Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Bu savaşın galibi yok, yaralısı çok!
Sezon: 2 Bölüm: 22

Allah yüzünden önce bahtını güzel yapacak diye boşuna demiyorlar.

Geçen bölüm yeni bir dörtlünün doğuşuna şahit olmuştuk, doktoru da Hüseyin’in öldürdüğünden neredeyse emindik. Dörtlü konusu şu an muallâkta olsa da Tayyar ve Hüseyin konuşmasından ortaya çıkanlar doktorun gidişi konusundaki ‘Allah’ın İşini’ aydınlatmış oldu. Pelin ve Arda ise bıraktığımız yerdeydi; yani asansörde. Asansörden çıkışları ise Pelin’in fenalık geçirmesi ile oldu, sonrasında gelen migren masajı ise bir çiftin gerçek anlamda doğuşuna tanık olduğumuz andı, dedi dersiniz. Unutmadan, bizim kızlarla yaptığımız konuşmadan ortaya çıkan sonuç Metin’e küpenin çok yakıştığı yönündeydi. Komiser Ömer’in Elif ve Nilüfer’i eve bırakırken Elif’e attığı bakıştan etkilenmemem mümkün değildi, olduğum yerde kıkırdadım.

Ben Ömer ne güzel baktı diye hülyalara dalmışken doktorun zehirlenmesinin biletinin Pelin’e kesilebilecek olması durumunu hayretlerle izledim. Sami Amir köstebek var dedikçe Hüseyin bağırıp çağırdı. Mesela bu bir Amerikan dizisi olsa bu kadar bağırtıya biri, özellikle beden dili bilen bir polis elli kere Hüseyin’den şüphelenmişti ya neyse. Kısaca Hüseyin'in bu acayip ve şüpheli hareketleri kimsenin bilhassa en dikkatli Ömer'in dikkatini çekmiyor. Ömer abisi olduğu için konduramıyor diyorum yoksa orada çok fazla hava alan boşluk var. Sami Amir dedi ya "Umarım canın yanmaz!" diye, Ömer de "Benim canlarım benim canımı yakmaz!" dedi. Ömer'in canının yandığı anı hiçbirimiz görmek istemiyoruz ama bu hikâyede ilk canı yanan bence Sami olacak, fiziki anlamda. Duygusal anlamda en büyük darbe Ömer'e, o ayrı. Bu arada bir soru, Arda'da sizce bir haller var mı? (Bence var, olayları ilk o çözecek.)


Bu kızlara papatya çayının yanı sıra bir de nazar otu lazım. Başları dertten kurtulmuyor malum!

Papatya çayı bebeklerin uyuması içinde faydalıdır, bunu biliyor muydunuz? Uyuyamayan herkes için bir bardak papatya ya da melisa çayını tavsiye ederim, gerçekten kokusu da rahatlatır. Elif ve Nilüfer'in arasının iyi olması beni mutlu ediyor çünkü ben ikisini kardeş olarak çok yakıştırıyorum. İlla sevgili rolündekileri yakıştıracak değiliz ya canım? Kötülerde de Tayyar ve Hüseyin'in dehşet bir uyumu var, ikisinin bipli konuşmalarının hastasıyım. Düşünün gerçek manada migrenimin tuttuğu şu anlarda beni güldürmeyi başardılar. Metin'in "Güzel karım," ile başlayan cümleleri ise onun kötümtrak bir adam olduğunu bana her defasında unutturuyor, bu da benim ufak şapşikliğim olsun.

Elif Kız bilekliğini hediye aldı, üzerinde aşk yeminlerinin edildiği 15 Ekim tarihi ve Roma'nın bilgileri yazıyordu. Bu bileklik fikri o kadar şahane ki kısa zamanda her yerde bu mantıkta şeyler göreceğiz, bunu bir yere yazın bence. Hatta aranızda bu işi yapan varsa yarından itibaren yazsın vitrin camına "Ömer'in Elif'e hediye ettiği bileklikten gelmiştir!" Sakın yeni bir fikir sanmayın, hayır değil. Ancak yeniden meşhur olması fazlasıyla olası, genç aşıklar ve aşkı hep genç kalanlar için iyi bir jest yani. Bu arada o güzel sarılma sahnelerini, aşk dolu sözleri de kaçırmadım elbette, her bölüm ikisi daha tatlı ve daha yakın oluyorlar. Bu arada canlı yorum yaptığım sevgili arkadaşım Ezgi Güneyli (kendisi sitemiz yazarı ve sıkı bir NilMet fanı) bilekliği pek beğenmedi.


Kimi eller birleşirse kader bile ayıramazmış onları.

Ömer operasyon sabah yedi'de demişti diye hatırlıyorum ancak o ışıl ışık ortamda sabah nasıl yedi onu bir çözemedim. Merak ettiğim bakalım Roma'daki operasyon gibi mantara bağlayacak mı sahneler, umarım bu sefer daha dolu bir şey olur. Nilüfer'in valizini takside unutması ve planın bir kısmının içine edilmesi ile macera başladı. Metin'in salak olmadığını ve Tayyar'a yakalanacağını hepimiz biliyorduk, o yüzden bu senaryo beni ve eminim birçok izleyiciyi hiç şaşırtmadı. Olan o güzelim çiçeklere oldu, Nilüfer ve Metin kavuşması bekleyen sevenlerine oldu. Ayrıca Pelin'in dediği gibi hangi kadın bavulu, bohçası olmadan kaçar, çocuk anladı tabii ki. Arda'nın Hüseyin'e bakışını yakaladınız mı? Ben yakaladım, bir iş var orada; ailemizin zekisi ve öngörülüsü bence Arda. Arabanın içindeki Pelin'in de saç baş o hafif göz makyajı bence pek güzeldi, kızımıza nazar değmesin. Ama yeter artık bu çocuğa ettiğin Pelo, lütfen artık bir he de be!


Siyah bu adama çok yakışıyor, aksini söyleyen?

Metin'in Tayyar'ı "Sen benim babamsın!" diye tuş etmesi kaç puan? Yani evet Tayyar'ın bir şey yapacağı kesin de bu çıkışı bence beklemiyordu. Gerçi Metin'in dediği gibi yırtındı, bağırdı Tayyar ancak o beklediği korkuyu göremedi bir gecelik zevki olan oğlunun gözlerinde, göremedikçe daha da çok delirdi. Bu arada bol bol Mert'in dedikodusu yapıldı. Ve en vurucu soruyu Metin sordu "Sen hiç sevilmedin değil mi? Babamdır dedim, bir güzel lafını bekledim. Sen hiçbir şey demedin. Her şeyin sorumlusu sensin!" Bu sahne yarım saatten fazla bile sürse ben ikisinin hesaplaşmasını izlerdim, aradaki tansiyonu epey beğendim. Yönetmenin, yazanın, oynayanın, ışıkçının ellerine sağlık.


En stresli anda müzik açan annem gibisin Aslı!

Fantoma çetesi Denizer kardeşlere karşı muhabbetini ilk başta çok eğlenceli karşılamadım. Malum Metin-Tayyar gerginliği beni çok fena yapmıştı. Gerçi Ömer'in liseliler gibi Elif'e yazıldığı an ve neşeli müzikle ben de biraz havaya girdim. Sahnenin uzamasıyla bu coşkumu kaybetmeye başladım, Ömer ve Elif'se mevzu, daha iyi aşk sahneleri de yazılabilirdi. Nilüfer ve Metin aşkına gönderme yapmak için de bir sürü farklı bahane bulunabilirdi. Kısacası uygulaması vasat, fikri de zaman doldurma üzerine olan bu sekansı ben beğenmedim, beğenemedim. Yeniden Metin'in yanına döndüğümde ise aradığım tansiyon benimleydi, Mert de bu sefer kafesin dışında olsa da çemberin içindeydi. "İşte böyle kardeşim, sen hayatın kremasını yalarken, bize hep acı tarafları düştü! Ben karanlık prensim, ben senin abinim!" Gerçekleri öğrenen Mert'in yerinde olmak ister miydiniz? Ben olsam deli çıkardım; özellikle aynı kadını sevdiğimizi öğrendikten sonra. Nilüfer meselesi Mert'in asıl yıkıldığı yer oldu, ifadesinde görmediniz mi? Ali Yörenç beklediğimin üzerinde oynadı, Saygın Soysal şahaneydi zaten, söylemeden geçemeyeceğim.

Ömer-Nilüfer konuşması Metin-Mert konuşmasının altında kaldı. Takdir ediyorum ki daha duygusal olması lazımdı filandı falandı ama yine de oyuncuların duygu durumu bence beklenenin altındaydı. Lisedeki "Ağlama Merveeee!" hatıralarımın canlanmasına sebep oldu. (Konuşmanın ikinci yarısı biraz daha iyiydi, en azından Ömer'in aklında bir şeyler canlandı. Sarılma da bonusu oldu.) Aslı ne zaman devreye girdi o zaman hatırladım Ömer'in ne kadar mühim bir insan olduğunu ve Elif'le gerçekten iyi bir ikili olduklarını. Çok değer verdiğim, fikirlerini beğendiğim iki-üç arkadaşımın aksine ben Elif-Ömer çiftini seviyorum. Şunu da belirtmem lazım ki bu bölüm zaten Tayyar-Metin-Mert bölümü aslında.


Vicdan dediğin şey ruha vurulan prangadan başka bir şey değildir.

Tayyar'ın vicdanı olmasa da Mert'in Nilüfer'e olan aşkına rağmen bir vicdanı ya da duygu kırıntısı varmış. Dolaylı yoldan Metin'in kurtulmasına da yardımı dokunmuş oldu. Bağırıp çağıran Mert'e "O eli indir!" hareketi yapan Tayyar gerçekleri öğrenince dut ağacı gibi yerine çakılıp kaldı. Ben de Metin'in kaçış planını görünce çakılıp kaldım. Tayyar'ın meydan okumalarını yemeyen Mert'in de isteği kesindi, DNA testi. Metin'i bulursanız yaptırırsınız. Acaba onlar bulamadan Ömer bulur mu Metin'i? (Buldu valla.) Bütün bunları düşünürken ben, uyuyakalan Hüseyin'e karma öyle bir oyun oynadı ki dilimi ısırdım. Yengemiz bipbip öten telsizi aldı çamaşırlığa koydu, Tayyar ve Hüseyin'e 90'dan golü attı. Mert ise aynı golün bir benzerini her şeyi bildiğini anlatarak Nilüfer'e attı. Golü yiyen Nilüfer bunun şaşkınlığını Elif ve Pelin'le paylaştı. İşte o an herkesin Metin'e empati duyduğu andı. Bütün bu aksiyonun içinde Ömer ve Elif aşklarını yine yeşillendirdiler telefon konuşmasında bile olsa, yerim ben onları!

O ne güzel şal bağlamak öyle Elif Denizer!

Ömer’in bin bir çaba ile Metin’i bulup etlerin yani soğuk hava deposunun arasında çıkarması ile hikâyede yeni bir dönem başladığını düşünüyorum. On üçüncü bölümde Hüseyin’in katil çıkması ile aynı durum olmuştu. Elbette sadece bu değil, bir sürü kırılma oldu.

1-Mert her şeyi öğrendi. Nilüfer-Mert-Metin arası şimdi daha keskin bıçak.

2-Tayyar artık dar bir kapanda. Metin’i muhtemelen polislerin elinden kaçırtacak ama Hüseyin’in buna gücü yeter mi?

3-Hüseyin beklemediği yerden yediği gol ile ters köşe oldu. İşi zor.

4- Elif ve Ömer daha da yakınlaştı. Pelin ve Arda hala yerinde sayıyor.

Hala beklediğim ama olmayan kırılma ise Aslı’nın bebeğinin başına gelenleri öğrenmemesi. İster misiniz aslında zaten biliyor olsun da, bilmiyor rolü yapsın? Ha unutmadan Bahar’ı diziden gönderdiyseniz de bir bahane, bir haber borçlusunuz bize sevgili senaristlerimiz. Levent’in de sevimli hayalet Casper gibi bir görünüp bir kaybolması da komik olmaya başladı artık. Bu bölüme dair son sözüm, Ali Yörenç ve Saygın Soysal’a çıkardığım şapkamın hala masada durduğudur. Engin Akyürek, Tuba Büyüküstün ve Erkan Can bu bölümlük biraz izin versinler bana, bak hala çıkamadım sahnenin etkisinden.

Sevgiler, saygılar.
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR