Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Gültepe’nin sandık kutusu
Sezon: 1 Bölüm: 3

Gültepe’de çeken tek frekans.

Güvercin

Gülümser’in başının üstünden geçen kuşlardan Gülali’nin çatıda uçurduklarına; güvercin, Gültepe için kapının arasından sızan ışık. Halil’le hemen her görüşmeden sonra Gülümser’in hoplaya zıplaya arşınladığı yollar. Nurten’in Seyfi’yi yola getirme çabası, Gülali’nin Gülten’le kapı eşiği konuşmaları. Nazlı’nın dışa doğru fönlü saçları, mavi farı, komik çizmeleri, acayip desenli eteği, ve sırf bu yüzden Seyfi’yle birbirlerine düşme ihtimalleri. Suna’nın yüksek topuklularıyla bir sandalye kenarına ilişmesi, tanımadığı bir adamın yastığını düzeltmesi. Eşref’in “kendi çöplüğünde” onu sırtından bıçaklayan veledi bile ele vermemesi. Gülali’nin Murat’a hafif gururlu, hafif kaykık gülüşünü hediye etmesi. Seyfi’nin bile Orhan Baba’yı duyduğunda yüz kaslarının gevşemesi. Güvercin, “ölüyorum herhalde” dediğiniz anda aklınıza hayatınızın en mutlu anının gelmesi; sevdiğinizin gülümsemesi, annenizin yemeği. Güvercin, Basri’nin duvarda oynattığı gölge oyunu. Çocukluğu.

Müzik dersi

Müzik sözlülerini kim sever, hele kafanız bozuksa, hele “sen de bi üstüme gelme” modundaysanız. Bir kere müzik dersinde disiplin, not, sözlü diye bir şey olmaz. Hele bir mir gibi notlar hiç olmaz. O ders; dalgadır, nefes almadır, haftanın son günlerinin son dersidir. Cumanın müjecisidir. Beden gibi laubali değildir, resim gibi takım taklavatı da bol değildir, aktivitesi, kil taşı, kum torbası, kuru boyası eksiktir yani. Hem bir insana, “mandolilini neden unuttun?” diye kızabilir misiniz? Ya da “notanın kuyruğunu yanlış yapmışsın”? Ya da bir kelimeyi ezgisiyle uzatarak değil de hızlıca söylediği için.Müzik dersi, arkada bir şeyler “çalarken” sizin pencereden daldığınız hülyalardır. Ve sizden beklenen, ders zili çaldığında o rüyadan silkinip çocuk-gençliğinizin sonuna kadar hakkını vermenizdir. O yüzden Gülali’nin gözyaşları müzik dersinden başkasına sığamazdı. Edepsiz öğretmenin (morali besbelli bozuk olan çocuğu tahtaya kaldırmak edepsizliktir efendim, evet) takıntılı bu davranışına olan en iyi cevap elbette Gülali’nin bangır bangır üflediği flüttür. Seyfi’nin yumruğu, Fevzi’nin yırtılmış gömleği varsa Gülali’nin de sınıfa bir dakikalığına verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özürdilerizi var.


Meziyet, Meziyet olalı böyle meziyet görmedi.

Okul kapısı

İçinizi bayan bir sesle açılanları çoğunluktadır. Sabahın serinliğinde taze halinizle geçtiğinize de, günün yorgunluğunu yamuk kravatınızla damgaladığınıza da o kapı şahittir. Çeşitli türde matematik sınavları, müzik sözlüleri, Pazartesi sabahları, size takık hocalar, kompleksli müdürler ve kafi miktarda boy sırası, bayram kutlaması, İstiklal Marşı ve Andımız görmüştür. Sadece o kadar da değil; şimdiki can dostlarınızla birlikte geçmişsinizdir kim bilir hangi sade suya tirit konuyu yüz bininci kez konuşurken. Fevzi, Seyfi ve Gülali o kapı birlikte geçilir sandılar, fakat çocukluğun o yaşlara özgü acımasızlığıyla baş edemediler. İnsan bir hafta uzaklaştırmaya değil de Seyfi gibilerin ne çabuk gözden çıkarıldığına, Türkçe öğretmeni gibilerin de nasıl kolay “bizden değil” damgası yediğine üzülüyor.

Bunun Halil’i arayanından bulun bana.

Telefon

Turuncu olacak. En mutlu anınızda siz bardakları ovarken çalacak. Kurduğunuz pembe dünyayı kabusa uyanırmışcasına bitirecek bir anda. O zaman ev de fazla gelecek, sokaklar da. Kapıdaki kız çocuklarına göz kırpamayaksınız, içinizden gelmeyecek. Bir zamanlar çektirdiğiniz mutlu fotoğraflar tarih olacak, ranzaların altına sıkıştırılacak, yüzük bol gelmeye başlayacak, arkadaşınız yanınıza geldiğinde parmağınıza oturtacaksınız. O zamanlar sevdiğiniz adamın sizi yalnız bırakması, namusu sevdiklerinden üstün tuttuğunu anladığınızda daha çok içinize oturacak. İçten konuşmak içinizden gelmeyecek, içinizi dökmek, içinizin açılması. İçinizle ilgili hiçbir şey o telefonun ucundaki sesle ilgili olmayacak. Er ya da geç bir karar vereceksiniz, bunu siz de biliyorsunuz, ve o andan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Kırmızı minibüste yaşananlar sandıktan çıkacak.

Haftanın çiğdemi: Meziyet ah Meziyet. Sana ayrı bir yazı hazırlıyorum bekle. Kendinle dalaşıp yorulmalarını, aklındaki binbir soru işaretini, akşam başını yastığa koyduğunda içindeki hırsı, Eşref’e olan aşkını ve Suna’yı hiç affedememelerini. Umarım, taç yaprakların birer birer açılıp yalnızlık anların çoğaldıkça hastane odasında gösterdiğin renkler daha çok parlayacak.

Haftanın gevreği: Bir ömür gibi uzun süren okuldaki kavga sahnesi. Gülali’yi gösterirken yapılan yavaş çekimler, yoğun müzik kullanımı, abartılan yumruk efektleri.
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR