Bu hafta olay alevlendi: #Mestanıkimöldürdü diye. E, bizler de kendimizce tahminler yaptık. Nitekim suçluyu uzakta aramamak lazım(mış).
Geçen hafta ‘Babam’ ekibinin başı Mestan’ı biri öldürmüştü ve bu kişi tanıdıktı; çünkü öldüğünü görmeden önce o kişiyi görünce Mestan’ın yüzü gülmüştü. Nereden bilecekti ki bütün bunları? Üstelik Sarp’ın da üstüne kalmıştı her şey. İşte iki aday vardı bu noktada: Davut ve Alyanak Hasan. Yusuf da Sarp’a yardım talebinde bulunmuştu ama Sarp hala içeride kalma imkanı olduğu için bunu reddetti. Neyse, bu ihtimal yabana atılmadı sonuçta. Her şeyi Alyanak’ın yaptığı ortaya çıktı.
Aslında Hasan’dan şüphelenmemizi sağlayan iki nokta vardı. Birincisi, hangi bölümdeydi hatırlamıyorum, Alyanak ve Celal yürürken arkalarındaki kalabalığın onlarla beraber yürümeme olasılığından bahsetmeleriydi. Sahi, o insanlar arkalarından gelmese ne olurdu? Hasan buna “Bizim gibi olurlar,” gibi bir cevap vermişti. Sonuçta; onlar da şu anki kişiler olmak için çeşitli fedakarlıklar yaptılar. Bu, arkadan onlarla yürümeme direnci, onlardan biri. Yani, en başa geçmek istiyorsan direneceksin ya da en üsttekini zora sokacaksın dediler aba altından.
İkincisi ise, geçtiğimiz bölüm Mestan’ı kahvaltıya çağıran Hasan’ın, onu sonrasında Sarp’a yönlendirmesiydi. O yumurtalar, ekmekle sıyrıldıktan sonra oldu her şey. Bu da kısaca; maktul, en son kiminle görüştü sorusunun cevabı gibi işte. Davut da boş değildi şüphesiz ama Hasan bir sinsiydi sanki. Hani her ailede olan türden. Yaka silker ve ilerlersin. Yani, gerçekten aile isen.
İçeride kalmak çabalayan Sarp, cebine konan ‘KAÇ’ notunun Selami tarafından yazıldığını anlayınca olaylar değişti. Hasan’ın helvası hazırlanıyor yani. Dolayısıyla bütün planlar öğrenildi. Celal şanslı adam. Canını almak istediği kişi tarafından havaya uçması engelleniyor. Halbuki hayatın kendisi, dost veya arkadaşlarınla mutlu bir şekilde yaşamaya çalışarak geçmiyor mu? Düşman neymiş, biz daha önce dostları hizaya getirelim! Uzatmayayım, arabaya konacak patlayıcıyı haber veren Sarp, Celal ile yeni bir oyuna başladı. Her oyun “Haydi rastgele!” diye başlar el. Bu bölümün sonunda da yeni bölümün, beraber daha güçlü bir kozla blöfü yedireceklerini gösteriyor. Daha bir tur atıp havaya giremeden Hasan gidecek sanki.
Bu arada bölümde diğer karakterleri gözüm o kadar da görmedi sanki. Yani Hasan, Sarp ve Celal’i bol bir bölümdü. Yalnız bir nokta var daha değinmek istediğim. Davut, Melek’i çok seviyor ya, hani o yokken evinde kahvesini içiyor, eşyalarını karıştırıyor; o’nsuzluğa alışmış aslında. Bunda hemfikiriz değil mi? Sadece bu platonik duruma sıkı sıkıya bağlı. Egosunu bir kenara koyabilse Aşık Veysel hikayesi çıkardı karşımıza. Ama, karısının başka birine aşık olduğunu ve onunla kaçacağını anlayan; ardından da karısının ayakkabısına “Al bu para ananın ak sütü gibi helal olsun, gittiğin yerde kendini ezdirme. Bir de güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa,” notuyla biriktirdiği parasını koyan bir Aşık Veysel hikayesi. Sevdiği kişinin, mutlu olmasını isteyen bir hikaye yani… Onu kendinden daha çok düşünüp daha ön plana koyan türden… Pek severim bu hikayeyi. Soğukkanlı bir katil olan Davut’tan beklentim bu değil ama. Orası yanlış anlaşılmasın.
Şimdi de geliyor dilek ve temenniler:
Kimse kendi cenazesine geç kalmamış şimdiye kadar Celal’in dediği gibi. Ondan, yeni bölüm durmak bilmeyecek bir aksiyonla dolu olabilir. O zamana kadar hoşça kalalım, birbirimizi sevelim. Beraber boza içelim; bir şeye gerilirsek sakinleşmek için ortalıktan çekilelim.