Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Ava giden avlanır
Sezon: 3 Bölüm: 6

Yeni seri katilimiz hayırlı uğurlu olsun!

Bu hafta, 1919 yılının New Orleans’ını tehdit eden bir durumun ortasında buluyoruz kendimizi ve tıpkı Madam Delphine LaLaurie ile Marie Laveau gibi, gerçek hayatta da yaşamış bir kişiyle tanıştırılıyoruz:  ‘The Axeman (Baltacı)’. Cinayetlerini baltasıyla işleyip New Orleans sokaklarına korku salan, yakalanamamış bir seri katil ‘Baltacı’. Dizi, gerçekte yaşayan kişileri hikayeye çok kaliteli bir şekilde entegre etmesiyle etki derecesini yine arttırıyor ve gerçekle kurmacayı başarılı bir eksende harmanlamaya devam ediyor. Karakteri canlandıran aktör ise son dönemde Magic City dizisinde ve X-Men Origins: Wolverine ile Children of Men filmlerinde yer alan Danny Huston.

Bölümün açılışında ‘Baltacı’nın gerçekte de en ünlü mektubunu gazetelere göndermesini izliyoruz. Mektubunda, belirttiği gün ve saatte evlerde caz müziği çalınırsa, bu evlerin sakinlerini öldürmeyeceğini belirtiyor. Bu durum, bizi Miss Robichaux Akademisi’nin 1919’daki öğrencileriyle tanıştırmaya da vesile oluyor. Zamanın genç cadıları, bu konu hakkında ne yapacaklarını tartışıyorlar ve cesur bir cadı olan Millie’nin önderliğinde bu duruma boyun eğmemeye, dik durmaya karar verip bir plan kuruyorlar. Sezonun ana temalarından olan ‘feminizm’, ‘kadın dayanışması’ ve ‘kadın hakları’na bu noktada etkili bir şekilde atıfta bulunuluyor. Kendilerinin güçlü olduğunu, erkeklerle aynı haklara sahip olmak için mücadele verdiklerini, erkek egemenliği altında ezilmeme kararı aldıklarını öğrenmemizin yanı sıra, ‘Baltacı’ olayıyla da kendilerini önemli bir sınava tabi tutacaklarını görüyoruz. Nitekim, evlerden caz müziğinin yükseldiği saatte, kendileri Akademi’de klasik müzik çalarak ‘Baltacı’yı oraya çekiyorlar. Yemi yutan ‘Baltacı’nın, toplu şekilde başına üşüşen öğrenciler tarafından defalarca bıçaklandığı sahne ise bu dayanışmayı her ne kadar kan ve şiddet çerçevesinde gösterse de, bölümün en etkili sahnelerinden biri olarak yerini jeneriğe bırakıyor. İmece usülü cinayetle, asıl baltayı bizim cadılar vuruyor!

ÇAĞIRDIĞIN RUHA DİKKAT ET!
Akademi’ye günümüz penceresinden baktığımızda, Madison’ın eski eşyalarına bakan Zoe’yi, geçmişteki öğrencilerin fotoğraflarını, günlüklerini ve bir ruh çağırma tahtasını bulurken izliyoruz. Fotoğraflardaki öğrencilerin her geçen yıl azalması, cadıların içinde bulunduğu durumu adeta vahim bir tabloya döküyor ve  harekete geçilmesi gerektiğini söylüyor. Geçen haftalardan liderlik özelliklerine vurgu yapılan genç cadı, Madison’ın ruhuyla iletişime geçip ona neler olduğunu öğrenmek için Nan ve Queenie’yi ikna ediyor. Zoe’nin liderlik rolüne bürünmesine, Queenie’nin “Malcolm X tarzı bir şeye dönüştün.” demesi ise süperdi! Queenie’nin halleri ve diyalogları da, gerçekten bu sezonki hikayenin tadı tuzundan. Bu arada ilgisi var mı bilinmez ama dipnot olarak Marie Laveau rolündeki Angela Bassett’in Malcolm X filminde rol almış olduğunu da ekleyelim.

Ruh çağırma seansında ise yeni nesil cadılarımız, Madison’la iletişim kurmayı beklerken sürpriz bir şekilde ‘Baltacı’nın ruhu ile iletişim kuruyorlar. Kendisinin ruhu, Akademi duvarları arasına sıkışmış ve serbest kalmayı bekliyor ama Queenie’nin müdahalesiyle seans sona erdirilince bu isteği yerine gelmiyor. Şimdilik... Bu seansın ardından, ‘Baltacı’yı 1919’da bırakmadığımızı da öğrenmiş oluyoruz; hadi geçmiş olsun!


Yanlış kapıya açılan 'ruh çağırma seansı'

KEŞİFLER
Fiona’yı ise kederli bir şekilde kemoterapide buluyoruz bu hafta ve  kemoterapi esnasında başkalarının düşüncelerini okuyabildiğini fark ediyor. Olaylar haricinde karakterlerin kendi özelliklerinde de sürprizlere yer verilmesi, karakterleri hem tekdüzelikten kurtarıyor hem de hikayede her an her şeyin değişebileceğine dair verilen ipuçlarını pekiştiriyor. Fiona’nın onkologla olan konuşmaları ise güç sahibi insanların bile bazı şeylerde ne kadar aciz ve yetersiz olduklarına güzel bir örnek olarak bölümü değerli kılan noktalardan biriydi. ‘Supreme’ olmasına karşın Fiona aşkı arıyor ve ölmek istemiyor ki bu hali de dizideki duygusal ve acı verici tezatlardan sadece bir tanesi. “Sen bu hallere düşecek kadın mıydın Fiona?” diyorum kendisine.

Akademi’ye dönersek, günlüklerin sayesinde kızlar, ‘Baltacı’nın 1919’un Akademi öğrencileri tarafından öldürüldüğünü öğreniyor. Zoe, Nan ve Queenie’yi bir kez daha harekete geçirmeye ve olayların perde arkasını keşfetmeye zorlasa da bu kez başarılı olamıyor. Bunun sonucunda iş başa düşüyor ve ‘Baltacı’ ile kendisi iletişime geçiyor. Yardım ettiği takdirde, onu serbest bırakacağını vaat ediyor. Kendisini Spalding’in tavan arasındaki bebek odasına yönlendiren ‘Baltacı’nın ruhu sayesinde, Madison’ın cesedini buluyor ama tam da bu sırada Spalding tarafından yakalanıyor. Neyse ki yardımına Nan ve Queenie yetişiyor. Sorgu esnasında ise ser verip sır vermeyen ve yalan söyleyen Spalding, bize bir kez daha Fiona’ya olan aşkı, sadakati ve bağlılığının ne denli büyük olduğunu kanıtlıyor. Burada Dennis O’Hare’ye bir parantez açmak gerek. True Blood ve The Good Wife dizilerinde muhteşem bir performans gösterdiğini düşündüğüm ve çok sevdiğim bu aktörü, yine bu dizide görmek büyük bir keyif gerçekten. Bu sezonki kadın ağırlıklı kadroda, sayılı erkek oyunculardan birisi olması sevindirici bir durum. Her ne kadar sesini duyamasak da, bu bölümdeki sorgulama sahnelerinde sesini de duymuş olduk. O’Hare, canlandırdığı ilginç karakterleri başarıyla yansıtmayı biliyor ve sadece yüzü ve mimikleri bile bu rol için biçilmiş kaftan olduğunu görmemize yetiyor. Bebeklerle olan halleri filan iyi güldürüyor. Şimdilik kıyıda kenarda bir karakter olarak görülse de, önemli olayların kilit kişilerinden olabilir ileriki bölümlerde. Şahsen daha konuşkan bir rolde olmasını tercih ederdim ama belki gelecek bölümlerde dili de açılabilir; çünkü izlediğimiz dizi American Horror Story.

Sonunda Cordelia, Akademi’ye annesi ve eşi Hank ile dönüyor ama daha önce de belirttiğimiz gibi görme yetisini kaybetmiş bir cadı olarak. Aslında…Tam olarak öyle denemez; çünkü fiziksel görme yetisini kaybetmesine rağmen bu kez insanların içini görebilen, ‘gönül gözü açık’ bir Cordelia var karşımızda! Olsun be Cordelia, sen her halinle hoşsun! Haydi bakalım, milletin kirli çamaşırlarını görmeye…Yazının önceki kısımlarında bahsettiğimiz, karakterlerin yeni güçler kazanma olayı tüm hızıyla devam ediyor. Aslında karakterlerin sürekli yeni güçler kazanmaları ve dirilmeleri bir tekrar gibi gözükse de, iyi yazıldıkları ve olayların akışındaki etkileri göz önüne alınırsa, hikaye bağlamında çok fazla bir olumsuz etkisi olmuyor bu durumun.

Cordelia, Hank’in kendisine dokunmasıyla onun ihanetini , Fiona’nın dokunmasıyla ise Myrtle’ın yakılmasını görüyor. Cordelia’nın bu yeni gücü, belli ki onu hikaye içerisinde önemli bir konuma sokacak ve karakter gelişimi açısından da atlama noktası olacak. Bu gücünü kullanarak gördüğü önemli durumlar, muhtemelen diğer karakterlerle olan ilişkilerini etkileyecek ve bunun sonucunda da hikaye, daha önemli olaylara gebe olacak. Hank’i Akademi’den kovması, ileride değineceğimiz üzere yeni olayları da beraberinde getiriyor. Myrtle olayı yüzünden ise bir kez daha anne-kız karşı karşıya geliyor. Fiona, kızıyla arasını düzeltme çalışmalarında yine tökezlemiş oluyor haliyle. Kadına da son iki bölümdür darbe üstüne darbe...


Cordelia-Hank yüzleşmesi

DİRİLENLER KULÜBÜ
Akademi’nin dışında, bu sezonun hikayesinde bir çok cephenin olması ve her birindeki olayların da gayet ilgi çekici biçimde tıkır tıkır ilerlemesinin, sezonun en büyük zenginliklerinden biri olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Bölümün bana göre en güzel anları, bu hafta Misty Day cephesinde gerçekleşti. Kadının evi resmen ‘Dirilenlerin Sığınma Evi’ne döndü! Gelen gelene... Dirilttiği ve bu bölüm hala tam olarak kendine gelmediğini gördüğümüz Myrtle’ı evine getirmesi yetmedi; geçen bölüm gözlerimizin aradığı Kyle da gelip kendisini buldu. Son olarak da Zoe, Madison’ın cesedini getirdi. Kyle’ın annesi tarafından maruz kaldığı ‘cinsel istismar’, yine sezonun vurguladığı önemli temalardandı. Bölüm, bu travmanın Kyle’da meydana getirdiği etkileri vurucu ve etkili bir şekilde yansıtarak ona daha çok sempati duymamızı sağladı. Dizinin tüm sezonlarında yer alan ve harika karakterleri canlandıran Evan Peters, aynı zamanda son dönemin en başarılı genç yeteneklerinden olduğunu da net bir şekilde gösteriyor.

Misty Day ve Zoe, Kyle’ı dizginlemek için epey çaba sarfettiler ve en sonunda çareyi onu zincirlemekte buldular. Umarım bir an önce normale döner ve hikaye içinde daha aktif bir konuma gelirsin Kyle; çünkü şu halinle hiç çekilmiyorsun gerçekten! Madison’ı diriltme ritüeli ise biraz zorlu geçti ama nihayetinde başarıyla tamamlandı. Dirilir dirilmez o muhteşem surat ifadesi eşliğinde “Bana bir sigara lazım.” demesi tek kelimeyle müthişti. Bu karakter Türk olsa, tam da aynı şeyi söylerdi !

CASUS VE AVCI
Bölümün en büyük sürprizi olduğunu düşündüğüm kısım ise Hank’in, Vudu Kraliçesi Marie Laveau’nun casusu olduğunu öğrenmemizdi. Üstelik kendisi sıradan bir katil de değil, bir cadı avcısıymış! Altı yıldır Akademi’ye erişimi olan Hank, Cordelia sayesinde cadıları tespit edip öldürerek (ki şu ana dek Akademi’ye girmek istemeyen dokuz cadı öldürmüş) Marie Laveau’nun sinsi ve gizli planlarını uyguluyormuş. Bu aşamada, hikaye kollarını birbirine bağlamada ustaca atılan düğümlere, karakterler arasındaki sürpriz bağların da gerçekten büyük katkı sağladığını ekleyelim.

Marie Laveau’yu canlandıran Angela Bassett ise gerçekten acayip ‘cool’ bir karakter ve kadın portresi çiziyor. Konuşmaları ve ifadeleri de, en büyük düşmanı Fiona ile olan güç rekabeti kadar sağlam. Siyahi karakterlerin aksanlarına ve konuşma tarzlarına oldum olası bayılırım, özellikle sinirli ve çatlak olanlarınkine. Marie Laveau’nun konuşma tarzı da bu açıdan kendi adıma sezonun ekstralarından. Kendisinin sabrı tükenmiş olacak ki, Hank’e “Cadıların kelleleri tez zamanda getirile!”diye buyuruyor tahtından. Bu durumda da Akademi için tehlike çanları daha sık çalmaya başlayacak gibi görünüyor. Ayrıca Cordelia’nın yüzüne asit atanın Marie Laveau olmadığını da öğrenmiş bulunuyoruz. Bakalım kukuletanın altındaki yüz kime ait çıkacak? Bu gizemin ucu da feci ters köşe olacak gibi bir his var içimde.


Padişah gibi tahtına kurulmuş 'cool' vudu Kraliçemiz

Bir flashback eşliğinde, ilginç bir nokta daha açığa çıktı hikayede: Hank’in öldürdüğü Kaylee’nin de pirokinezi (ateşi üretme ve kontrol etme yeteneği) gücü olan bir cadı olduğu. Bunu öğrenmemizle, Hank’in Kaylee’yi öldürmesi daha da anlam kazandı tabii. Geçen hafta Madison’ın dirilebileceğini düşünmüşken ve bu bölümde düşüncemiz gerçekleşmişken, Kaylee’nin de ileride ‘Dirilenler Kulübü’ne katılabileceğini bir kenara not edelim. (İyi de olur hani!). Kendisini flashback sahnelerinde, ona Akademi’ye girmesini söyleyen Cordelia ile görüyoruz. Bu teklifi, normal bir hayat sürme gayesiyle kabul etmiyor. Gücüyle barışık olamaması ve gücü yüzünden toplumsal hayata uymakta çektiği sıkıntılar, ‘cadı’ olmanın getirdiği zorluklara bir bakış atmak anlamında önemliydi. Hatta erkek arkadaşının bile onunla evlenmek istememesi, durumunu daha da iyi özetliyordu.


Yakışır Kaylee'ye cadılık

KARANLIK SİNYALLER
Kameralar tekrar Akademi’ye döndüğünde, Madison’ı da oraya ‘reloaded’ olarak tekrar dönmüş bulduk. Kızlar bu durumu Fiona’ya söylemeyeceklerine dair aralarında anlaştılar. Madison ise kendisini öldürenin Fiona olduğunu henüz hatırlayamadı. Bu durumda, olayı hatırladığı anda işlerin daha da karışacağı aşikar. Misty Day de Akademi’ye uğramış olmasına rağmen Zoe’nin o gece orada kalma davetini, Akademi hakkında kötü hisleri olduğunu belirterek geri çevirdi. Bu da Akademi etrafında dolaşan kara bulutların çoğaldığına dair verilen ipuçlarından biriydi. Ayrıca Kyle’a daha fazla bakamayacağını ekledi ki bu durumla Zoe’nin nasıl ilgileneceği de ayrı bir  merak konusu.


Madison Reloaded!

Yeni hayatına alışmaya çalışan Cordelia ise büyük bir tehdidin her nasılsa hortlaması ile kendini çok güç bir durumla karşı karşıya buldu: ‘Baltacı’. Cordelia’nın odasında öldürüldüğünü söyleyen ‘Baltacı’, yılların içinde biriktirdiği nefretle ona saldırdı. Çığlıkları duyan genç cadılar, onu kurtarmaya çalıştıysa da kapı kilitli olduğundan ilk etapta bunu başaramadılar. Köşeye sıkışan Cordelia’nın imdadına Zoe yetişti. İçgüdüsel olarak kütüphaneden bir büyü kitabı bulup büyüyü okudu ve onu kurtarmış oldu ama yaptığı büyü, ‘Baltacı’nın yeniden vücut bulmasını sağlamakla kalmayıp onu serbest bıraktı maalesef. Zoe’nin yeni “Supreme” olabileceğine dair verilen detaylardan birini daha görmüş olduk ama Zoe çıkmazsa da şaşırmam bu diziyi bildiğimiz için.

Son sahnede, yine kendini bar köşelerine atan Fiona’nın yanına gelen ‘Baltacı’, daha intikamının yeni başladığını bize ima ederken Akademi’nin ve cadıların etrafındaki düşman sayısının arttığına dair verilen ipuçlarını da sağlamlaştırdı. ‘Baltacı’nın bu sondaki hamlesi, Fiona’nın aşk arayışının doğurabileceği kötü sonuçlara karanlık bir kapı açıyor. Onun aşk konusundaki zaafını büyük koz olarak kullanabilecek bu seri katilin, ileriki bölümlerde Fiona ve Akademi’ye neler yapabileceğini merak eder halde bölümü noktaladık.

Bu haftanın en önemli özelliklerinden biri, genç cadıların kendi başlarına bir şeyler yapmak için bir araya gelmeleri ve yavaş yavaş aralarındaki bağın da kuvvetlenmesiydi. 1919’daki öğrencilerin cesur davranışlarından sonra, modern çağın bu genç cadıları da (okudukları günlüklerin de etkisiyle) yavaş yavaş bazı kararlar almaya ve birbirlerine güvenmeye başladı. Biraz da bunun için Cordelia ve Fiona cephesi, bölümde daha bir geri plandaydı. Hatta Madam LaLaurie’yi  hiç görmedik.
Geçen haftaya göre hafif vites düşüren akışa rağmen yine gayet başarılı bir bölümdü The Axeman Cometh. Olaylar hızla gelişmeye, düşmanlar artmaya, rekabet kızışmaya, ortam da ısınmaya devam ediyor. American Horror Story: Coven, çıtayı yükseltmeye ve bizi ‘büyü’lemeye son hızda devam ediyor.





*Fotoğraflar FX kanalının resmi web sitesinden alınmıştır.

 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR