Geçen hafta, yıllardır tavan arasında saklanan bir sırra ulaşan Civan’ın hayretten kocaman olmuş gözleriyle nihayet bulmuştu dizimiz. Civan oğlanı bu kadar hayrete düşüren, sinirlendiren neydi meraklandık doğrusu. Neyse ki olaya vakıf olabilmemiz için saatler geçmesine gerek kalmadı ve dizinin ilk sahnesinde tavan arasından çıkan gizemli kağıdın Civan’ın eline hiç ulaş(a)mayan üniversite sınav sonuç kağıdı olduğunu öğrendik. Niye eline ulaşmamıştı sınav kağıdı diye düşünürken bu bölümün tam da bu soru üzerine kurulmuş olduğunu gördük. Dakikalar ilerledikçe de “Vay arkadaş ne kağıtmış ama,” demekten kendimizi alamadık. Civan’ı Bahattin’e, Bahattin’i Hüsne’ye, Hüsne’yi hayata küstüren bu kağıdı kim, neden Civan’a vermemiş ve üniversiteye gidememesinin vebalini omuzlamıştı acaba? Biz suçluyu ararken suçlu kendini ortaya attı. Eyüp Sultan’a gitmek istediğini söyleyen Saliha Hala herkesin kafasında bir soru işareti oluşmasına neden oldu. Saliha Hala ve Civan ve sınav kağıdı nasıl bağdaşacak, bu işin sonu neye varacak diye düşünürken halamızın Hüsne ve Bahattin’in üzülmesine dayanamayıp Civan’ın evrakını sakladığını öğrendik. Ama ne öğrenmek! İş o safhaya gelinceye kadar Hüsne evi terk etti, İtalya’ya yerleşmeye karar verdi, Bahattin yemeden içmeden kesildi, Yadigar yollara düştü. Yani anlayacağınız olaylar olaylar..
HER ŞERDE BİR HAYIR GERÇEKTEN VARMIŞ
Civan, hayatına mal olan bu evrak saklama olayını öğrenip sinirle evden çıkınca Hatçik’ten tutun Hüsne’ye kadar herkes perişan oldu. Ama biri vardı ki hem perişan, hem aşık biraz ve hem çekingen bir o kadar. Yadigar’dan söz ediyorum. Yadigar’ın baştan beri Civan’a nasıl baktığını görüyoruz. Civan onun yalnız çocukluk arkadaşı değil belli ki. Ona ayrı güveniyor, ayrı değer veriyor Yadigar. Ve şimdi Civan öyle evden çıkıp gidince yeniden İtalya’ya dönecek diye ödü koptu. Kaç haftadır Civan’a bir sözünü beklediğimiz Yadigar’ın dili nihayet bu hafta çözüldü ve bir “gitme” döküldü dudaklarından. Oh dedim, iyi ki çıkmış ortaya şu sınav kağıdı. İyi ki göndermemişler Civan’ı üniversiteye. Değilse bunların daha konuşacakları yoktu zannımca. Yadigar Civan’a bir adım atsın diye 10 bölüm daha beklerdik tahmin ediyorum. Neticede Yadigar “gitme” dese de Civan gitti. Ama İtalya’ya değil elbette. Onun da gönlü İstanbul’da, Yadigar’da çünkü. Yıllar sonra bulmuş adam çocukluk aşkını, nasıl bırakıp gitsin ki? Bu benim umut ettiğim tabii biraz da. Senarist ne düşünür, nasıl eder bilemem ama benim Civan karakterim Yadigar’ı bırakıp İtalya’ya dönmez.
Hasılı her şerde bir hayır vardır dedikleri buymuş demek ki. Yadigar “gitme” demekle kalmadı bir de Civan’ın kaldığı otele gitti gece yarısı. O saatte İstanbul’u bilmeyen, kocasından yeni ayrılmış bir kadının evden “İşimi halledicem,” deyip ayrılması pek anlamlı gelmedi bana ama neyse dedim. Civan’la buluşsun da artık mantığa falan bakmıyoruz valla. Gerçi o da ne buluşma! Hüsne gelip ısrarla kapıdan ayrılmayınca bu iki zavallı aşık korkudan ne yapacaklarını şaşırdılar. İki kelam edemeden bitti geceleri. Oysa başta arkada eski bir Türk filmi repliğiyle başlamıştı gece. Dedik ki herhalde bu gece evlenmeye karar verirler. Tabi umduğumuz gibi olmadı ama neyse.. Yadigar’ın o gece oraya gitmesi, Civan ‘üşümesin’ diye ceket getirmesi bile güzel hareketti. Tahminim seyirciyi de ziyadesiyle memnun etti.
Kurtlarla beraber sırlar da ortaya dökülüyor.
HÜSNE’NİN KARDEŞ SEVGİSİ BÜTÜN AŞKLARI DÖVER
Binnur Kaya’yı izlerken her seferinde onun Türkiye’nin en iyi kadın oyuncusu olduğunu düşünüyorum. Her rolün kadını. Güldürüyor deli gibi ve sonra kardeşi için ağlarken dönüp yanımda oturan kardeşime sarılma hissi uyandırıyor bende. Nasıl güzel ağlıyor, nasıl güzel kardeşim diyor Civan’a bakınca. Komedi de yakışıyor yüzüne, şaşkınlık da, hüzün de. “Çocukları böyüttüm; biri soğuk nevaleye variyi, öteki de boyuna aşortman giyiyi,” deyince yarılıyoruz gülmekten. Sonra sessiz sedasız odasına çekilip boynunu bükünce üzülüyoruz. Annemiz gibi sahi. Çıksın istiyoruz odadan, insan içine karışsın istiyoruz. Herkese yetecek sevgisi olan koca yürekli bir kadın Hüsne. Allem kalemci biraz, şaşkın da bir o kadar. Saf, temiz, merhametli bir Anadolu kadını işte. Evine de, yüreğine de herkesi sığdırabilen sevgi dolu bir kadın. Bu arada o kalabalık yaşam çok hoşuma gidiyor benim. O ev de öyle. Kavak Yelleri’nde görmüştük en son o evi ama orada böyle ilgimi çekmemişti benim. Şimdi içinde sıcak ve geniş bir aile yaşadığı için sanırım daha cazip geliyor. Yalnız bir gerçek var ki o evi Hüsne dolduruyor. Hüsne’nin Civan’a gittiği gece ve sabahı ev bomboştu sanki. Sofranın bile tadı tuzu yoktu. Öyle ki yemekten hasta olan Bahattin bile ilk kez “İçim çekmiy,” diyerek kahvaltı yapmayı reddetti. Yuvayı yapan dişi kuşun yokluğu burada da derinden hissedildi vesselam.
Kalpli terlik, lamba, buluşmalar derken Mahir’in kendisine aşık olduğunu sanan fakat her defasında hayal kırıklığı yaşayan Arife’nin son ümidi de bu bölümde yok olup gitti. Gerçi son ümidi geçen hafta yok olmuştu ve hatta biz de demiştik ki “Olsun. Aşklar zaten bitti denen yerde başlar”. Nitekim öyle de oldu. Arife hayal kırıklıklarından bir bina inşa edebilir duruma geldi. Vazgeçti Mahir’den. İçi geçti. Kurudu ümid etmekten. En son Mahir gelip Arife’ye “O terlikler yanlışlıkla sana geldi,” muhabbeti yapınca Arife’de kayış iyice koptu. Tam da akıllı bir kızdan beklenen hareketi yapıp “Ne terliği be, ben senin terliğinin derdine mi düşcem?” mesajı verince Mahir okkalı bir tokat yemiş gibi sarsıldı. Durum bildiriyorum: Arife: 1 Mahir: 0. Maç yeni başladı. Arife kendi içinde epeyce mağlup olmuş olsa da Mahir durumdan haberdar olmadığı için onları saymıyoruz. Dedik ya maç henüz başladı. Bundan sonra afralı tafralı bir Arife ile ona sevdalı bir Mahir izlemeyi ümit ediyor ve nihayetinde mesut bir çift olmalarını diliyoruz.
Bazen bir ‘gitme’ yeter kalmak için.
ŞERBET DE ŞERBETMİŞ!
Civan’ın meşhur evrak olayının sırrı çözülüp ortalık durulunca ev ahalisinin yeniden yüzü güldü. Herkes işine gücüne döndü yine. Ceylan sevgili Taylan’ıyla mutluluğa bir adım atacakları nişan gününü belirlemek için buluşmaya gitti. Annesi de ona eşlik edecekti sözde ama bizim şaşkın Hüsne İtalyan şerbetini fondip yapınca değil nişan randevusunu, kendi adını unutacak hale geldi. Hatçik ve Hüsne süper ikili. Mahir ve Arife gibi. İyi iş çıkarıyorlar. Birbirleriyle iyi paslaşıyorlar oynarken. Seyirciye verdikleri enerji muhteşem. İkilinin karşılıklı sahnelerini seyrederken kendi adıma müthiş keyif aldığımı belirtmek isterim. Bu sahne de onlardan biriydi. Hatunlar bir şişe likörü bitirip kendilerinden geçerken biz onların oynayışlarına, şaşkınlıklarına bayıldık gülmekten. Hele Bahattin ve Mahir eve geldiğinde yüzlerindeki ifade görülmeye değerdi.
Bu arada Civan’ın sorununu çözüp üzerinden büyük bir yükü atan Hüsne bir de kafayı güzelleştirince dünyanın en mesut insanı oldu. Birikmiş ne kadar kurt varsa içinde döktü de döktü. Döktüğü yalnız kurtlarıyla kalsaydı iyi olacaktı. Tam her şey yoluna girdi derken ‘emanet’i orta yere dökünce Behiye’nin eline, diline büyük bir koz verdi. Bakalım Hüsne kırdığı bu potu nasıl toparlayacak ya da toparlayabilecek mi? Civan’ın kağıdının sırrı gibi bu sır da yakın zamanda ortaya çıkacak ve işler iyice karışacak mı? Dilerim sırlar uzamadan çözülsün de Yalan Rüzgarı stilinden sıyrılıp vaad edildiği üzre sıcak ve samimi aile moduna geçilsin tamamen. Aksi halde bir yanda yalan dolanlar, yenen haklar çiğnenen hukuklar diğer yanda da sıcak ilişkilerle örülmüş bir aile muhabbeti izleyince kafası karışıyor insanın. Ya da ne bileyim siz işinizi iyi yapıyorsunuz ve Celepoğulları’nı bize çok sevdirdiniz ve biz de onlara bu hukuksuzluğu, bu yalan dolan işleri yakıştıramıyoruz. Neticede emanet sırrının artık çözülmesinden yanayım ben.
Bomba! Civan konuştu. Öyle makarna falan anlatmadan, elini kolunu garip hallere sokmadan basbayağı Yadigar’a “Senin için eve dönüyorum,” dedi. Sonunu nasıl bağlarlar bilmem. Biz bir ilan-ı aşk beklerken onlar Civan’a “Yadigar sen benim çocukken en iyi arkadaşımdın ve ben seni kıramıyorum,” dedirtip bir kez daha ters köşe yapabilirler. Ve bu da çok kötü olabilir. Gına gelebilir. İnsan sıkılabilir. Muhabbet uzayınca suyu çıkabilir. Biz uyaralım. Seyirci gözüyle gördüğümüzü yazalım. Bu insanların her Perşembe toplaşıp ‘aşk, samimiyet, dürüstlük, eğlence ve mutlu bir aile’ görmek istediklerinin altını çizelim. Gerisini de oturup hep beraber bekleyelim.
Haftaya görüşmek dileğiyle…
Civan’ın meşhur evrak olayının sırrı çözülüp ortalık durulunca ev ahalisinin yeniden yüzü güldü. Herkes işine gücüne döndü yine. Ceylan sevgili Taylan’ıyla mutluluğa bir adım atacakları nişan gününü belirlemek için buluşmaya gitti. Annesi de ona eşlik edecekti sözde ama bizim şaşkın Hüsne İtalyan şerbetini fondip yapınca değil nişan randevusunu, kendi adını unutacak hale geldi. Hatçik ve Hüsne süper ikili. Mahir ve Arife gibi. İyi iş çıkarıyorlar. Birbirleriyle iyi paslaşıyorlar oynarken. Seyirciye verdikleri enerji muhteşem. İkilinin karşılıklı sahnelerini seyrederken kendi adıma müthiş keyif aldığımı belirtmek isterim. Bu sahne de onlardan biriydi. Hatunlar bir şişe likörü bitirip kendilerinden geçerken biz onların oynayışlarına, şaşkınlıklarına bayıldık gülmekten. Hele Bahattin ve Mahir eve geldiğinde yüzlerindeki ifade görülmeye değerdi.
Bu arada Civan’ın sorununu çözüp üzerinden büyük bir yükü atan Hüsne bir de kafayı güzelleştirince dünyanın en mesut insanı oldu. Birikmiş ne kadar kurt varsa içinde döktü de döktü. Döktüğü yalnız kurtlarıyla kalsaydı iyi olacaktı. Tam her şey yoluna girdi derken ‘emanet’i orta yere dökünce Behiye’nin eline, diline büyük bir koz verdi. Bakalım Hüsne kırdığı bu potu nasıl toparlayacak ya da toparlayabilecek mi? Civan’ın kağıdının sırrı gibi bu sır da yakın zamanda ortaya çıkacak ve işler iyice karışacak mı? Dilerim sırlar uzamadan çözülsün de Yalan Rüzgarı stilinden sıyrılıp vaad edildiği üzre sıcak ve samimi aile moduna geçilsin tamamen. Aksi halde bir yanda yalan dolanlar, yenen haklar çiğnenen hukuklar diğer yanda da sıcak ilişkilerle örülmüş bir aile muhabbeti izleyince kafası karışıyor insanın. Ya da ne bileyim siz işinizi iyi yapıyorsunuz ve Celepoğulları’nı bize çok sevdirdiniz ve biz de onlara bu hukuksuzluğu, bu yalan dolan işleri yakıştıramıyoruz. Neticede emanet sırrının artık çözülmesinden yanayım ben.
Bomba! Civan konuştu. Öyle makarna falan anlatmadan, elini kolunu garip hallere sokmadan basbayağı Yadigar’a “Senin için eve dönüyorum,” dedi. Sonunu nasıl bağlarlar bilmem. Biz bir ilan-ı aşk beklerken onlar Civan’a “Yadigar sen benim çocukken en iyi arkadaşımdın ve ben seni kıramıyorum,” dedirtip bir kez daha ters köşe yapabilirler. Ve bu da çok kötü olabilir. Gına gelebilir. İnsan sıkılabilir. Muhabbet uzayınca suyu çıkabilir. Biz uyaralım. Seyirci gözüyle gördüğümüzü yazalım. Bu insanların her Perşembe toplaşıp ‘aşk, samimiyet, dürüstlük, eğlence ve mutlu bir aile’ görmek istediklerinin altını çizelim. Gerisini de oturup hep beraber bekleyelim.
Haftaya görüşmek dileğiyle…