Gülru ve Gülfem'in arasındaki Cihan'la alakalı konuşma Gülfem'in haklı zaferi ile sona erdi. Kadın haklı, sen bir başına gencecik bir kızcağızı konuşturup oğlanın ağzından laf alsan ne olacak? Gülru kızımız biraz küçük hanımefendi biraz saf salon kızı havalarına girmiş durumda, açıkçası dört bölümdür kendisini bir gram bile aşamaması beni biraz darlıyor. Evet, karakter değişimi öyle şak diye olmaz ancak bu kadar da hep geri hep geri basmaz ki adımlar? Yani hep doğru ve saf olmaya çalışması, sadece ablasına ve Halide yancısına keskin karakterli olabilmesi çok tatsız. Bir de ablasına "Piyango bileti mi erkekler?" filan gibi romantize cümleler kurdu, hey maşallah! Bu arada Gülru'nun elbisesi tarama yapıyordu, kostüm ekibi uyuma!! Kostüm deyince Yonca akşamki parti için Gülfem'in dolabına daldı. Üzerine bir şey dökülmesi adettendir ya, izleyip göreceğiz. Beklediğim olmadı gerçi sonucu buraya yazayım; elbiseye bir şey olmadığı gibi Yonca'nın ayıbını Gülru bir şekilde temizledi, elbise dolaba minik bir macera sonucu yerleştirildi. Minik el çantasının içinde kalan kimlik ise farklı şeylere sebep olacaktı, kesindi.
Her eve lazım adam Ömer Hekimoğlu. Gergin Bayan Gülfem’in bile sinirini alıyor adam daha ne yapsın?
Can alıcı kısma gelirsek, Ömer ve Gülfem arasındaki Gülru anatemalı konuşma başlamıştı. Gülfem Gülru'yu gülyabani bir fakir insan olarak gördüğü ve Cihan'ın kadın açlığı da işin üstüne bindiği için ona göre bu olanlar çok normaldi. Ömer bütün bu konuşmayı "sana laflar hazırladım ve sen haksızsın Gülfem" bakışları altında dinledi. Adamın yani Ömer'in olgunluğu ya da sakinliği bana ilaç gibi geliyor, atarlı giderli başrol adamlarından sonra bu böyle çok güzel. Gerçi şu ana kadar pek bir varlığını da göremedik ya olsun, sakinlik her zaman kendini satar. Gülru'nun Gülfem'in masasında basılması sahnesi binlerce romantik komedi filminde ya da dizisinde gördüğümüz bir bahtsızlık sahnesiydi. Gülfem biraz daha eğlenceli bir tip olsa daha dolu bir sahne olabilirdi bu. Senaryoda boğulma bence bundan dolayı yaşanıyor; her an kızın ağzına edilecek gerginliğinde gittiği için hikaye, işin parlak tarafını henüz göremedik. Şimdilik elimizde olan şu, sarışın güzel kadın her daim başarılı ancak sinirli. Bir tek Ömer Hekimoğlu'nu görünce yüzü gülüyor. Ha bir de saçlarını yüzüne atmadan uyuyamıyor, Banu Alkan misali.
Sen bir adım git, ben on adım takip edeyim Gülfem Hanım!
Yonca umarım keyfine bakar, Taner'e takılmaz diyordum. Maalesef ki öyle olmadı. Üstüne üstlük Şevket Taner ile Yonca'yı bir arada gördü ve hükmü kesti, bingo! Bu arada Mert ve Gülru arasındaki kavgadan nemalanan Mine iğnelerini sağlı sollu batırıyordu. Basenli ve siyah saçlı Lale Belkıs'ımızla tanıştınız şu an. Peki memnun oldunuz mu? Farkındaysanız her Türk filmi karakterinden bir adet güzelleme var. Gülfem Sipahi'nin kalabalıklar içindeki yalnızlığı da bu nostaljiye dair hatta eski şenlikli sofralar tiradı bile. Ve Gülfem'in dediği gibi "kimse eski günleri satın alacak kadar zengin değil."
Gülfem ne zaman fark edecek Mert’i sizce?
Ömer ve Gülru'nun ortaklığı ansızın ve apansız şekilde başladı. Hoş Yonca ve Taner'in Gülfem'i görünce ansızın sıvışmak istemeleri ile ortalığın hallaç pamuğu gibi atılacağı belliydi. Dolaptan kıyafet aşıran Yonca basılmazken, ablasını arayan Gülru'nun basılması hiç de adil olmadı, adil olmadığı gibi beklenen rekabet şimdi başladı. Bundan sonrası eğer beş bölümdür olduğu gibi mehter takımı gibi bir ileri bir geri giderse sanırım ben yavaştan huzurlarından çekileceğim projenin zira yapacak ya da yazacak bir şey kalmayacak. Diziyi izlememin en büyük sebeplerinden biri Canan Ergüder’in kadınlığı, oyun gücü ve karizması. Açıkçası ben Damla Sönmez’i bu işte fazlasıyla tutuk, role girmemiş ve silik buluyorum. Ablası Yonca ve düşmanı olacak kız Mine onun üzerinde fazlasıyla ilgimi çekiyorlar ve Mert ile olamayan uyumları ve Ömer Hekimoğlu’nun hali hazırda yanında babası gibi kalması gibi faktörler filan bir araya gelince bende parçalar tam birleşmiyor.
Haftaya güzel bir çekişme bekliyorum, bence benim gibi bütün seyirciler de bunu hak ediyorlar.