Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Belki de hikayemiz yeni başlıyordur
Sezon: 1 Bölüm: 12

Et tırnaktan, bülbül gülden ayrılamaz, ben de bu dörtlüden ayrılamam.

Ulan İstanbul bu hafta “Hayda! Bu olay nasıl bağlanacak şimdi?” sorularıyla izlediğimiz bir bölüm ile karşımızdaydı. Ekip Ali Rıza Kaptan’ı kurtarmak için gerekli parayı toplamıştı ve mahalleye veda vakti gelmişti. Fakat elbette ki sessiz sedasız gitmeyecek, orada izlerini bırakacaklardı. Son kez “Çok eğlenmek” için kolları sıvadılar. Bir yandan eşyalar toplandı, diğer yandan ise tiyatro kuruldu. Her şey yolunda gidiyordu. Çete son oyununu oynamış, eşyaları toplamış ve mahalleyi terk ediyordu. Ta ki topladıkları paraların yerinde olmadığını fark edene kadar. Hayati, babasının hakkı olduğunu ve kendilerinden Nevizade’ler tarafından çalındığını düşündüğü parayı ofisten almıştı. Altın altılımız bu zamana kadar büyük sınavlardan geçti ama en çaresiz oldukları an bu andı. Aylarca uğruna onlarca tehlikeye göğüs gerdikleri para yerinde değildi. Yalan hayatlarına devam etmek zorunda kalacaklardı ve en önemlisi de Ali Rıza Kaptan ile Derya’nın umutları yeniden yerle bir olacaktı.
 
Ağlamak yok, gülmek var.
 
Bir de huzur var tabii…
 
“Zaten bundan sonra bir sorun çıksa da ben seni bırakmam…”
 
 
Hala şu güzel anda yanaktan gelen öpücüğe takığım ben.
 
 
Ferdi ve Derya’yı izlerken kendimi çok istediği oyuncağa kavuşmuş bir çocuk saflığında hissediyorum, sanırım hislerimi bundan daha net tarif edemem. Yüzü Ferdi’nin avuçlarındayken gözleri ışıl ışıl parlayan Derya’yı, Derya’ya sevgisini kelimelerle sınırlayamayan Ferdi’yi çok seviyorum. Hep onlar mı ilkleri yaşayacaklar? Bu kez de bize ilklerimizi yaşattılar. Bu hafta ilk defa problemsiz izledik onları, ilk defa gerçek bir çift olarak nasıl göründüklerine şahit olduk. Bu güzel hallerinden sonra aralarında sorunlar ve yanlış anlaşılmalar olmadan ne kadar huzur dolu ve keyifli bir ikili olduklarını da gördük. Bir kelebek ömrü kadar kısa sürdü bu durum, orası ayrı. Ferdi ve Derya arasındaki esas imkansızlık şimdi başlıyor. Bir yanda Kandemir’e olan vefa borcu nedeniyle O’na karşı gelemeyen Ferdi, diğer yanda Ceyhun ile nişanlı bir Derya… Her şey daha zor ama yolun sonunda onların el ele olacağını bilerek, biraz daha dayanabiliriz sanıyorum ki. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim; Ferdi ile Derya’nın cilveleşmeleri de en az atışmaları kadar sevimli (Buraya kocaman bir tebessüm gelecek) .
 
Kaybetme korkusu, her şeyin üstesinden gelir.
 
 
Nasıl güzel bir andı bu…
 
Huzur önemli.
 
Kaşındıkça tatlı tatlı kaşınmak isteyenler…
 
Yaren, Karlos’a olan sevgisinin ilk büyük sınavını verdi. Şu hayatta en büyük korku, sevdiğin insanı kaybetme korkusudur. Bazen bir bakış, bazen bir dokunuş ve hatta bazen sadece nefes aldığını bilmek bile yeter. Tüm bunların bir anda buhar olup uçacağını bilmek insana acı verir ve bu acıyı dindirmek için her şeye razı olunur. Yaren’in yaptığı da buydu işte… Karlos’u bir kere kaybetmenin eşiğine gelmiş ve canı acımıştı, bir daha aynı acıyı yaşamamak için her şeyi yapmaya hazırdı. Yaren’e Karlos ile hayalleri arasında seçim yapmasını söylemek, yenilgiyi baştan kabul etmektir. Gerçi kim olursa olsun, hayalini sevdiğin insanlarla paylaşamayacaksan eğer ne önemi var? Yaren ile Karlos şerbetini çektikçe çok ama çok daha iyi oluyorlar. O odadan “Ben sevdalı sen belalı” diyerek çıkışları hafızama kazındı bile…
 
Her ne kadar bazı şeyleri abartı bulsam da, bu anlar gerçekten çok eğlenceliydi.
 
Bu tezgah, başka tezgah.
 
Şehriban ablamız, canımız ya.
 
Esra’ya üzülmemek mümkün değil.
 
Gelelim Ceyhun’a… Derya’nın da dediği gibi bu sefer ileri gittiler. Bunca zaman Ceyhun’u kullanmak ve O’nun her zaafından faydalanmak durumundaydılar ki paralar çalındığına göre bundan sonra da bu mecburiyetleri devam ediyor. Ama bu son oyun olmasa da olurdu. Ceyhun’la aramdaki mesafenin kapanmasına yetmedi ama bu olaya üzülmem, çünkü buna zemin hazırlayan Ceyhun’un ta kendisiydi. Karşısındakini biraz okuyabilseydi eğer istenmediğinin çok net farkına varacaktı ama O’ndaki bu tez canlılık ve kendi içindekinden başka hiçbir şeyi göremeyişi buna zemin hazırladı. Tüm zafiyetlerini kendi elleriyle sundu. Daha önce de söylemiştim; Ceyhun gibi karşısındakini okuyamayan ve kendisini saklayamayan bir adam nasıl polis olur hala hayret ediyorum. Sanırım ben Ceyhun’a üzüldüğümden daha fazla Şehriban’a ve Esra’ya üzüldüm. Şehriban’ın şu hayatta sahip olduğu tek şey oğlu ve O’nun mürüvvetini görmek de en çok istediği şey… Ceyhun, bu olayla silkelenip kendisine gelebilirdi belki ama Şehriban’ın hayatı yıkılırdı. Esra ise sevdiği adamın bir başkasıyla olan nişanına katılmak zorunda kaldı. Esra ile de aramdaki mesafe kapanmış değil fakat O’nun da yaşadığı şey kolay değildi. 
 
 
Ada ve Vahit’in Ulan İstanbul’daki varlığı biraz daha uzayacak sanıyorum ki. Zaten Vahit Akça gibi bir adamın bu işin peşini kolay kolay bırakmayacağını hepimiz biliyorduk ama denklemin içine Esra da girince işler iyice çığırından çıktı. Bölüm boş bir kasa, Esra’nın elinde Doğan’ın fotoğrafı ve hala çözümlenememiş problemlerin üzerine eklenen yeni sorunlar ile son buldu. Nevizadeler bu sefer gerçekten köşeye sıkıştı, bakalım kendi elleriyle düştükleri bu tuzaktan nasıl kurtulacaklar?
 
 
 
 
Karlos ile kurduğumuz “Servet Abi Fan Kılab”ımıza katılımınızı bekliyoruz.
 
Eğlencesi bol, aşkı bol, dostluğu bol bir Ulan İstanbul bölümünü de böylece ardımızda bıraktık. Umarım hepinizin hayatına sizi kelimelere ihtiyaç duymayacak kadar çok seven birileri girer.
 
Bakalım o yüzük dönüp dolaşıp ne sorunlar açacak?
 
Son olarak; dostluk güzel şey… Yakaladığın zaman kıymetini bilmek lazım.
 
Bu arada söylemeden edemeyeceğim; tüm o veda konuşmaları, eski günleri yad etmeler beni bir hayli hüzünlendirdi. Sanki her şey bitmiş de seti toplayıp gidiyorlarmış gibi bir hava vardı, kısa zamanda nasıl alışmışız Ulan İstanbul’a…
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR