Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Güzel gülen insanları üzmeyeceksin
Sezon: 1 Bölüm: 19

Hayat ayırsın, kaç yazar? Biz birleştiririz!

Ulan İstanbul, gerçekten çok ama çok keyifli bir bölüm ile karşımızdaydı. Ulan İstanbul’un en sevdiğim yanı, karakterleri içselleştirebilmem. Hepsi, hakkında sayfalar yazdıracak kadar güzel şeyler hissettiriyorlar. Güzel gülen insanları üzmeyeceksin, onlar gibi güzel şeyler hissettiren insanları da…
 
Şeref verdin Dülger hocam!
 
Aferin Esra, aferin. Ödülünü burada mı verelim, Nevizade Gecesi’nde mi alırsın?
 
Tanıştıralım Esra’cığım: Başımızın tacı, gönlümüzün assolisti Yaren.
 
Altın altılımızın bu haftaki görevi, gerçek birer Nevizade olmaktı. İstanbul’daki köklü aileleri konu alan bir belgesel için Nevizadeler’i konuk etmek isteyen ekip, bir sabah kahvaltısında kâbus gibi çetemizin üzerine çökmüştü. Nevizadeler’i kendisinden daha iyi tanıyan Dülger Hoca’nın karşısında, çetemizin işi elbette ki kolay olmayacaktı. Her zamanki gibi tezgâh kuruldu ve plan işlemeye başladı. Çetemiz halleriyle, duruşlarıyla ve kıyafetleriyle gerçek birer Nevizade olmuşlardı. Gösterilerini yapıp sahneden çekileceklerdi ki Esra olay mahalline bomba gibi düştü. Elinde Yaren’in, pavyon zamanlarından kalma bir posteri ile Nevizadeler’in karşısında duruyordu. Esra’nın bu üslupsuz hareketi sağ olsun, bizler de bir “Nevizade Gecesi”ne katılma fırsatı yakaladık ve Yaren’in, Esra’yı şarkısıyla türküsüyle dövmesine şahit olduk.
 
Yaren için!
 
İyi mi böyle?
 
Kim ne derse desin, Esra’nın amacı bal gibi de Yaren’i küçük düşürmek ve zor durumda bırakmaktı. Daha sonrasında yaptığı edebiyat da kendisini kurtaramaz. Yaren’i geçmişte pavyonda şarkı söylüyor oluşu ile “aşağılamak” istedi. “Nevizadeler’in foyasını ortaya çıkaracağım” düşüncesiyle açıklanamaz bence bu çünkü Esra bunu ilk defa yapmadı, daha önce de yumruk olayında Ferdi’yi zor durumda bırakmıştı ve bunu da gayet açık bir şekilde Ferdi’yi yaralamak, zor durumda bırakmak için yapmıştı. O zaman da aklı sıra Ceyhun’u koruyordu. Çok sert bir karakter Esra… Bazı insanlar vardır, çok katıdırlar ama sadece kendilerine zarar verirler. Esra öyle değil, başkalarına zarar veriyor. İçinde bir hırs biriktirip, bunu karşısındaki insanın en zayıf ve güç durumda kalacağı anda kullanıyor. Ve en önemlisi de Esra için “Belki kötü niyetli değildir,” kalıbını kullanamıyoruz. Seviyorsan çık karşısına ve “Ben seni seviyorum,” de Esra, çevrendeki insanlara da bu stresi yaşatmamış olursun hem. Olmaz mı? Gerçi ben Esra’nın yerinde olsam Ceyhun’a âşık olarak duygusal enerjimi ziyan etmezdim. Esra’nın kendisine âşık olma ihtimali üzerinde zerre kafa yormadığı gibi, öyle umursamaz bir tavır takındı ki… Esra için ne kadar kırıcı bir durum aslında.
 
Huzur insanın sevdiğinin yanında.
 
Bu güzelliği de buraya bırakalım mı?
 
Ah be…
 
-Ama göz rengi değişebiliyor. 
–Kime baktığınla alakalı.
 
Ferdi ve Derya için her şey öyle güzel gidiyordu ki bu bölüm… Birbirlerini geleceklerine koymuşlar, hayatlarını iki kişilik hayal etmeye başlamışlardı. “Evleri”nin hayalini kuruyorlardı, duvarların rengini, yaşayacakları yeri, geleceklerini düşünüyorlardı. Birlikte yaşayacakları geleceklerini… Derya nasıl ki Ferdi’nin omzunu evrenin en huzurlu yeri bellemişse, Ferdi de Derya’nın dizine başını koyduğunda tüm olumsuzlukları unutmuştu. Her şey güzeldi işte. Artık gri yoktu, ela vardı. Ta ki Derya, Ceyhun ile ilgili ev meselesini Ferdi’den saklayana kadar… Neden sakladı peki? Neden saklama ihtiyacı duydu? Pekâlâ, Ceyhun’un böyle bir şey planladığı için kendisini çağırdığını ve zor durumda kaldığını Ferdi’ye anlatabilirdi. Ferdi, sadece Ceyhun’a sinirlenirdi ve Derya ile birlikte bu olaydan kurtulmaya çabalardı. Hayal ettikleri gelecekte olduğu gibi “birlikte” yaparlardı ne yapacaklarsa. Şimdi çok mu iyi olacak? Ferdi, Derya’nın bunu kendisinden sakladığını öğrendiğinde ne düşünecek? Derya, “Kandemir Abi’ye söyleyelim,” diye tutturacağına Ferdi’ye karşı dürüst olsun önce… Zaten Ferdi’nin içinde bulunduğu durum çok ama çok zor, sevdiği kadını kendi elleriyle bir başka adamın yanına yolluyor her gün… Bir de o kadın kendisine karşı dürüst olmazsa neler hisseder? Kızdım Derya’ya, çok kızdım ama bu Ferdi’yle cilveleşirken çok sevimli olduğu gerçeğini değiştirmiyor tabii ki (SAHNEYİ HATIRLAYINCA YUMUŞADI).
 
Bu nasıl güzel bir karedir ya?
 
Bir alt dudişin peşinde perişan olduk!
 
Elleriniz hiç ayrılmasın, kurban olurum (YAREN TONLAMASIYLA).
 
Ferdi ve Derya’nın başından huzursuzluk eksik olmuyor da, Karlos ve Yaren farklı mı? Değil tabii ki… Bir Nevizade çifti olmanın başlıca kuralı, başından belanın ve huzursuzluğun eksik olmamasıdır. Karlos ve Yaren de geleceklerinin hayalini kuruyorlardı. “Evlenelim de, evimizin duvarı olmasa da olur,” diyorlardı. Birbirlerini yuvaları bilmişlerdi çünkü, birbirlerine sahip olduktan sonra başka hiçbir şeye ihtiyaçları yoktu. Ne kadar basit bir istek aslında değil mi? Seviyorsun, o da seni seviyor ve hayattan tek istediğin şey O’nunla birlikte olabilmek. O’nsuz hiçbir şey olarak yaşamışsın, O’nu bulunca her şey olmuşsun. Karnın acıkmıyor O olunca, üşümüyorsun, yaşamak o kadar da kötü gelmemeye başlıyor. Sadece O, başka hiçbir şey değil. Ama sana bunu bile çok görüyor hayat ve O’nu da elinden almaya kalkıyor. Çaresizsin, tek yapabildiğin olacakları beklemek ve izlemek. Dilerim Yaren, hiçbir Karlos’suz kalmaz. Ve hatta O’nu kaybetme korkusunu bile yaşamaz umarım.
 
Nasıl güzel adamlarsınız…
 
Aşkın yanında, yıllar yılı heybelerinde taşıdıkları o güzel dostluğa da hayran değil miyiz? Elinde fotoğrafları, hatırlamak istemediği anıları tutan Yaren… Annesini kaybettiği seneden kalma tek kare fotoğrafını avuçlarından bırakmayan Derya… Çocukluklarına dair tek kare fotoğrafları var Ferdi ve Karlos’un, o da kendilerine ait olmayan bir makineyle... Anıları bile emanet sanki, onu bile fazla görmüş kader denen meret. Anıları hep hüzün, hep ayrılık, hep kayıp… Ama en güzeli ne biliyor musunuz? Bir somun ekmeğin yanına, mutsuzluklarını katık edip paylaşabilmeleri… Ne diyorduk? Keşke herkes sizin kadar güzel kaybedebilse, keşke herkes sizin kadar güzel mutsuz olabilse… Güzel gülen insanları üzmemeyi hayat felsefesi edinmiş güzel adamlar…
 
 
 
 
 
Bu hafta da çok ama çok güzeldik.
 
Servet Abi fan kılabımız sonsuz sevgisiyle yola devam ediyor, seviyoruz efendim ve kendimizi durdurmak istemiyoruz. Kandemir’in yılmadan, usanmadan kızının peşinde olmasını seviyoruz. Maşuka’yı seviyoruz, Şehriban’ı seviyoruz, Fatma Abla'yı seviyoruz, Hayati’yi bile seviyoruz. Surlar’da yaşayan çocuklarımızı unuttuk mu? Onları da çok seviyoruz. İyi ki varsın be, Ulan İstanbul!
 
 
Son olarak; bir sahnede silah görünürse, o silah patlar ama nereye doğru patlar bilemiyoruz tabii ki. Aman, gereksiz kahramanlar yaratılmasın da (Yazar burada Ceyhun’dan bahsediyor).
 
Bu hafta da salon çizgimizden çıkmadık çok şükür.
 
Bu arada Ekranella olarak her dizinin hayranlarına özel bir alan oluşturmak istedik ve elbette ki Ulan İstanbul da var! Hafta boyunca Ulan İstanbul, FerDer ve KarYar dedikodusu yapmak isteyen herkesi bekleriz: https://twitter.com/ekranellaui
 
Not: Poster görseli için; https://twitter.com/noluyotv/status/526780622422151168
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR