Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Babanı da sevmezdim Kaptan Vane!
Sezon: 1 Bölüm: 7

Pencere önünde yeni planlar hazırlıyorum sizin için, der Max.

Demiştim demeyeceğim.

Yoğun ateş altından kurtulan Kaptan Flint de, bir gecede nelerin olabileceğine şaşırıyor. Hele Eleanor’un o geceye varana dek başından geçenleri duyunca şaşırmamaya çalışan bakışları yok mu Kaptan Flint’in, insan gülmeden edemiyor. Babasının ihanetiyle sarsılan Eleanor, ihanetin sorumlularından birinin de Bayan Barlow olduğunu söylüyor. Ki dibine kadar haklı, hatırlayınız pederle oynaşan kadından bahsediyoruz. Bu da bize gösteriyor ki Eleanor o gece yalnızca kendi ticaret ağını kurmadı. Kendi güç ve etki alanının sınırlarını da yeniden çizip, genişletti. Buna Kaptan Flint bile bir şey diyemez.

Bu müthiş gerilimli sahnenin ardından Korsan Kadın Anne ve Jack’in iş üstündeki sahnesini koymasalarmış iyiymiş aslında. Zira ağzından küfür eksik olmayan Anne, Jack’in ellerini yatağa zincirleyip ondan fevkalade performans beklememeli. Ve bunu biri de o kadına söylemeli. Çünkü Jack, yatağa bağlanmış olmaktan çok kafasındaki sorulardan rahatsız olmuşa benziyor.

Max ise kürkçü dükkânına dönmüş olmanın huzursuzluğu içerisinde pencerelerde yârini bekliyor sanırım. Korsan Kadın Anne’i! Oysa yeni planlar hazırlığı içerisinde.

Geçtiğimiz bölümde olağanüstü güç kullanarak iç dengelerini düzene sokup cinayet işleyen korsan gemisi muhasebecisi (Bay Dufresne) ise, giden serdümen Billy’nin yerine serdümen oluyor. Tabii bu esnada kaybolan tipini, saçını arayacağa hiç benzemiyor. Bulup ne yapacak ki?

O aramasa bile Billy’nin peşinde olan biri var: Gates. Kendi oğlu gibi gördüğü, kaybolmasına anlam veremediği, anlam veremedikçe de Kaptan Flint hakkında zihninde şekillenen soruların önüne barikat oluşturamamaya başlayan Gates, Kaptan Flint’i Bayan Barlow konusunda sorguya çekiyor. Sorguya çektikçe kendi iç dehlizlerinden çıkıp Kaptan Flint’in gelecek planlarını tatmin eder hale geliyor. Bayan Barlow hakkında sorduğu sorunun cevabını alamadığı gibi, Kaptan Flint’in peşinde oldukları ganimetin bir kısmına herkesten habersiz el koyacağını öğreniyor. Billy’nin ardından yalnızca aklına geleni değil, ağzını gelen her şeyi de söylüyor. Sonundaysa Kaptan Flint’in planlarını tayfaya açıklayacağını belirtiyor. Kaptan Flint şimdiye kadar söylediği bütün yalanların altında kalacak gibi duruyor, benden söylemesi.


Böyle durduğuna bakmayın Gates’in, serdümenlikten kaptanlığa terfi etmemiş miydi o?

Bu konuşma sürerken tayfanın arasına katılan John Silver ise, geminin eski aşçısı tarafından gammazlanıyor. Asıl hırsızın Singleton değil, John olduğunun bilincinde olan aşçı, bu bilgiyi tam zamanında kullanıyor. Tayfa arasına kabul edilmeyen tek bacaklı bir aşçı bazen fena halde tehlikeli olabiliyor. Bu durumun sonucunda yalnızca John’un değil, diğerlerinin de başı çok ağrıyacak eminim.

Ama soluklanmamıza kalmadan yeni serdümen Dufresne olaya el koyuyor ve bambaşka bir yola eviriyor durumu. Eğer hazırlanan testten John geçebilirse, her şey kaldığı yerden devam edecek ve tek ölüm aşçınınki olacak.

Gelgelelim hiçbir dert, hiçbir sorun tek başına gelmediği gibi bu kez de yumak haline dönüyor her şey. Halüsinasyonlarının sonucunda tam da istediği yere giden Kaptan Vane, oranın “sahibini” Eleanor’un başa geçtiği Nassau adası hakkında öyle dolduruyor ki, adanın ele geçirilmesi muhtemel bir cennet olduğundan bahsediyor. Bana sorarsanız Eleanor, her durumda Kaptan Vane’i alt eder, orası ayrı ama bu sorun da diğerlerine eklemlenerek geliyor. Tabii bu masal, Kaptan Vane’in o “sahibe” kazık atmaya çalışmasından önce gerçeklik bulabilir bir olasılık. Sonrası ise ihanetin getirdiği yumrukların altında yüzü dağılan, dağılan yüzüyle birlikte içinden ruh çekilip ölen Kaptan Vane’in absürt hikâyesi oluyor. Sevmezdim kendisini ama yine de renk katıyordu olaylara.

Biliyorsunuz, altından Eleanor’un çıkmadığı olay neredeyse yok. Ama bu bölümde Eleanor’un uşağı, yardımcısı, her neyse birkaç olayın altından çıkan isim oluyor. Irkçılığın keskin bir örneğiyle karşılaştığımız gemideki siyahileri serbest bırakması için Eleanor’a yalvarıyor. Yalvarmakla kalmıyor, adaya dönmüş olmanın getirdiği mutlulukla sıradan gibi görünüp sıra dışı olmaya aday bir kaptanla işler çevirmeye başlıyor. İş dediysem, bir gemiye tayfa olarak katılmayı düşünüp düşünmediği soruluyor. Ve sanırım yanıtı olumlu oluyor.


Bayan Barlow ve Kaptan Flint’in kavgası da biçimsiz.


Kaptan Flint ise Bayan Barlow ile konuşmak üzere evine gidiyor.

Bayan Barlow her ne olursa olsun yazdığı mektuptan pişmanlık duymadığını, burayı bırakıp başka bir yere gitmek istediğini, müziği ve dansı özlediğini, aslında Kaptan Flint’in de bunları arzu ettiğini fakat planları bir türlü icraata geçiremediğini filan söylüyor. Kısacası bir kadının bütün söylenmeleri tam o esnada vuku buluyor.

Kaptan Flint ağzına geleni söylüyor. Söylediklerinin biri ise çok çok çarpıcı, Billy’nin mektubu öğrendikten sonra gemiden Kaptan Flint tarafından atıldığını düşündürüyor. Karanlık sulara itilen Billy döner mi dönmez mi bilinmez (kitabı okuyan bilir) ama Kaptan Flint hiç de kalıbının adamı değilmiş, bunu öğreniyoruz. Kaldı ki herkesin birbirinin gırtlağını en basit bir konu için bile kesebileceği korsanlar zamanında kim kalıbının adamı olmak ister ki? İstese bile başarılı olabilir mi? Hem de bir kaptan olarak?


Kaptan Flint ne kadar bağımsız görünürse görünsün, eninde sonunda söylediklerinin tümü yalan olsa bile Eleanor’a hesap vermek zorunda.

Max, bu sefer sahalara fahişe olarak dönmek niyetinde değil anlaşılan. Çünkü odasından çıktığı ilk anda Jack ve Anne’in kazanması gereken paraları yürüten herkesi fabrika ayarlarına döndürüyor. Paralar Jack’e akadursun, Max bu sefer karhanenin “mama”sı olma yolunda ilerliyor.

Taze serdümen Dufresne, Gates ile işbirliği içerisine girdiğiyle yetinmeyip sahalara müthiş hızlı bir giriş yapıyor ve söylemlerini Kaptan Flint’i öldürmeye kadar götürüyor. Gates’in de artık buna itirazı yok gibi. Giden Billy’nin yerini dolduramayacağını bilmenin tüm üzüntüsüyle, Kaptan Flint’in başına ne gelirse gelsin sesine sahip olacağını, kimseye bir şey söylemeyeceğini söylüyor. Dufresne gelecek bölümlerde ultra cesur bir karaktere dönüşecek sanırım. Yoksa serdümen olduğunun bilmemkaçıncı gününde bunları yapmaya, söylemeye kimse cesaret edemez.

Sonra gemiler, şükür ki, artık denize açılıp L’urca de Lima’nın peşine düşüyor.

Gemiler gidiyor, bölüm bitiyor.

Bölüm bitiyor, gemiler gidiyor.

Muhtemel son böyle olacaktı bu yazı için. Fakat beş saniyelik bir karanlıktan sonra, öldürülüp gömülen Kaptan Vane gözlerini açmasaydı ve mezarından dışarı çıkıp o “sahibi” öldürmeseydi. Demek ki öldü sanılıp gömülen herkes ölmüyor, insan toprak altında da saatlerce nefes alabiliyor. Ya da Kaptan Vane bu işe biraz fantastik hava katıyor.

Yazı biterken en alakasız soru: Peki, bu bölümde Eleanor neden bu kadar pasif?


Ultra acayipliğini özledik be Eleanor!
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR