“Tüfekler elimizde, uzun ip belimizde; biz gideriz ormana, cadı vurmaya,” diyerekten Hank’in çocukluk yıllarına gittik Head adlı bu haftaki bölümümüzde. Babasının gazıyla cadı avına çıkarılan Hank, gerçekten bir cadı ile karşı karşıya geldiğinde ise onu vuramadı. Tutukluk yapan silahı değil, kendisiydi. Bunu fırsat bilen cadı, alevlerini kendisine yolladığında, devreye babası girdi ve ufak bir yanıkla kurtularak cadıyı öldürmeyi başardı. Açıkçası, yan karakterlerin de bu tarz geçmişe dönüşler eşliğinde altlarının doldurulmaya çalışılması, Hank için bile olsa hoşuma gidiyor. Çoğu seyircinin esamesini bile okumadığı bu karakterin, “junior”luk zamanlarındaki sahnelerle detaylandırılması güzel bir durum.
Geçen haftaki bölümün finalinde, Akademi kapısında ‘yılın kargosu’nu bulan Fiona ise kendisini Madam’ın kafasıyla birlikte Marie Laveau’nun kuaförüne atarak, Laveau’ya “Gel birlik olalım, türümüzü koruyalım,” çağrısında bulundu. Marie Laveau ise ‘cool’ tavırlarından vazgeçmeyerek bu teklifi kabul etmedi. Fiona-Marie Laveau’nun karşılıklı diyalogları, sezonun en iyi yazılmış diyaloglarından cidden; büyük keyif veriyor. Bu iki karakterin aynı karede olduğu anlar, sezonun kendi açımdan zirve anları oluyor. Konuşmaları sırasında ise Madam LaLaurie’nin “Zencilerle anlaşma yapma!” diye yırtınması ayrı bir komediydi. Zaten bu kez Marie Laveau, Madam’ın yakılma talimatını verdi Queenie’ye.
PİYANGODAN ÇIKAN ‘ŞİRKET’, MYRTLE’DAN ÇIKAN KATİL
Yabancı dizilerde moda olan ‘Şirket’olayı, AHS: Coven’a da uğramadan edememiş. Hank’in babası, cadılara kafayı takmakla kalmayıp kökleri 1826’ya uzanan ‘Delphi Trust’ adındaki bir şirket ile emellerini gerçekleştirmeye çalışıyormuş meğer. Babası, Hank’in ellerini kirletmesini değil, Akademi’de bulunup istihbarat toplamasını istedi. Daha önce Kaylee’yi öldürmesindeki savrukluğu ve dikkatsizliği nedeniyle onu fırçaladı. Aralarındaki konuşmada, gizemli kukuletanın altındaki kimliğin de ‘Şirket’ olduğunu öğrenmiş olduk. Hem bölüm başındaki sahnelerde, hem de Şirket’teki sahnelerde Hank’in aslında cadı avı taraklarında bezinin olmadığı, bunu daha çok babasının telkiniyle yaptığı daha bariz şekilde görüldü. Cordelia’yı gerçekten seven Hank’i ise aldı bir düşünce tabii.
Hank’in babası, ‘Şirket’’in başkanı, cadıların düşmanı
Akademi’deki Cordelia-Myrtle sahneleri ise çok etkileyici ve hoştu. İki karakterin ilişkisi, aralarındaki o güven duygusu o kadar hoş ki; Cordelia, Myrtle’ın hiç sahip olamadığı kızı gibiyken, Myrtle da Cordelia’nın hep sahip olmak istediği, şefkatli bir anne figürü gibi. Myrtle, gizemli kukuletalının kendisi olmadığına emin olması için Cordelia’ya yeteneğini kullanabileceğini söylediğinde, Cordelia’nın bunu kabul etmemesi pek şıktı. Konuşmaları sırasında, Cordelia’nın ilk kez Akademi’ye bırakıldığı sahneleri de gördük; amma velakin, gençliğini canlandıran oyuncu hiç olmamış maalesef. Halbuki Fiona’nın gençlik ve çocukluğunu canlandıran oyuncular ne kadar başarılı seçilmişti. Güzelim Sarah Paulson’a o kızı mı layık gördünüz ey cast yönetmenleri!
Bölümümüz, sezonun yine en akılda kalıcı sahnelerinden birine imza atmakla kalmayıp; beni de bir kez daha dumur etti. Konsey üyeleri Cecily ve Quentin’i Akademi’ye yemeğe çağıran Myrtle, kavun kaşığını dehşet verici bir emel için kullanarak Zoe, Queenie gibi kendini iyice aşan karakterlerimize katılmış oldu. Önce bu ikiliyi felç edip sonra da kavun kaşığıyla gözlerini oyan Myrtle, hem intikam almış oldu hem de “Beni öldürmeyen şey, güçlü kıldı” mesajını onlara ve bize vermiş oldu. Sonrasında ise Dexter’lığa soyunarak iki Konsey üyesinin cesetlerini parçalayıp asit vasıtasıyla yok etti. İkisinden aldığı farklı renklerdeki gözleri de Cordelia’ya naklederek, onu atıfta bulunduğu ‘Ankara Kedisi’ne benzetti. Tabii ‘Ankara Kedisi’ sözünü Myrtle’ın ağzından duyunca, ben de kendimi Umut Sarıkaya’nın o çok sevdiğim “Oha, İstanbul dedi lan!” karikatüründeki durumda buldum. Çok şükür, Cordelia’mız görme yetisine kavuşurken, ‘gönül gözü’ ise tekrar körelmiş oldu maalesef. Fiona ise Myrtle’la didişmeye devam etti ama arabulucu rolü üstlenen Cordelia sayesinde birbirleriyle uğraşmaktan vazgeçtiler. Aslında cadılarımız, yaşadıkları ve içinde bulundukları durumlar sayesinde tam da Fiona’nın istediği o gözü kara kıvama geldiler. Çoğu artık daha cesur adımlar atabilecek, türlerini korumak için sınırları zorlayacak kapasitede.
Myrtle’ın ‘Karanlık Yolcu’su
ALTI ÇİZİLİ MESAJLAR, İNCE AYARLAR
Zoe ile Madison’a gelince; kendilerini Luke için hastanede olan Nan’in yanına giderlerken bulduk. Tabii ki Luke’un anası Joan, yoğun bakımdaki Luke ile onu görmek için çırpınan Nan’in arasına kara çalı gibi girmişti. Nan, yeteneği sayesinde Luke’un ona dediklerini anasına söyleyince (söyledikleri, gerçekten Luke’la iletişim kurabildiğine kanıttı), üstüne üstlük Madison da Joan’a yine harika ayarlarından birini verince (şu “Bitch!” lafı, acayip yakışıyor sana Madison) Joan yumuşayarak Nan’e barış ve sevgi elini uzattı.
Madam LaLaurie’ye ise yakılmasından daha büyük ceza olacağını düşündüğüm bir cezayı uygun gördü Queenie. Ülkemizde de bir dönem yayınlanan, siyahilerin köleliğiyle ilgili olan Roots (Kökler) dizisini zorla Madam’a izletmek! Queenie’yi bu eğitici-öğretici, aynı zamanda Madam’ı öldürmekten beter edebilecek ceza için tebrik ediyoruz. Şu kafanı biraz da Akademi’de kullanaydın da, acele kendini Marie Laveau’nun kollarına atmayaydın Queenie diyorum kendisine.
Babasından şirkette fırçayı yiyen Hank’e ise bir fırça da Marie Laveau’dan geldi. Akademi işini savsakladığından dolayı, vudu bebeğine sapladığı iğnelerle onu dürtüp yerden yere vuran Laveau, geceye kadar Akademi katliamını yapmadığı takdirde, öbür dünyayı kendisinin boylayacağını söyledi.
Marie Laveau, Hank’i dürterken
Akabinde Hank, Cordelia’yla konuşmak, onu korumaya geldiğini söylemek için kendini Akademi’ye attı. Misty Day’e o sırada bitkiler üzerinde kullanılan büyüler öğreten Cordelia’ya sarıldığında ise “Ah, şimdi Cordelia’nın içgörü yeteneği olacaktı,” dedim ama Cordelia, zaten olayı kafasında bitirdiğinden Hank’e boşanacağını söyleyip, onu tekrar şutladı. Bu arada Misty Day’in kulübesine saldıran adamın da Hank olduğu, Misty Day’i gören Hank’in o geceyi hatırlaması ile kesinlik kazanmış oldu. Böylece bölümümüz, cevaplar konusunda eli bol davranarak beni ayrıca sevindirdi. Hank, Akademi’den ayrılacakken bu defa Fiona ile karşılaştı. Özellikle ‘dişi’ bir köpek alan Fiona, Hank’in erkekliğine öyle laflar etti ki, Hank o sırada kendi kafasına sıksa yeriydi. Dişi köpeklerin daha sadık ve koruyucu olacaklarını vurgulayarak Hank’i yerin dibine soktu. Nihayet karakterlerin birbirleriyle karşılaşmaları artmaya başladı. Fiona’nın köpeği, ilk başarısını gerçekleştirerek Kyle’ı buldu ama bulmaz olaydı. Kyle dan dakika bir gol bir! Köpeği seveyim derken boynunu kırdı. Köpek sizlere ömür…
Gün geçmiyor ki hikayemizde bir karakterin geçmişteki kirli sırları açığa çıkmasın. Bu kez Luke’un anasının ne işler karıştırdığını öğrendik. Luke, Tanrı’yla konuştuğunu (ne kolaymış yahu bu arada!) ve babasının aslında anafilaktik şokla ölmediğini Nan’e söyleyince, Nan de bunları Joan’a aktardı. Meğer Joan’ın yetenekleri(!) lavmanla sınırlı kalmıyormuş. Usta suikastçılara taş çıkartacak bir plan yapmış. Kocasının arılara alerjisi olduğunu bilen Joan, onun kendisini aldattığını ve kendisinden ayrılmak istediğini öğrenince akıllıca bir komplo kurup, arabasının içine yerleştirdiği arılara onu öldürtmüş. Tabii gerçekler su yüzüne çıkınca Joan, Nan’e karşı olan sevgi pıtırcıklığından, tekrar “karanlık tarafa” dönüş yaptı ve onu kovdu. Bu arada Luke’un Nan’in yanında bir hayalet gibi durup ona gerçekleri anlattığı sahneler güzel düşünülmüş. Nan’in de yeteneğini tekrar kullanmasına sevindim.
Akademi’nin yolunu tutan üç cadı, yeni bir sürprizle karşılaştı. Fiona oturmuş, Kyle’la kart oynuyor! Halleri çok iyiydi gerçekten. Kyle’a ayar çektiğini söyleyen Fiona, onu bekçi köpeği gibi kullanacağını belirtti. Ayarı sınırlı sayıda çekmiş zaten. Vay arkadaş, sezon bitecek; Kyle, kendine bir türlü tam anlamıyla gelemedi. Muhtemelen hikayedeki işlevi son birkaç bölüme saklanıyor ama bu sezon kendisinin iyi olarak kullanılamayışı yazık oldu.
“Okey oynayacaktık da, adam yoktu!”
KATLİAM ZAMANI
Laveau’nun mekanında, TV karşısındaki Madam LaLaurie’nin kafasına dönersek; kendisi gözlerini kapamış ve dizinin hiçbir sahnesini izlememiş . “Sen misin gözlerini kapatan; sıkıysa kulaklarını da kapat,” diyen Queenie, bu kez siyahilerin söylediği özgürlükle ilgili şarkıları, eziyet görüntüleri eşliğinde dinletmeye başladı. Sonrasında ise güzellik salonu, katliam salonuna döndü adeta. Sürpriz şekilde içeri dalan Hank, birkaç çalışanı öldürüp Queenie’yi yaraladıktan sonra Marie Laveau’yu öldürmeye gitti. Karşı karşıya geldiklerinde ise Laveau’nun ışınlanma yeteneği olduğunu öğrendik. Zaten bu sayede ilk başta kurşun sadece kolunu vurdu. Tam ölüm vuruşu geliyordu ki, yaralı Queenie yeteneğini müthiş şekilde kullanıp kendini yerde bulduğu bir silahla ağzının içinden vurarak Hank’in de kafasını uçurmuş oldu. Bu yetenek gerçekten çok hoşuma gidiyor. Senaryo içinde de az buz işe yaramadı zaten. Queenie’nin durumu ise muallakta. Kendisini kaybetmiş olabiliriz yaralarından ötürü. Katliam sahnelerinde Madam LaLaurie’ye dinletilen müziğin de arka fonda çalması pek anlamlıydı. Katliamın sonunda ise güzellik salonundaki durumun ‘kırmızı filtre’ ile gösterilmesi harika düşünülmüş. Hank’i her ne kadar umursamasak da, Akademi’ye yamuk yapmaması ile son dakikada hanesine ufak bir artı yazdırdı. Hank’in babası da, onun öldüğü resimlere bakakaldı. Zehirli annelerden sonra, oğlunu mahveden zehirli baba…
“Baskın basanındır” diyerekten Laveau’nun mekanını basan Hank
Son sahnelere de üçlü sürprizle geçiş yaptık. Madam LaLaurie, dinlediği şarkı ve siyahilere yapılan eziyetler eşliğinde ciddi ciddi duygulanıp ağlamaya başladı. İşin kötüsü, Queenie ölürse bunu göremeden yitip gidecek! Bencilliğini tekrar sonuna kadar gösteren Joan, sırrı açığa çıkmasın diye Luke’u yastıkla boğdu. Bu kez kalıcı olarak gitti herhalde Luke. Son olarak ise Marie Laveau, kendini süt dökmüş kedi gibi Akademi’ye attı. Kendisini Fiona, “İşte böyle gelirsin kucağıma!” gülümsemesiyle karşılayıp içeri aldı. İşte şimdi ne olacağını merak ediyorum. İki müthiş karakter aynı çatı altında. “Düşmanımın düşmanı dostumdur” diyerek Şirket’e karşı birleşecekler mi? Sonuçta Laveau’nun planı kendi başında patladı. Müthiş ittifaklar eşliğinde, müthiş savaşlar izleyecek miyiz? Bu arada bir ‘Baltacı’ vardı; o ne oldu o? Bizim cadıları öldürecek derken, yardım etmesin? Kukuleta ve Misty Day’in kulübe baskını soruları, cevaplarını bulmuşken “Sıradaki ‘Supreme’ kim?” sorusu tam olarak netlik kazanmadı. Bakalım asıl bu bölümden sonra dengeler ne yönde değişecek? Dahası, cadılarımızın güçleri ve “daha gözü kara halleri” Şirket’i durdurmaya yetecek mi? Değişen dengeler eşliğinde, yolculuklarına tanık olmaya devam!