Gülfem Cahide Sultan'a karşı Gülru'yu hiç ciddiye almadığını söyledi ama, kendisine 'Mebrure'nin de bir hizmetçi' olduğu hatırlatıldı. Gülfem'in yüzüne çarpan sağlam tokatlardan biriydi bu ki sonrasında geçirdiği sinir krizi ve ağlama atakları da bence oldukça sahiciydi. Aynayı kırdı. Yedi senelik uğursuzluk başlıyor. Ama zaten dizi başladığından beri bir uğurunu görmedik. Ben de olsam aynı şekilde camı, çerçeveyi indirir, ayni şiddette hönkürürdüm. Bu sahnenin sonu da oldukça hassas ve yürek burkan bir noktaya bağlandı. Cihan ve Gülfem kardeşliği! Ağlaşmaları, özür dilemeleri, sarılmaları, hepsi ve hepsi çok şahaneydi. İşte bu noktada şunu hissettim: bu dizinin biraz daha salya sümüklü dramaya ihtiyacı var. Çok üzünçlü ama çok nefisti. Gülfem'in akan sümükleri bile sahnenin hoşluğunu bozamadı.
Ömer'in ayaklarına da artık bir çorap giydirin gözünüzü seveyim, zaten bir göz bebeğimiz var o da hasta olursa n’aparız? Ayrıca kendisi yakışıklı, hoş, cool ve başarılı ama espri yapamadığını gördük. Olsun, her güzelin bir kusuru olur. Biz onu öyle de severiz. Ayrıca bölüm boyunca Gülru'yu her gördüğünde Ömer'imizin gözleri ışıl ışıl güldü, çok şeker değil miiydiiiii? Gülru ve Ömer konusuna gelirsek, benim kafa mütemadiyen gelip, gelip gidiyor. Hep bir kararsızım Ömer ve Gülru konusunda. Bazen Gülru'yu zorla Cihan' la evlendirmeye çalışsalardı ve Gülru'nun hikayesi bu olsaydı belki daha heyecanlı bile olabilirdi diyorum. Arada ''Şunlara bak, cıkss bunlar olmaz,'' diyorum. Sonra da ''Ay yok, yok. Olur bunlar,'' diyorum. Mevsim geçişinden bende bir tuhaflık mı var, yoksa bu çifti tam kafamda oturtamamam mı sebep? Her neyse, sonuç olarak 14. bölüme geldik, hala seyirciye, Ömer ve Gülru açısından net, iç gıcıklayıcı ve ateşleyici bir sinyal verilmediğini düşünüyorum.
Diğer yandan Taner'in de insani halleri enteresan geldi tabii bünyeme. İnsanlık çöktü çocuğun üstüne. Aslında vicdan Taner'e yakışıyormuş bunu görmüş olduk. Yıllarca annesine yapılan zulme şahit olmamak için aslında sahte bir karakterin içine gömüldüğünü ve bu bölümde çözüldüğünü gördük. Anne-oğul sahnesi de etkileyici sahnelerden biriydi. Senaristler gözyaşımıza abanmışlar resmen. Kapıda bekleyen Cahide Sultan da dinler, içine vicdan kaçan Taner, biraz ona örnek olur da belki yumuşar diye düşündüm. Ama her zamanki gibi beklentilerim yalan oldu. Yani tam yalan oldu da diyip hakkını yiyemeyiz, bir gıdımcık, mikroskopla bakınca görülecek kadar yumuşama olmuş olabilir ama Şevket zararlısı bu duruma turp sıktı. Çay bahçesinde Mebrure ve Yener'i bir takım tuhaf hareketler içinde görünce, yıllardır beklediği onun tabiriyle beş parasız boşanma yollarının kapıları açıldı.
Parçala beni Taner. Bu kız buna bile sevinir.
Tekrar Taner ile Yonca'ya dönersek, kendisine yöneltilen ilk sorudan atara bağlayan kadınların önde bayrakla gideni Yonca; en tiz sesiyle çemkirmeleri yüreğime fenalıklar getirdi. Gerçek hayatta da daha siz 'a' demeden bir haller olan, tuhaf çıkışlar yapıp laf cambazı olduğunu sanan insanlar yok mudur böyle car car laf sokarlar. Ayyy ibretlik! Enuyuzinsanlardatkam gibi bir mecrada afişe edilmeliler. Ama böylesinden de korkacaksın tabii. Basın mensuplarını çağırıp, Taner'i dakika başı tehdit etmeye başladı. Bakalım sonu nereye bağlanacak?
Eski şantajcılardan kim kaldı?
Mine ise gazlamaya devam ediyor. Kimse alamadı şu kızın gazını. Memleketimizin ünlü hackerlarından nam-ı değer Mine cadısı, elinde 3 megapiksel telefonuyla Sherlock oyunları oynamaya devam ediyor. BBG evi mi burası arkadaşım? Gördüğüm kadarıyla kapalı camlardan o telefonla ses ve görüntü kaydı aldı. Allah allah, kızıl ötesi bir şey mi ki o? Ayrıca Gülfem'in cirit attığı evde bu konu öyle konuşulur mu? Halide cadısını da mı unuttunuz? Mine'nin masum öpücüğü Gülru'ya söylememesi yine cibiliyetsiz Mert'e cesaret verdi. Masalara vurmalar, magandalıklar öfffff! Alıcam Mert'i vurucam Gülru'ya, onu da alıcam Vurucam Mine'ye. Vurucam kırbacı, vurucam kırbacı. Hepsi birbirinden beter.
Masum aşıkların, tekneden inişleri sanki teknede meşk etmişler de, fikileşip, cilveleşiyorlarmış gibiydi. Az önce bahsettiğim gibi kendi kafamda yarattığım Ömer-Gülru düğümünü çözümleyebilir miyim derken, Gülfem cadısı otopark canavarı olarak karşımıza çıktı. Bir takım yine ezberlediğimiz konuşmalar geçtikten sonra, Gülru arabadan indi çok şükür. Arkasına bakmasaydı daha iyiydi. Ama orada bir sahne canlandı geleceğe dair gözümde. Gülru ünlü bir tasarımcı kimliğiyle, en şuh ve tarz görüntüsüyle Gülfem'in karşısına dikiliyor ve "Sen kimsin? Bak, bana bak. Ben sizin için bir hiçtim," diyor. Hmmm olur mu dersiniz? Buna yakın bir şey olacağını tahmin ediyorum ama hiçbir zaman o özgüvenle hareket edemeyecek orası net. Gülru'nun iğneleyici birkaç sorusundan sonra, Gülfem çırasını yakmaya and içti. Ömer ise, Gülfem'e "Böyle imalı konuşmak sana hiç yakışmıyor," dedi ama biz Gülfem'in hiç imasız konuştuğuna şahit olmadık. Atarlı Yonca'nın daha kalitelisi Gülfem. Doktor civanım takır takır konuşuyor ama yeterli etkiyi bırakamıyor. Gülfem'e doğruları söylüyor ama ciğerden değil dilden. O yüzden Gülfem hala ikisinin yoluna taş koymaya çalışıyor. Ömer kapıları kapatsa, net bir tavır koysa bu şekilde olmayacak.
Ah kalbim, ben senden çok çektim. Söyle nedir bu halin?
Halide ise, kalpten bir türlü götüremedikleri Salih Bey'i öbür tarafa yollamaya niyetli. Dört kız babası Salih, belki de en çok güvendiği kızı Gülru'nun gün boyu teknede Ömer ile olduğunu duyunca ağır konuştu. Daha yarım saat önce ''Sana verecek kızım yok,'' diyip, kızının parmağındaki yüzüğü çıkarıp fırlatan adam, namus temizleme belasına kızını hemen everecek. Ben olsam bir avuç ilacı içip, “Ömer'im Ömer'im” diye sayıklamaya başlamıştım. Atak değil bu Gülru. Jeton biraz geç düşüyor.
Çok pis bağırarak koşarım.
Bu adamın kılına zarar gelsin, hepiniz öldünüz!
Bundan sonrası zaten çorap söküğü gibi geliyor. Sherlock Mine videoyu Mert'e izletiyor. Mert Mirkelam ve arabada sinir krizi geçiren Behlül tadında köşke doğru koşmaya başlıyor. Bu arada Gülfem'e ilişkilerini bitirmek istediğini söylemeye gelen Ömer, Gülru'nun Mert'le barıştığını öğreniyor. Bahçede Gülru'yu yakalayan Ömer'in yanına Mert savaş nidalarıyla geliyor. Ben yine olağan sıradan, birkaç yumruk, iteleşme beklerken, zbaaaam! Mert bıçağı Ömer'e takıyor. Ay ben şok. Çok güzel finaldi ama ben şimdiden and içiyorum, Ömer'in hastanede yattığı her gün için, Mert'e bin bir beddua edeceğim. Saygılar!