Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Çöz beni arapsaçı!
Sezon: 1 Bölüm: 8

Bir telefon hayatını değiştirebilir.

Bu hafta Taylan’ın Ceylan’a hediye ettiği şirin köpek Kaplan’ın maceralarını izleyeceğiz sandım bütün bölüm boyunca. Öyle ki köpeğin tuvalet muhabbeti, gezmesi, kaybolması dizinin 40 dakikalık bir bölümünü zaptetti neredeyse. Burada kimseye kızamıyor insan. Malum ‘yersiz uzun’luktan ötürü bir sinema filmi uzunluğundaki bölümü her hafta nasıl dolduracağını şaşırıyor olmalı senarist. Çocukların keyifle izlediğine şahit olduğum bu köpekcikli sahnelerde itiraf ediyorum ben de bazı diyaloglara çok güldüm. Hüsne’nin köpeği kimse gezdirmek istemeyince ‘Enik gene bağa galdı’ deyişine, Ceylan’a ‘İki dene çocuk böyüttüm eniğe mi dikkat edicim, densiz!’ diye atarlanmasına sesli güldüm. Binnur Kaya’ya gülüyorum ben. Zaten bu sahneleri izlenebilir kılan tek faktör de kendisiydi. Nereye kadar belkemiği vazifesi görür bilmiyorum.

Bölümde yüzümü güldüren sahnelerin birinin kahramanı da Mahir’di. Mahmut Dede’yle kendince dertleşmesi çok hoştu. Ferit Aktuğ çok iyi oyuncu. Elindeki imkanlarla yapabileceğinin en iyisini yapıyor bence. Ama bu Ali ve babası mevzuna bir çözüm bulunmalı acil. Mutlu Güney’e yazılan metin Bahattin’i kasaya çağırmaktan, telefonu haber vermekten öteye gitmiyor çoğu zaman. Mutlu Güney, Bahattin’in başına bela olabilecek kapasitede biri bence. Ha onun için ‘iyi insan’ rolü biçmişseniz tamam. Ama her an Bahattin’e bir kötülük yapacakmış hissi uyandırıyor insanda. Ve öyle de olsa hiç fena olmaz aslında. Adada mahsur kalma fikrinden daha parlak bence.

Roller küçük kaldıkça oyuncular kendini gösteremiyor diye düşünüyorum. Aynı şey Ali için de geçerli. Başta çok büyük bir sırra ortak edilen Ali şimdi bütün bölüm boyunca toplasan üç cümle ancak kuruyor. Bir de Ali’nin el kol kullanımı konusunda dikkatli olması lazım bence. Elini kolunu biraz abartılı kullanıyor. Cümlenin vurgusu, tonlamasıyla el kol hareketleri bağdaşmıyor. Bunlara dikkat edilirse ve dediğim gibi rolü de artırılırsa kendini daha iyi ifade edecektir diye düşünüyorum. Naçizane görüşüm bu yöndedir efem.

ARİFE’NİN HAYAL KIRIKLIĞI
Geçtiğimiz bölüm bolca gamzesini görebildiğimiz Arife kızımız bu hafta pek hüzünlüydü. Nasıl olmasın? Adam ona kalpli terlik verip, lambasını tamir edip ertesi gün de yüzüne bakmadı. Burada parantez açıp Mahir karakterinin ‘bir kıza istemeden ümit vermek’ konusunda çok hassas olduğuna dikkat çekmek istiyorum. Var mıdır bu devirde böyle ‘eyvah istemeden kalpli terlik verdim, ya yanlış anlar, üzülürse’ diye uykuları kaçan bir delikanlı..? Zor.. Nitekim korktuğu başına geldi Mahir’in. Arife onu –çok da haklı sebeplerle- yanlış anladı. Üzüldü, güveni sarsıldı belki de. Ama bu ikiliden önce biraz hüzünlü ardından keyifli, süper bir beraberlik çıkmasını bekliyorum ben. Çünkü Arife ve Mahir bir arada harika iş çıkarıyorlar. Bunu senaristler kaçırmaz diye tahmin ediyorum. Hasılı.. seviyorum Arife karakterini ben. Onu bize sevdiren asıl kahraman Gamze Karaduman’ı da kutluyorum. Ve senariste diyorum ki: Arife hep gülsün, çünkü eminim onun gamzesi için diziyi izleyen onlarca insan vardır.


Bir devir kapanırken

VE YADİGAR ÖZGÜR..
Boşanma ilamı Yadigar’ımıza ulaştı. Her ne kadar kocasından gönlü geçmiş olsa da yine de kendi deyimiyle bir devrin kapanmasına, emeklerine üzüldü Yadigar. Azıcık ağlayıp acısını yaşayacaktı ki Civan oğlan müsaade etmedi buna. Civan ne güzel bakıyor Yadigar’a değil mi? Böyle Yadigar’ın sırtı hiç yere gelmeyecek gibi, ne zaman sendelese arkasından tutacak gibi Civan. Güven veriyor. Gözlerinin ta içi gülüyor Yadigar’a bakarken. Umulur ki klasik Türk erkeği gibi ‘ne işim var çoluklu çocuklu kadınla’ deyip yolunu rotasını çıtırlara çevirsin. Alıştığımız bu bizim. Ama Civan, çocukluk emanetine sahip çıkmakta, ona yeniden gönül bağlamakta hiç çekinmiyor. Koca bir aferin ona.

Ama.. Bence bu sevginin biraz daha ağlancalık moda ihtiyacı var. Öyle kavuşmasınlar hemen. Engelleri olsun arada. Güzel türküler, şarkılar dinleyelim biz de fonda. Hani Canım Ailem’in Meliha ve Samim’i gibi. Ne yakışmıştı Zeki Müren’in ‘Sevgimizin, Aşkımızın Üstünden’ şarkısı onların bitmeyen aşkına.. Bu dizinin böyle sıcak sahnelere ihtiyacı var. Seyirci bir dizide kendini bulmak ister. Bir şarkıyla, bir türküyle olsun bunu hissetmek ister. Evet, Yadigar geçen haftalarda türküler söyledi ama bence doğru türküler değildi. Bir diziyi sadece oradaki şarkı, türkü için milyonlarca insan izliyor, olmadı tıklayıp o sahnesini seyrediyor internette. Bu vesileyle diziyle de arada bir bağ kurulmuş oluyor.


Hüsne ve planları...

HÜSNE’NİN PLANLARI ELİNDE PATLADI

Geçen hafta Arife’nin, Civan’ın evli olduğunu öğrendiği sahnede bitmişti dizi. Bu hafta  evlilik üzerinde çok durulmadı başlarda. Bence de sona saklanması iyi fikirdi. Zira ‘gizli evlilik’ her zaman tansiyonu ve merakı artıran bir konu olmuştur televizyonculukta. Hüsne, kardeşinin gizli marifetlerinden habersiz onu evli olduğu Yelda’yla yeniden baş göz etmeye kalktı. Evdeki dört kadın organize ekip gibi bunun için çalıştı. Başka işleri yok mu ki çok merak ediyorum doğrusu. Ne bileyim fasulye falan ayıklarken, yemek yaparken konuşsalar bu mevzuları daha inandırıcı olur bence. Çünkü Türk kadınları genelde el el üstünde oturup hinlik peşinde koşmaz. Eli de işler, dili de. Mesela hiç evlenmemiş Saliha halanın elinde dantel görsek süper olur.

Konumuza dönersek.. Hüsne’nin yine yersiz işgüzarlıklarla önce Yelda ve Civan’ı baş başa adaya gönderme, sonra da Civan’dan habersiz Yelda’yı isteme planları eline patladı. Küçük Yunus’un da heveslenmesinin ardından baş başa düşünülen ada seyahati toplu şölene dönüştü. Bir haşlanmış yumurta muhabbeti eksik diye içimden geçirirken senaristin beni şaşırtmamasına sevindim(!). Bir de bu insanlar giderken yanlarına resmen çuval dolusu yiyecek alıp sonra adada nasıl restaurantta yemek yediler hayret doğrusu. Bir de ada seyahati telaffuz edildiği anda insan anlıyor orada birilerinin mahsur kalacağını. Bizim senaristlerin tutunduğu daldır adada mahsur kalma olayı. Burada bir değişiklik, biz Yadigar ve Civan’ı beklerken Yelda da adada mahsur kaldı ve  seyirci bu şekilde şaşırtılmaya çalışıldı. O kadar.

YELDA’DAN BEKLENEN HAREKETLER

Ne demiştik geçen hafta? Bir kadın sevdiği adamı gözden çıkarmış bile olsa onun bir başkasına ‘erir gibi’ baktığını görünce daha da bırakmaz o adamın yakasını. Kıymetlenir adam. Kadın hırs yapar. Yelda da şaşırtmadı bizi. Civan’la anlaşmalı olarak yaptığı evliliği bitirmemeye karar verdi. ‘Benim olmuyorsa başkasının da olmasın’ mantığıyla boşanma kağıtlarını savurdu havaya gitti… Giderken de oturup tüm aileye hikayelerini anlatıp Civan’a koca bir kördüğüm bıraktı. Artık Civan’a destek olma sırası Yadigar’da. Her hafta ‘bence dizi bundan sonra başlıyor’ diyorum bir umutla. Ama bir türlü istediğim kıvamda bulamıyorum diziyi. Bıkmadan yine söyleyeyim o vakit: Bence dizi asıl bundan sonra başlıyor. Hadi azıcık ağlatın bizi, azıcık içimiz gitsin. Türk insanı böyle.. Kendini üzen şeyleri seviyor, elde değil. Sonra da kavuşsunlar diye ortalığı yıkıyor. Bir diziyi de sanırım bu imkânsızlıklar, sırlar ve yasaklar vazgeçilmez kılıyor.

Haftaya görüşmek dileğiyle..
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR