Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Babalara denk geldik…
Sezon: 1 Bölüm: 8

“(No:109) – General Ludd”

Ekranın zannımca güzel giden dizisi The Blacklist, yolunda emin adımlarla ilerlemeye devam ediyor. Zaten aldığı reytingler de bunun bir çeşit tescili. Bunun göstergesi bölümlerden birisi de 7. bölümdü. Bu seferki liste mensubumuz 109 numaralı General Ludd olarak karışımıza çıktı. Kendisini Weeds izleyenlerin kesinlikle hatırlayacağı Justin Kirk canlandırdı ve başarılı, en azından bölüme yeten bir performansı vardı.

(Bu adamın kötü rollere gittiğini düşünürdüm zaten ama sarı saçlı bir kötü karaktere daha bir güzel oturuyormuş. Siyahın yanında arada bunu da denemeli.)

Dizinin bölüm girişini başarılı bir şekilde yaptılar. Kargo uçağının parça parça düşmesi ve bir aileyi yok etmesi, hiç değilse tarz olarak güzeldi. Gerçi ileride bir noktada, düşürmeyi becerdiler dediğim uçağı yakmayı pek beceremediler; ama bu pek takıldığım bir nokta olmadı. Çünkü tutup da gerçek bir uçağı yakacak halleri olmadığından, bir bilgisayarla olduğu kadar artık…

Bölüme güzel dedim ama geçen bölümden sonra bu biraz daha düşük olan bir bölümdü bana kalırsa. Ben bu yazıyı yazarken de bölümün IMDB’si 7.8’de. Ama belli noktalarla da çıkışını sağlayabildi. Bunlara sırayla değinirsek:


“Bir Gezi Parkı eylemcisi değilsiniz işte”

++ Geniş bir hareketin öncüsü Nathaniel Wolff meğersem kimlik değiştirmiş çıktı. Suratını değiştirmiş estetikle. Buraya kadar tamam. Red ve Liz’in, onun şimdi kullandığı ismi ve cismini bulmak için gittikleri estetikçide, Elizabeth’in FBI ajanıyım demesi de, sonradan Red hamlesiyle işin meğersem dalavereymişçesine bir oyuna dönüşmesi? Bu sahnelerdeki oyunculuk ve eğlendirme? Takdire şayandı. 12 points go to James Spader!

Ya bir de Red’in her işten bir şekilde kendisinin de karlı çıkması, sizin de hoşunuza gitmiyor mu? Adam para filigramlarının sahte olduğunu anladı, yetmedi gerçekleriyle kendisine para bastı?! Öeaah!

++ “Baban iyi değilmiş?”le girdiğimiz konu, meğersem Liz’i evlatlık olarak büyüten babanın Red ile tanışıklığıyla devam etti. Hadi buna da tamam. Reddington , 6 haftalık ömrü kaldığını öğrenince Liz’e söyleyelim artık dediği için yastıkla boğdu adamı. Senaryonun gittiği yer burasıydı ama olmayaydı iyiydi. Tabii buradan nihayet kesinleştirdik ki, Red Elizabeth’in babasıymış.

“Babalara denk geldik.”

Bölümün sonunda da yine olan bitenle ilgili dertleşme işini Red’le yaptı. Allah dizi finalinden önce kavuştursun, ne diyeyim Tom ve Red: Konuşmaları harika değil miydi? Bana bariz Ohaa! dedirtti. Daha öncesinde baba olduğunu anlamasaydık bile o konuşmayla anlaşılırdı. İlk başta Tom’un Red’i tanımadığını düşünmüştüm de Red’in soğukkanlılıkla yaptığı uyarı konuşmasından sonraki bakışlarından bir şeyler belli olur gibiydi. Dediğim gibi adamın çifte ajanlığından ben de baya şüpheleniyorum da ‘suçu kanıtlanana kadar suçsuzdur’ ilkesinden dolayı Red’in kayıtsız şartsız arkasında olamıyorum. Daha doğrusu kıyamıyorum galiba. Adam bildiğin sempatik yahu. Ama şunu da diyeyim:

Bu adam sadece bir dördüncü sınıf öğretmeni olamaz!


“Seni ben var ya...”


“O boş beyaz kağıtlar ne öyle?”

-- İki - üç bölüm kadar önce Liz’i oynayan Megan Boone’ın saçları kısa olduğu için peruk kullandığından ve ben gibi birinin bunu fark edebildiğinden bahsetmiştim. Bu bölüm de bu tarz bir şey dikkatimi çekti: Paralar! Kamyondaki 500 milyon dolar patlayıp da etrafa saçılınca paraların boş beyaz kağıt olduğu çok belli oldu. Bari kameranın kadrajındakilere sahtesinden yerleştireydiniz ya da bilgisayarla falan halledeydiniz de o beyazlar batmayaydı. Sevgiler…

** Liste adamının Yahnici olduğu bölümde Red adamın kurbanlarının fotoğraflarından birisini almıştı. Şimdi de Vicap kullanarak Lucy Brooks ismini arattı. İkisinin benzer kişiler olduğundan emin değilim. Pek öyle gelmedi ama belki de bağlantılılardır. Her türlü ‘?’ olarak bekleyen bazı sorular var. Öğrenmek konusunda merak ettirici detaylar bırakıyorlar.

“Bir sen eksiktin zaten, Lucy Brooks”

** Gelecek bölümün fragmanı harika değil miydi? Ben genelde fragman izlememeye çalışıyorum ama bununki bölümün sonuna monte edilmişti. ‘Red’in bu sefer avlanacağı’ temalı ya da buna yakın bir bölüm olacağının ipucunu verdiler. Bu da diziye başka bir yön çizme bakımından güzel bir adım olabilir. Bekliyorum efendim… Size de iyi beklemeler. Tabii:

** The Blacklist’in haftaya Pazartesi yeni bölümü yok. Kanal reyting makinesi The Voice için onun yerine bu seferlik 1 saatlik özel bir program yayınlayacak. The Blacklist de sekizinci bölümüyle 25 Kasım’da yayında olacak. Daha çokça bir süre iyi beklemeler…

 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR