"Tamam abi sakin, hallederiz!" Arda.
Arda sabırlı ve müşfik bir arkadaş, ben olsam ve arkadaşımın salaklık yaptığını bilsem, Ömer’dir, ahretliğimdir filan dinlemez tokadı basardım suratına. Her zaman diyorum, iyi arkadaşlar hazine gibidir, ruhsuz kaldığınız an sizi duygu zengini ederler. Bahar gibileri var bir de, ruhunuz kelebeklerle dolsa bile kendinizi çöplükte bulursunuz. O yüzden işte ara ara düşünüyorum Elif kadar zengin ve güçlü olmak mı, Ömer kadar sağlam ve yeterli olmak mı? Siz ne dersiniz? Ömer’in restorana gitmemesi benden geçer not almasa da annem ve ahali tarafından doğru bir hareket olarak karşılandı. Söylemezsem olmaz, Hüseyin amir haklı, içki böyle çok içilince kötü kokar. O yüzden içerken kokmak istemezseniz ara sıra su için, su o pis kokuyu alır ve sarhoşluğu önler. Baba tavsiyesidir, işe yarar!
"Abi yemin billah temiz dayak çektik, tam dökülecekti ki... Pınar yenge geldi..." Fedai.
Tayyar'ın gözü döndü bir kere ismini duyunca Pınar'ın, aile dostumuz kıtırını tabii ki yemedi. Yönetmenimizin o muhteşem yakın çekim tekniğinden sonra Tayyar'ın bağırtısı kulaklarımı doldurdu. Pınar ve Taner hastane yolundalardı, bahtsız ve güzel kızımız annesini aramış, derme çatma B planları konuşulmuştu bile. Peki bu kaçış planı mıydı? Kaçabilirler miydi? O sırada Ömer ve güzel gözleri devreye girmese elbette daha fazla düşünebilirdim. Hüseyin ve devreleriyle Elif'in evinin önüne gelen Ömer, bir şekilde kıvırdı ve eve girmedi. Söylemek zorundayım Elif çok güzeldi ve Ömer'in pişmanlığını görebiliyordum taaa oturduğum yerden. Gerçi kırmızı rujunun ateşinin aksine Elif'in içi üşüyordu çünkü kandırılmış olduğunu düşünüyordu. Haksız olduğunu düşünebilir misiniz? Aşk böyle biraz işte, imkansız oldukça acısı baldan tatlı oluyor. İç üşümesi filan çok dert değil. İçi üşüyen üşüyene gerçi, dizide bir tek tam anlamı ile mutlu insan yok. Herkesin hayatı Ahmet Denizer ve Sibel’in ölümü ile 180 derece değişti. Yani bir kelebek kanat çırptı ve gerçekten sahilde büyük bir fırtına başladı. Peki bu fırtına karaya hiç beklemediğimiz gerçekleri de vurur mu? Bölüm sonuna kadar bekleyip göreceğiz.
"Lan ben sana diyorum lan, bu adam katil diyorum ben!" Hüseyin.
Hüseyin kendini bu kadar haklı çıkarmaya çalıştığına göre acabalar çoğalmadı mı kafanızda? En başından beri kafamızda / kafanızda Hüseyin olsa da ben kendi adıma asla emin olmamıştım hatta sitede hazırladığımız ankette bu sebeple kendisi yoktu. Bölüm sonunda yaşayacağımız bir ters köşe olacağı kesin gibi görünüyor ve şaşırmaya oldukça hazırım. Gerçi Taner’in servet avcısı olduğu konusunda haklı, bu konuda haksızsın diyebilmek için azıcık kafadan kırık olmak lazım gelir. Tam derin mevzuya giricem, Elif olanca tatlışlığı ile yataktan kalktı. Hatunumuz gergindi ve üzgündü, Ömer için yaptığı çizimi buruşturdu hem de için için ağlayarak. Gerçi aşk acısı çekmeye bile hakkı yok, aşkla ve melankoli ile dolu bu dakikalarda Metin aradı ve bütün bu gerçeküstü havanın içine çok afedersiniz etmiş bulundu. Sürprizler bunlarla biter mi sandınız? Tayyar'ın adamları bizim altın avcısı aşıkları buldu da köşeye sıkıştırdı bile. Hoş aynı anda polisler gelmiş bulundu, Taner ve Pınar üç-dört serserinin dayağı gibi beş yaşında çocuğun yemeyeceği bir yalanı da aradan çıkarttılar. Bu arada iki-üç hafta evvel Engin Akyürek yani Ömer kötü giydiriliyor demiştim, bu bölüm o sade mavi tişört ve siyah hafif dar pantolon ile tam anlamı ile cillop gibiydi.
"Benim ailemden kimse katil değil!" Elif.
Elif dün geceden ekilmiş olmanın verdiği gerginlikle ağzına geleni saydırırken ve Ömer tam bir şey söyleyecekken evlere uzak ikili yani Levent-Bahar arsızları sahneye girdi. Merak ettiğim şey şu, ikinci sezonda da aynen bu şekilde mi devam edecekleryoksa düşman mı olacaklar? Düşman olacaklarsa ben aynı gıcıklık ve basitlikte devam etmelerine gönülden razıyım. Levent'in Elif'i götürmek istemesi ve Bahar'ın Ömer'e atarlanması sonucu "yaaaa haaak!"diyip suratlarına iki tane oturtmak istedim. Yani aslında yapılabilirdi de senaristlerimiz tatlı insanlar, ne Ömer'in ne Arda'nın asabını bozmak istemediler. Terbiyeleri bozulmasa da bizim çocukların istemeden sebep oldukları şeyler vardı, kapıdan adım atmak istemeyen Pınar'ın ne olacağı meçhuldu mesela. Kaldı ki Tayyar karakol çıkışı Omen gibi geldi, gölgesi de kendisi de kurşun gibi ağırdı. İzlemeyi en çok sevdiğim gerilim anlarından biridir, katilin-suçlunun- adı her neysenin karakolun ya da kalabalık bir insan topluluğunun önünde kurbanını çekip götürmesi. Kalabalıklar içinde fark edilmemek, gerçek bir şeydir, çoğu zaman bir süper kahraman da gelmez. Ve dünyanın en acımasız şeylerinden biridir zor durumdayken kurtarılmayı ya da fark edilmeyi beklemek… Sibel’in kardeşi Hatice de Pınar gibi bu durumdan müzdaripti, bir şeyin içine atmıştı kendini, kurtarılmayı en azından bu olaydan kurtulmayı bekliyordu.
"Güçlü bir atak atlattın hayatım, seni uyuttular." Zerrin.
Canımın içi Aslı her şeyden habersiz yatıyordu, Zerrin ise yaptıklarından emindi. Ne yaparsınız annelik biraz böyle şey, çocuğu için her şeyin en iyisini düşünmek, en azından öylesini sanmak. Aslı öylesine ve her şeyden habersizcd yatarken, Elif eniştesinin pisliklerini temizlemeye çalışıyordu. Pelin arada köprü vazifesi görse de Ömer ve Elif arasındaki kavganın tüten dumanları üç metreden belli oluyordu. Ömer yine Elif'in kolundan tutsa da Elif dikbaşlı, mağrur ve kararlıydı. Ömer "Olamayız biz Elif'le," derken, Arda gerçeği yüzüne vurdu, Ömer Sibel'in yaptıklarından sonra sevmekten korkuyordu. Arada Ömer “Biz arkadaşız,” dediği yerde gerçi "Haddiii laaaan!" demedim değil, ne arkadaşı canımın içi; sen bana öyle baksan Ömer efendi ben seninle nikah kıyardım. Gerekirse zorla, gerekirse kollarını bağlardım, tey! Arda ne diyorsa haklı, Arda bu bölümün en haklı adamı belki de… Tolstoy olsun, diğerleri olsun yaptığı alıntılarda aklımızın bir köşesinde dursun, lazım olur.
"Hayvanları severim çünkü koşulsuz severler ve yalan söylemezler!" Tayyar.
Tayyar hem fiziksel hem ruhsal şiddetini Pınar’a orantısız şekilde uygularken, kızımıza öldü gözüyle bakıyordum. Gerçi bu bölümde herkesten her şeyi bekliyorum ya, Pınar yerine Tayyar ölse şaşırmam. Hızlı bir geçişle (itiraf etmeliyim Tayyar sahnesi biraz daha uzayabilirdi, etkisi daha şahane olurdu) aşk üçgenine geri döndük. Gerçi buna üçgen demek ne kadar doğru onu da bilmiyorum. Elif, Ömer'i kıskandırmak için Levent'le sinemaya gittiği an oturduğum yerde kıkırdadım. Ne bileyim bir anda lise yıllarıma döndüm de sanki, yaptığımız saçmalıklar geldi aklıma, bilinçaltında kalan bir şeyler gıcıklandı. Sinemada dört gofret ve bir sürü patlamış mısır isteyen Elif'in (tamam ikisi Levent'in) formu modern dans ve bisiklete mi bağlı acaba? Ömer'in sinema salonuna sızışı ve Elif'in onu kollaması bana romantik komedi izliyormuşum gibi hissettirdi. Katili çözmek için oturdum bölümün başına, tam bacaklarımı zevkle uzatmıştım ki Tayyar sahneye girip beni kendime getirdi. Ben böyle gel-gitler yaşarken Ömer kıskançlıkla dolu takibine devam ediyordu. Veee, tam o sırada alfa erkek Ömer devreye girdi ve elimdeki soda şişesini yavaşça kenara bıraktım, kimse kusura bakmasın bu hallere bayılıyorum ben! Feministlerden hatta bütün aktivistlerden özür dilerim, bireysellik önemli ama bu işi Ömer gibi yapıyorsan kızamıyorum. Elif dırdırlansa da hoşuna gitmemiş gibi davransa da bal gibi bu duruma bayılmıştı. Kavga Elif'in"Ben hafif bir kadın mıyım?" serzenişi ile devam ediyordu, Bahar ve Levent ise mağlubiyet sersemliği yaşıyorlardı. İkisini öyle görünce hoşuma gitmedi değil, valla.
Bu arada bir devamlılık hatası vardı, o dövmenin daha aşağılara uzaması gerekmiyor muydu?
“Ya senin bir gülüşünün bendeki etkisini biliyor musun sen?” – Elif
“Konuş diyorsun, ama susmuyorsun Sinyorina.” – Ömer
Öpüşme sahneleri kimilerine göre çok kötüydü (bakınız ekşi sözlük ve bir takım forumlar) kimilerine göre ise haddinden fazla iyiydi. Bana soracak olursanız gayet iyi görünüyorlardı, sahneler tutkulu ve aşka susamış iki insanı güzel anlatıyordu. Ömer kızı yer gibi öptü filan fikirlerine pek katılmıyorum. Pembe dizilerdeki öpüşme ve sevişme sahnelerini beklemeyelim, çok ararız. Hiçbir şey olmasa RTÜK var. Elif ve Ömer’in ailelerine dair yüzleşmeleri ileride olacaklara ilişkin bir ipucu gibiydi. Elif ailesini tanımaya başladıkça, Ömer ailesinden uzaklaşacak gibi bir algı oluştu kafamda. Melike ve kızının takışmasından sonra kimliği belirli ama belirsiz banka cüzdanının nereden geldiğine emindik. Hüseyin Amir işlerin içine fazlasıyla girmişti, eli kirliydi ve ters köşeye doğru yatmaya hatta gol yemeye doğru gidiyorduk.Hadi bizim gol yememiz neyse, Ömer’in suçu ne?
“Gözler masumsa ve yanaklar olur olmaz kızarırsa o insandan korkulmaz. O insan utanma duygusunu kaybetmemiştir. “ Ömer
Ömer ve Elif aşk böcekleri olarak ortada dolanırken dünya dönmeye devam ediyordu. Tayyar Pınar’ı çeşitli şekilde sıkıştırıyor ve işkence ediyorken, Mert ve Nilüfer ise “bir arkadaşın seks kasetleri” hakkında konuşuyorlardı. Mert’in o zenginlik içerisinde shopping fest indirimlerinden bahsetmesi beni epey güldürdü. Twitter’dan okuduğum kadarı ile benim gibi güleni de çoktu. İzninizle şunu söylemeliyim ki, haddinden fazla hızlı ilerleyen bir aşk, bol ateşli sahneler, şantaj kasetleri, ucu pek açılmayan konular hatta arada yapılan profesyonel hatalar filan derken Kara Para Aşk pek alışık olmadığımız yerlere dokunuyor. O yüzden kendi adıma söylemeliyim, bu senenin gerçekten en iyi çıkış yapan işi Kara Para Aşk. Size anlatacak çok şeyim var aslında, yazıyı daha fazla uzatıp size boğmadan umarım anlatabilirim.
Aslı’nın bebeğini kaybettiğini öğrendiği an yüzündeki o umutsuzluğa ve çığlığındaki gerçekliğe sizde takılıp kalmadınız mı? Aslı geriden gelip açılan bir arap atı gibi çoğumuzun favori karakterlerinden biri oldu. Bu bölümde bir rahatsızlığım var gerçi; Aslı’nın da, Tayyar’ın da Mert’in de sahneleri kurgu mu diyelim yoksa yönetmenin takdiri mi diyelim bir oraya, bir buraya gitti. Tam sahnenin içine girecekken kendimizi başka bir karakterin yanında oturuyor bulduk. Anlatacak çok şeyi var hikayenin kabul ediyorum ancak Aslı’nın sahnelerinde bilhassa yarım kaldım ve rahatsız oldum, nazar boncuğu olarak görmek istiyorum bunu.
“Google’dan baktın değil mi? Dövmenin anlamı Koşulsuz Sevgi…” Elif
Dövmenin anlamını da öğredikten sonra yine tartışılan bir yakınlaşma sahnesi izledik. Kimileri beğendi, kimileri mağara adamı gibi saldırdı Ömer dedi kimileri de Elif liseli genç kız gibi davrandı dedi. Diyecek çok bir şeyim yok, Engin Akyürek beni yerimde kıkırdattı fazlasıyla, Tuba Büyüküstün de beyaz çarşaflar içinde pek güzeldi, maşallah diyelim o da poposunu kaşısın bence. Açıkçası Türk televizyonları zamanında neler gördü ama günümüze göre cesur bir sahneydi. Odadan ayrılmadan once şehvetli bir öpücük fırlatan Ömer komiser kendini oley yeri incelemede buldu. Taner’in arabasında kan izleri vardı, hem de her yerde. Benim katil adaylarımdan biri (güçlü aday) Taner’di ama Hüseyin’in banka cüzdanı açıklaması ve ısrarlarından sonra emin oldum. Hüseyin alttan altta geliyor ve ters köşe golünün sahibi oluyor. Bingo!
Bahar’a yine kaba tabirle “donundaki ipliğe” kadar anlatan Elif Ömer’e söylediği yalanları nasıl açıklaması gerektiğinin peşindeydi. Bahar Ömer’e kıro dedikten sonra iyice gözümden düştü ya, gerçek hayatta çıkan magazin haberleri aklıma geldikten sonra kendi kendime eğlendim. Hayat çok komik öyle değil mi? Metin’in oyunları Bahar’ın yanında altın madalya alıyordu, Nilüfer cd’nin hesabını sorarken Metin bütün açıklamaları yaptı. Metin Nilüfer’i seviyordu sevmesine ama bir problem vardı, Metin’in söylediği gibi o kötü bir adamdı ve iyi olmasına çok da imkan yoktu. Bu ikilinin beraberliği nereye doğru gider, var mı tahmininiz? Diğer bir soruyu sorayım, Levent "Şirketi terk ediyorum, daha ısrar edersen seni de terk edicem," dediği Bahar’a dediklerini gerçekten yapar mı? Ayrıca bir şey daha eklemek durumundayım Levent kara para adamlarının yanına geçecek olursa hikayede daha fazla hareket olmaz mı?
“İçime sinmeyen bir şey var abi, katil Taner değil.” – Ömer
Taner tutuklandı, Hatice havaalanında…Metin ise son emri aldı Tayyar’dan ; ya Taner’i vuracak ya da vuracak. Her şey bu kadar hızlı gelişirken daha ne olabilir dediğinizi duyar gibiyim, zira ben de dedim. Tam ben bunları derken Taner Tayyar konusunda aydınlandı, Hatice polis tarafından durduruldu, Metin ise polis engeline takıldı. Taner’in bu kafa açılması neye yarayacak göreceğiz ama yaklaşık dört ay beklememiz lazım bunun için.
“Anne bana bebeğimi ver, anne benim bebeğim nerede?” Aslı.
Aslı sinirin, öfkenin, hayal kırıklığının ve bütün bunların etkisi ile çıldırmış durumdaydı. Zerrin (bence haksız) ne derse desin bu günahın altından kalkamazdı bana sorarsanız… Ben tam bunları muhasebe ederken Aslı annesini itmiş bulundu ve Zerrin Hanım “kader olarak” yaralanmış ya da ölmüş bulundu. Bekleyin dört ay, arkasından ne çıkar?
“Ben bir suçluyum, kara para aklayan bir dolandırıcıyım. Hoşçakal Ömer…” Elif
İkinci bir Sibel olmak istemeyen Elif, Ömer’i kelimelere hasret bırakmıştı anlattıklarıyla. Ömer ne tepki verir diye beklerken Hüseyin’in katil olduğuna inanmaktan çok, katil olduğunu gördük. Açıkasını söyliyim mi? Sibel’i vurduğu için eline sağlık dedim. Uyuz! En başından beri her şeyi bilen Hüseyin Ömer’e nasıl da oyun oynamış, nasıl kandırmış. Kaç bölüm boyunca aile babasıdır, candır, iyidir hoştur dediğimiz adamın katil olması kaç puan? En kral ters köşeden 10 puan! Ömer’in kuşlarının altına koymasaydın be adam gerçi pırlantaları, neyse artık yapacak bir şey yok. Bütün bunlara rağmen benim Hüseyin’e kızamamamı nereye bağlasam bilemedim. Gerçi ben Güney’i de severdim.
Bölüm içerisinde iki elimin parmağıyla sayamayacağım kadar duygu yaşadım. Eğlendim, hüzünlendim, bol bol şaşırdım, sevindim, heyecanlandım, düşündüm, küfür ettim, hak verdim, haksız buldum, sevdim, nefret ettim, oh iyi oldu ya da neden böyle oldu dedim. İşin sonunda şu noktaya vardı bütün hallerim; ağzıma layık bir iş izledim. Çok beğendim, kusurunu kendimce bulduysam da görmezden geldim. Tuba Büyüküstün sevmezken onu sevmeyi öğrendim, Engin Akyürek’e bayılırken ona dünyaları üzerine yapacak kadar hayran kaldım. Dışarıdan okuyana çok goygoy gelebilecek bir mecra dizi mecrası, lan dertlere bak bir aklı yitik Türk dizisi için neler diyorlar, bizim beceriksiz yıldızlar da kendilerini bir şey sanıyorlar filan diyebilir kimisi. Ama ben izlediklerimle yaşamayı seviyorum, onlarla bir yolculuğa çıkmak bana keyifli geliyor. Nasıl “aptal” diye yaftaladığımız biri kuantum fiziği okuyup dünyaca ünlü düşünür olmuyorsa, Türk dizisi izliyoruz ve üzerine saatlerce konuşuyoruz diye sığ, aptal ya da kültürsüz diye sıfatlandırılamayız sanıyorum. Aslında bir sıfat koymak yanlış ya, aklımızda olsun diye bunu buraya koyuyorum.
Senaristlerimizin eline sağlık, yönetmenimizin gözüne. Dizinin her bir oyuncusunun emeğine, settekilerinin canına sağlık. Dört ya da üç ay sonra buluştuğumuzda aynı heyecanla ben her birini bekliyor olacağım.
Unutmadan Sema Ergenekon’a daha çok şifa bulması ve bizi yıllarca ekranlara bağlaması dileğini de yolluyorum.
Not : Yorum bırakan, okuyan, desteğini esirgemeyen herkese benimle Kara Para Aşk recaplerinde beraber oldukları için çok teşekkür ediyorum.