Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Cadılar Bayramı hiç bu kadar olaylı geçmemişti
Sezon: 3 Bölüm: 5

Dehşete davetiye çıkaran bir teste hoşgeldiniz!

 
Burn, Witch. Burn! adını taşıyan bölüm, yine Madam LaLaurie’nin geçmişteki zalim günlerine dönüş yaparak perdeyi 1833 yılının Cadılar Bayramı kutlamalarında açtı. Madam LaLaurie, öncelikle kızlarından Borquita’yı yamamaya çalıştığı valinin oğlunu bir nevi ‘korku testi’nden geçirmek istedi. Önceliklerinin ve bencilliğinin ne kadar keskin çerçevede olduğuna dair iyi bir örnekti bu durum. Koskoca valinin oğlunu bile sınamaya çalışıyor hanımefendi. Hem de öyle böyle değil, akla hayale gelmeyecek bir testle! Dizinin rahatsız ediciliğinin (aslında normalde olumsuz olması beklenen bu özellik, mevzu bahis American Horror Story olduğunda gayet olumlu bir özellik) önemli örneklerinden biriydi. ‘Korku Odası’ olarak tabir ettiği bir odada, bazı kapların içinde ne olduğunu valinin oğlundan tahmin etmesini istedi. Adamcağızın tahminleriyle, kapların içindekiler arasındaki farkın derecesi, Madam LaLaurie’nin aşırı ırkçılığının ve caniliğinin derecesine eşdeğer nitelikteydi. Dizinin bu sezon değindiği ‘ırkçılık’ teması sert bir üslupla aktarılırken, kesinlikle seyirci üzerinde etkili olmayı biliyor. Odadaki bu sahne de sezonun şu ana kadarki en akılda kalıcı sahnelerinden birisi olacaktır muhtemelen. 

Adamcağızın korkudan dehşete düşüp kaçmasından sonra ise kızlar bir araya gelip annelerini öldürmeye karar verdiler. Lakin, gece uyurlarken yataklarından alınıp LaLaurie’nin siyahi kölelerini tuttuğu gizli işkence bodrumunda kendilerini bulmaları uzun sürmedi. LaLaurie’nin planı öğrenmesi ve öz kızlarına bile ne denli acımasız olduğunu kanıtlar nitelikteki  “Uslu durursanız, bir yıl sonra buradan çıkabilirsiniz,” sözleri ile 1833 yılından günümüze döndük. Dizinin yapımcısı, yazarı ve yönetmenlerinden Ryan Murphy, ‘Madam Delphine LaLaurie’ karakteri için, Kathy Bates’in Misery filminde canlandırdığı ve sayesinde Oscar aldığı Annie Wilkes karakterinden beş kat daha kötü bir karakter olacağını söylemişti. Bu konuda hiç de haksız sayılmaz; çünkü saplantılı, psikopat Annie Wilkes karakteri bile Madam LaLaurie’nin yanında sütten çıkmış ak kaşık kalır. Zaten karakterin gerçekte yaşamış biri olması dehşet seviyesini ikiye katlıyor.

Zombiler hazırola geçmek üzere.

GÜNÜMÜZ
Kullanılan flashbacklere dönersek, her zamanki ustalıkla bir yere bağlanacaklardı elbette. Geçen haftaki bölümde, Marie Laveau’nun vudu güçlerini kullanarak dirilttiği ölüler arasında LaLaurie’nin kızları da vardı hatırlarsak. Son sahneyse, mezarlarından çıkan ‘yürüyen ölülerin’, Akademi’nin önünde saldırıya hazır ve nazır şekilde beklemesiyle, seyircinin de bu bölüm için bir nevi The Walking Dead sahneleri beklemesiyle zirvede son bulmuştu.

Sahne, akademidekilerin Zoe’nin talimatlarıyla camı çerçeveyi kapatma çabası ve yeni komşunun oğlu dindar Luke’un, bahçedeki zombileri Cadılar Bayramı kostümlü şakacılar sanıp dışarıya koşturmasıyla devam etti. Buradaki zombi makyajları The Walking Dead’dekiler kadar iyi olmasa da fena değildi diyebiliriz. Marie Laveau’nun  saldırı komutuyla işin iç yüzü anlaşıldığında ise Luke sırtına baltayı yiyip yaralandı ve Nan hiç düşünmeden yardımına koştu. Bu arada her ne kadar toprağa gömülü olmasa da, Madison’ın da dirileceğini düşünmüştüm; o yüzden dirilmemesi ufak çaplı bir sürpriz oldu benim açımdan. Dizinin klişelere meydan okumasına en güzel örneklerden birini de bu sezonki Nan-Luke ilişkisinde görüyoruz. Normalde yakışıklı oğlanlar sürekli güzel kızlarla olurlarken, Luke’un seksi ve güzel Madison’ı görmezden gelip Nan’den hoşlanması, dizinin farklı olma yönüne dair önemli bir detay. Zaten dikkat edilirse, yazarların Nan’i yer yer seksi pozlara sokma girişimi de fark edilebilir.
 
Luke, “Cadılar Bayramı” şakası sandığı bir kabusa dahil olmadan önce…

Nan ve Luke arabada sıkıştıklarında ise yardımlarına Zoe yetişiyor ve  bir anlamda karakterinin daha da geliştiğine, bir nevi liderliğe büründüğüne şahit oluyoruz. Bunun ilk aşamalarını, Kyle’ın arkadaşını hastanede öldürmekle gerçekleştirmişti hatırlarsak. Zombilerin Zoe’yi kovalamaları sırasında, Zoe’nin elektrikli testere bulup onları biçmesi ise teen slasher’lara  (özellikle Texas Chainsaw’a) gönderilen çok şık bir selamdı. Zombiler ve elektrikli testere! Güzel kombinasyon. Son zombiye geldiğinde ise testerenin şarjı bitti ve bu anda Zoe’nin, yaptığı bir büyüyle (ki nasıl olduğunu kendi de bilmiyor) zombiyi püskürtmesi ise yeni ‘Supreme’in o olabileceğine dair en kuvvetli kanıt olarak seyirciye sunuldu. Bu durum Marie Laveau’yu da durdurup şaşırttı tabii. Evin içindeki saldırı anlarında LaLaurie’nin artık bir zombi olan kızıyla konuşması, Queenie’yi kurtarması sonunda da ona sarılarak ağlaması ise hoş anlardı.
 

Yeni bir 'Leatherface' doğuyor! Yeni 'Supreme' Zoe mi?
 
Fiona-Cordelia cephesine geçersek; geçen hafta bardalarken Cordelia’nın yüzüne siyah kukuletalı biri asit fırlatmıştı. Bu bölümde ikisini hastanede görürken Cordelia’nın görme yetisini kaybettiğine tanık olduk. Fiona da haliyle yeni bir çöküş yaşadı. Bu sezonki önemli noktalardan bir tanesi de, bu sorunlu anne-kız ilişkisinin mercek altına alınması. Fiona, Cordelia’ya iyi bir anne olamamasının yüküyle, hatalarını telafi etmek istiyor ama kızının ona olan öfkesi ise pek geçip gitmiş değil. Jessica Lange, her zamanki muhteşem oyunculuğuyla karakterin yaşadığı çöküşleri, hüznü, öfkeyi ve kendiyle olan sorunlarını enfes bir şekilde yansıtıyor. Kızıyla tam da arayı düzeltme fırsatı bulduğunu düşünürken, Cordelia’nın görme yetisini kaybetmesi ile bir darbe daha aldı. Bunun üstüne gizlice hastanedeki ilaç odasına girip ilaçlar içiyor. Koridorda bitik bir şekilde yürürken ise Cordelia’nın yüzüne asit fırlatan figürü gördük ama ilaçların etkisiyle mi yoksa gerçekten mi Fiona’nın bu kişiyi gördüğüne pek emin olamıyoruz.

Hastanede bebeğini yeni kaybeden bir kadınla aralarında geçen diyaloglara gelince, bölümün en hüzünlü kısımları olduğuna şüphe yok. ‘Anne’lik makamının kutsallığının Fiona için bile ne ifade ettiğini görürken, kadının ölen bebeğini hayata döndürererk odadan ayrılması; hatalarını telafi etme, pişmanlıklarının kefaretini ödeme çabalarından biriydi. Demek ‘Supreme’lerde de diriltme gücü olabiliyor. Belki de ‘Seven Wonders’ denilen sınav seremonisi, bu gücün kanıtlanmasını da gerektiriyordur. Hank’in Cordelia’nın elini tuttuğu anda,  öldürdüğü kadınla olan cinsel münasebetini Cordelia’nın görüp aniden uyanması ise hastanede son gördüğümüz sahnelerdi. Bu durumda Cordelia’nın bu yeteneğinin önceden mi var olduğu, yoksa yeni kazandığı bir yetenek mi olduğu şu an için belirsiz.


Marjinal Konseyimiz back!
 
KONSEY GERİ DÖNÜYOR
Tekrar akademiye döndüğümüzde ise zombi cesetleri bahçede yakılırken Konsey tekrar ortaya çıktı. Yaşanan tüm olaylardan sonra Fiona’nın ‘Supreme’lik görevini bırakması ve kendilerinin yeni ‘Supreme’ belirlenene kadar görevi devralmaları gerektiğini belirttiler. Fiona’nın önceki bölümlerde ‘Yüce’lik makamı için ne kadar ileri gidebileceğini gördükten sonra bunu kabul etmeyeceğini tahmin etmek hiç de zor değildi tabii. Kendisi sürpriz bir şekilde tüm olayların suçunu Konsey’in üyelerinden olan ve  aralarında maziden bu yana süregelen bir  husumetin olduğu Myrtle’a attı. Onun, Madison’ın katili ve Cordelia’nın yüzüne asit atan kişi olduğunu söyledi. Bunları anlatırken gösterilen sahnelerde Cordelia ve Spalding, bir otelde Myrtle’ın sahte isimle kaldığı odasında, üstüne düşmanlıkla pentagram çizilmiş Fiona fotoğrafları buluyorlar. Fiona’ya göre  Myrtle, Madison öldüğü vakitlerde kasabada olan bu otelde sahte isimle kalmış. Ayrıca hızlı seyreden sahnelerin devamında, hastane koridorunda yürüyen Fiona, kukuletalı figürün yüzünü son anda asansör aynasından Myrtle olarak görüyor. Kendisi Konsey’e, üstüne pentagram çizilmiş nefret fotoğraflarını kanıt olarak sundu ve Myrtle’ın eldivenini çekip çıkardığında da elinde asit izleri gördük. Konsey, Myrtle’ın suçlu olduğuna ve yakılması gerektiğine hüküm verirken, Myrtle bunu kabul etmeyip Fiona’nın durdurulması gerektiğini ısrarla belirtti.

Sonrasında ise Myrtle’ın açık ve ıssız görünümlü bir alanda yakılma seremonisini izledik. Bu yakılma sahnesindeki alev efektlerinin ise diziye yakışmayacak kadar basit ve gerçekçilikten uzak olduğunu belirtmek gerek. Asıl sürprizi ise olaydan sonra Queenie ile Fiona’nın arasında geçen konuşmalarda yaşadık. Meğer Myrtle’ın elindeki asit izlerini, odanın dışında bulunan ve vudu bebeği gücü olan Queenie, o anda kendi elini aside sokarak yapmış. Fiona’nın ne kadar tehlikeli, akıllı, güçlü, sinsi ve sağlam bir porte çizdiğini kanıtlayan bir durum daha… American Horror Story: Coven, her zamanki gibi anlık ve uzun vadeli virajları, sürprizleriyle ilgi ve merakı her an ayakta tutmaya devam ediyor.Bunun yanısıra karakterlerin güçlerinin senaryo akışındaki kilit noktalara çok güzel bağlanması da ayrı bir başarı. Bu güçlerin, sadece seyirciye gösteriş yapmakla sınırlı tutulmayıp, senaryo akışına ustaca dahil edilmesi de takdire şayan noktalardan.
Queenie, Myrtle’ın yakılmasından ötürü suçluluk duysa da, Fiona durumu onu pohpohlayıp tatlı dille manipüle ederek kurtarıyor. Ayrıca ona eğitim verebileceğini ve belki de yeni Supreme’in o olacağını eklemekten de geri kalmıyor. Buradaki ırkçılık eksenindeki enteresan vurgulardan biri de, Fiona’nın ‘ilk siyahi Supreme’in o olabileceğinin altını çizmesiydi. Obama’dan sonraki ‘cesur yeni dünya’ kapsamında Fiona, Yüce’lik makamı vaadini bir siyahiye vererek iyi bir nokta yakalıyor. Fiona’nın geçen bölümlerde tanık olduğumuz, ırkçılığa karşı olan kati duruşunun da karakterinin ilginç özelliklerinden birisi olduğunu söylemeliyim.

Myrtle’ın yakılacağı alana giden yolda marş marş…

Finalden önceki sekansta ise Spalding’i, oyuncak bebek odasını Madison’ın cesedinin kokusundan temizlemeye çabalarken izliyoruz. Bu arada da istemeden cesedin kolunu kırıyor. Şahsen, Madison’ın olayının hala bitmediğine dair sunulan bu kanıtlar, karakterin ilerideki bölümlerde ne tür bir dönüş yapacağına dair seyirciyi meraklandırır nitelikte. Bu sezon ölen karakterlerin pek de ölü olarak kalmadığını gördükten sonra (buna bir örnek de alttaki paragrafta geliyor zaten), Madison’dan da bir geri dönüş beklemek pek de hayalcilik olmaz. Son sahnede ise perdeyi Misty Day’in, Myrtle’ın yakılan cesedini bulup onu hayata döndürmesiyle kapatıyoruz. Dizide bu gidişle her ölen geri gelecek; o yüzden kesin öldüler gözüyle bakmamak gerek hiçbir karaktere. Hele ki bu sezon, ‘cadıları’ konu ediniyorsa.
 

Herkes yerini alır, Myrtle da kazığa yol alır.

Sonuç olarak Kyle’ı hiç göremediğimiz ve neler yaptığını merak ettiren; yine dopdolu bir bölümle bu haftayı da bitiriyoruz American Horror Story: Coven’da. Gelecek bölümler için büyük olayların planlandığını, işlerin daha da karışacağını ve çıtanın daha da yükseleceğini müjdeleyen bölümlerden biriydi Burn, Witch Burn.
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR