin piremses, tansiyon haplarını almayı unutma bebeğim...


"Nefsini körelten herkes baba mıdır, istemeden bin lanet ederek doğuran ana mıdır?"

Narin: Arkadaşlar ben galiba Baran konusunda Narin'den yana duracağım... Bu benimki ağır döneklik olacak ama yapacak bir şey yok. Ebru her şeyden habersiz, onun da günahı yok ama yukarıda da bahsettiğim gibi Baran Narin'in kucağında ağlarken ana oğul'un o yalnızlıkları o kadar dokundu ki bana, Baran bir tercih noktasına gelirse Narin için kahrolurum ben galiba.. Baran konusunda günaha girmiş herkes bir şekilde eteğini sıyıracak ve sanırım Narin ortada sahipsiz kalacak... Kendi tercihiydi şuydu, buydu; lakin Baran'a verdiği sonsuz sevgiyi de yok sayamıyorum. Hırçınlığını, gerçeği saklama çabasını alıp bağrıma basıyorum. Hıçkırarak ağlayan oğluna ''Olur mu oğlum, baban seni çok seviyordu,'' diyerek teselli vermesi yıktı geçti beni... Narin demişti ya hani bir kere “Ben yapayalnızmışım meğer,” diye, işte oğlunu ağlarken teselli ettiği sahnede Narin'in gerçekten kimsesizliğini hissettim. Dışarda herkes hırgürüne devam ederken Baran'ın acısını soğutmaya çabalaması ana oğul'un kimsesizliğinin resmiydi resmen. Biz Murat ortaya çıkınca anladık Baran'ın aslında nasıl yetim bir çocuk olduğunu... İlk defa gördük Baran'ın ''Babam beni hiç sevmedi,'' demelerine Narin'in çaresizce ''Olur mu oğlum?'' demesini... Oysa ana oğul senelerce yaşamışlar bu sahneleri...Çok acı çoookkk... Narin'in bundan sonraki bütün çırpınışlarında benim de yüreğim pırpır edecek. Narin için isteyeceğim tek şey, bu zorlu sürecin tek başına altından kalkamayacağının farkına varması ve Oğuz'a bu durumu anlatması... İnsan iki olunca daha güçlü olur. Senelerce tek başına evlat avutmuş. Bu saatten sonra iki olsun ki güçlü olsun. Sert bir fırtına onu bekliyor zira...

Ebru: Benim kadın karakterlere olan zaafımı artık biliyorsunuzdur. Her halükarda kadın karakterleri savunurum. Çünkü yaşadığımız coğrafyada ezilen kadınların çokluğu ve kadın olmam onlarla empati yapmama neden olur. Ebru çok sevdiğim bir karakter. Hikayedeki masumiyetini zerre sorgulamayacağım iki karakterden biri hatta (diğeri Baran). Lütfen ama lütfen Ebru'yu süper kadın haline getirmeyin. Veya başka karakterlere repliklerle ''sen olmasaydın biz bunu başaramazdık'' dedirtmek suretiyle altını kalın kalın çizerek itici hale getirmeyin. Seyrederken biz diyelim bunu. ''Ebru'ya da helal olsun hem kendi ayağa kalktı hem de kadınları ayağa kaldırdı'' diyelim. Ebru'nun Emine’yi ve Melek'i yönlendirerek hayatlarını eline almalarına vesile olmasına EVET ama Emine ve Melek emek verirken sadece oturup övgüler almasına HAYIR!!! Tam bir dayanışma içinde olsunlar. Fikir verdi diye emek vermemesi de ne demek oluyor? Misal sıkmacı da çalışıp emek veren Emine ve Melek ama “Sen olmasaydın başaramazdık,” diyenler de onlar. Ebru yücelsin tamam ama diğerlerinin de eziklenmesine gerek yok. İş bittikten sonra yorgunluk kahvesini Emine değil de Ebru yapsaydı sanırım bu kadar batmazdı bana o dayanışma sahneleri. İnce nüanslar bunlar, seyircinin replik duymak yerine empati yaparak o repliği kendi söylemesi hakkını koruyun lütfen.


''Laporlar hazır Özlem hanım, buyrun..''

Özlem: Kadriye ananın dediği gibi Köy yanarken deli saçını tararmış. Ortalık yangın yeriyken çul çaput derdine düşmek tam da Özlem'in yapacağı şey. Ama Allah için bölüm içindeki kasveti, kurduğu hayallerle bir nebze olsun dağıttı. Bir koşu yanına gidip ''LAPORlar hazır Özlem Hanım,'' diyesim geldi valla. ahahahhahah. (Editöre not: Burası özellikle LAPOR olacak yanlış diye düzeltmeyin. Editörün notu: Peki.) Özlem'ciğim sen bizim Hanımağa’mızsın zaten bebek, üzme kendini ;)

Sibel-Kasım: Sibel'in Murat'ın yaşadığını Ayşe'den başka kimseye söyleyememesi çok normal. Özlem'in ataklarına karşı geliştirdiği ‘seni iplemiyorum kanka’ tavrına hasta oldum. Ahahahhaha. ''Merak etme, seni bir güzel doyuracağım ben, Allah’ın mannyağı…” demesine sesli güldüm. Özlem karşısında eziklenmesini istedikçe onu refüze etmesi çok başarılı. Konağa Kendal tarafından zorla kabul ettirilmesi yüzünden edebinden sessiz durması, hem Özlem hem seyirci gözünde bu karakterin kendisini ezdiren biri olduğu algısı yaratıyor. Lakin Sibel, evladını babasından korumak adına feleğin çemberinden geçmekte bir beis görmeyen şahsiyeti olan bir karakter. Her kadının harcı değil bu. Kasım ile olan hikayesini dört değil on dört gözle bekliyorum.

Serdar - Oğuz: Bu ikisinin kardeşlik bağını çok seviyorum ben. Oğuz zaten gözümüzün bebeği ama kardeşi ile olan diyaloğu ayrı bir sevme sebebi. Ha keza Serdar da öyle. Murat'ı gördüğünü abisine söylemesini çok sevdim; yeğeni için daha doğrusu abisinin maddi sıkıntısını bildiği için motorunu satıp destek olması Serdar'ın çizilen edilen züppe/snob görüntüsünü yıktı geçti. Vefakar kadir kıymet bilen, üstelik de yakışıklı bir çocuk Serdar. Kalbinin güzelliği yüzüne vuran cinsten... Oğuz'un Narin'in sıkıntısını farkedip ilgilenmesini de çok sevdim. Narin bir süre nedenini söylememekte diretecektir ama ben Oğuz'un parçaları birleştirip Baran olayını çözeceğini düşünüyorum. Oğuz'un sabrı ve sevgisi de böyle sınanacak galiba...


"Biz böyle hep güzel kalalım olur mu? Hiç kimsenin ve hiçbir şeyin aramıza girmesine izin vermeyelim."

Ada - Maya: Ohh çok şükür. Bu saate kadar hiç görmediğim sadece repliklerle vurgulanan ikiz kardeşler arasındaki 'biz önceden her şeyimizi paylaşırdık' nanesini canlı kanlı seyrettik. Replikle hayal ettirilen değil de gözlerimle gördüğüm bağları daha çok sahipleniyorum ben. Maya, Serdar mevzusunu kardeşinin gül hatrı için hazmederek bitirmeye çalışıyor. Çok derin bir karakter Maya, gözlerinden anlayabiliyoruz acısını, gülümsemeleri uzun zaman sonra içten olmaya başladı. Ne de güzel oldu. Çok da güzel oldu. Ada'ya gelince Serdar ile ehlileşip bencilliğini bırakacak, inanıyorum buna... İnanmak istiyorum...

Sabırla, sonuna kadar okuyan gözlerinize sağlık...
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR