Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Amaçsızların Dönüşü
Sezon: 5 Bölüm: 3

Üniversite sonrası sendromu. Her genç gibi işsizliğimin tavan yaptığı an ve her genç gibi memlekete döndüğüm zaman. Hayallerin bittiği, idealizmin yıkıldığı nokta. Evde duvarlarla konuşuyordum niye üstüme üstüme geliyorsunuz diye. Kapağını açmaktan imtina ettiğim alabildiğine gri KPSS kitaplarıyla bakışıyorduk. Ailesel sağlık sıkıntıları da eklenince sığınabileceğim iki tane liman kalmıştı geriye: Amaçsızlık ve basketbol.

Yine o amaçsız günlerden birinde göğün beni cezalandırırcasına huniye dönüştüğü bir akşam, her yerimi ıslatan cezalandırıcı bir yağmur; birkaç arkadaşım ve İzmir’le baş başaydım. Pazartesi’nin daha Pazartesi olmadığı bir Pazartesi. Hayattaki boşluğumun bir yansıması olan İzmir sokaklarında her köşe artık tanıdık değil, her yüz birer yabancıydı adeta. İşte tam o anda baktı yüzüme kadim dostlarımdan biri, “N’apıyorsun,” dedi. Otomatik cevap: “Koşturuyoruz, sen n’apıyorsun,” “Hayır,” dedi “N’apıyorsun?” Başımı eğdim, verecek yanıtım yoktu, oturduğumuz yerin sarılığı bal peteği rengine dönüşürken Ringo Starr tepemdeki hoparlörden bir şeyler söylüyordu.

Siyah’ın ve Beyaz’ın Evi tahmin edildiği üzere siyah ve beyaz. Arya’nın eğitim süreci Daniel-San’ın Karate Kid’e dönüşmesinden daha da sancılı. Sağında solunda su içtiği için ölen adamlar, kafasına kafasına vuran Stephen King romanından fırlamış küçük bir kız ve belki daha da ölümcül teoloji eğitimi. Birçok Yüz’ün Tanrı’sı ekibe yeni eklenen tanrılardan ve Arya onu tanıyor. Kamera ölen adamın üzerine kayarken tüm yüzlerin ölümde aynı olduğu gerçeğiyle karşılaşıyoruz bir kez daha. Arya’nın bu sefer Ölüm Tanrısı’na “Bugün değil,” diyecek zamanı bile yok anlaşılan.

Arya’nın listesindeki aşırı amaçlılığın amaçsızlığa dönme zorunluluğu da buradan kaynaklanıyor. Suratı Olmayan Adam’a dönüşebilmek için önce kendi suratını feda etmeli ki her surata bürünebilsin, tutkularından, arzularından kendisini Arya yapan her şeyden arınmalı. Her şey olabilmenin yolu, birçok surata bürünebilmenin yolu, her şeyden önce; hiçbir şey olmaktan geçiyor. Kıyafetleri, elindeki bozuk para gibi maddi sembollerden kurtulmak en kolayı. Kendisini Stark ailesine bağlayan kılıcı Needle ise taşların arasında saklanıyor, bir gün yeniden çıkartılmak üzere. Peki Arya’yı Arya yapan düşüncelerden kurtulmak? Amaca doğru giderken kendinden vazgeçmek; karakterlerimizin kuşkusuz en çetin sınavı şu ana kadar.

Margaery sabit, etrafında krallar değişiyor sadece. Dünyanın en çekici karadulu, Renly ve Joffrey için birer araçtı sadece, krallığa yürüyen ya da krallığı sağlamlaştıran yolda bir piyon. Ama Margaery en başta anlatmıştı bize derdini: O tek Kraliçe olmak istiyor. Satranç tahtasının tartışmasız Queen’i. Renly ve Joffrey’nin ise yeri bile yoktu bu devasa oyunda onun için, sadece birer basamak; Littlefinger’ın dediği gibi: Kaos bir merdivendir.

O merdivenin bir üst basamağı da her yeri bakir Tommen. Kimsenin ölmediğine şaşırdığımız mini düğünün ardından muhtemelen üç dakika bile sürmemiş sevişmelerinin üstüne Aslan Kral el değmemiş düşünceleriyle “Nasıldım, nasıldım, NASILDIM?” diye sorup duruyor. Margaery’nin kibarlığından söyleyemediğini ben söyleyeyim: Tabii ki iyi değildin, kimse ilk seferde iyi olmaz sevgili Bakir Aslan Kral. Margeary gerçek bir politikacı, Tommen’ı kendi istediği şeyin onun da istediği şey olduğuna ikna ediyor: Cersei’yi denklemden çıkarmak. Tommen’ın tam o andaki hormonal durumu da yardımcı oluyor tabii kendisine.

Tommen rekor denemelerinden kalan sürede annesini Casterly Rock’a geri göndermek istiyor nitekim. Cersei durumun anında farkına varıyor ki soluğu Margaery’nin yanında alıyor. Margeary altın günü düzenlemiş, Aslan Kral’la seks hikayelerini anlatıyor. Margaery’yle Cersei’nin konuştuğu sahnedeki, iğneleyici ve dolaysız laf sokmalar, yancıların gülüşleri, Cersei’nin komik olan neyse söyleyin biz de gülelim bakışları… Sahne Lena Headey ve Natalie Dormer’ın minik bakışlarıyla o kadar kusursuz bir hal alıyor ki herhangi bir sözcüğün bu sahneye hakkını vermesi mümkün değil. Cersei-Margaery spin-off’una kim hayır der? Muhtemel isim önerilerim: GossipQueen, The K.L., Two Queens One CupOne Kingdom, Queen Wannabe, Survivor: Kraliçeler, MelroseKingdom, KraliçeyleRekorDenemeleri, En Çok Ailemi Sevdim, Gelin/Kaynana: Gerçek Kraliçe.

Cersei hem kehanetin etkisiyle, hem de artık kendine layık bir düşmanı olduğunun bilinciyle yeni müttefik arayışına çıkıyor Margaery’yle baş edebilmek için, belki de ilk kez doğru oynuyor buraları. Onun da bir amacı var artık, dağılan Lannister’ların hükmünü Kral Şehri’nde tek başına ayakta tutmak. Hedefinde de halkın yeni dini lideri Yüksek Serçe var. Yüksek Sadakat şarkısıymış gibi dolanan Yüksek Serçe’nin ne kadar komik bir unvan olduğunun Yüksek Serçe de farkında en azından. Fakirlere çorba dağıtan, ayağındaki çarığı muhtaçlara veren, tatlı dilli güler yüzlü bir dede. Ve tüm Game of Thrones karakterlerinden beklediğimiz üzere her an şahine dönüşebilecekmiş gibi bir hali var. Cersei’nin yeni müttefiki gerçekten kraliçelere layık görünüyor.

Amaçsızlıktan sıkılan bir diğer isim de Lannister’ların Tyrion’ı. Qyburn’ün kafesinde sağa sola koşturan fareyi hatırlatırcasına kısılmış halde Varys’in atlı arabasında. İzleyicinin düşündüğünü dillendiriyor: Kilitli Tyrion=Sıkıcı Tyrion. Çıkar çıkmaz soluğu genelevde alıyor hemen. Orada bir başka yolunu kaybetmişe karşılaşıyor, geçtiğimiz sezondan kalan düşmüş bir kahraman arkadaş bölgesinin yılmaz şövalyesi Jorah Mormont. Mormont, Tyrion’ı kaçırıp “Seni Kraliçe’ye götüreceğim,” derken kafalarda aynı soru: Mormont Tyrion buluşmasını da Varys ayarlamış olabilir mi? Mormont kendine amaç edinirken Tyrion da dalga geçebileceği bir yol arkadaşı, zincirlerinden boşanabileceği bir ortam buluyor istemeden de olsa.

Brienne ise Sansa’nın peşinde ancak Podrick’le dostluğunu pekiştirirken bölümün en duygusal anlarına da imza atıyor. Hor görülmüş, aşağılanmış, yolunu kaybetmiş bir çocuktan kendinden emin bir şövalyeye dönüşüm yolunda eşcinsel olmasıyla dışlanmış bir kral adayının yardımı onun hayatı aslında. Catelyn’e verdiği söz yönlendirici olabilir ama onu her an harekete geçirebilecek tek güç Renly için intikam arayışı. Renly tam bir azınlıklar partisi başkanı herkese kucak açıyor, ölümünde bile Podrick’i de ikna ediyor adeta. Sansa’nın Podrick’le konuşması da zihnini temizlemesi, intikam isteğinin farkına varabilmesi adına bir aracı sadece. Üstelik Sansa da Stannis de aynı yere gidiyor anlaşılan.

Kuzeyde ise işler çok karışık. Sansa evrenin en talihsiz kadını olmaya kesinlikle hak kazandı. Onun spin-off’u çekilse ismi kuşkusuz Bir Psikopattan Diğerine: Sansanın Yolu olurdu. O diyarda Joffrey’yle evlenmekten daha korkunç bir şey varsa o da Ramsay’yle evlenmek kesinlikle. Ama burada Littlefinger’ın ikna edici sözleri önemli. Şu ana kadar izleyici durumda olan Sansa’nın öç alıcı bir güce dönüşmesi, hele lisansını Littlefinger Oyunculuk Okulu’nda yapmış bir parça için en doğru atılım belki de. Bolton’ların yanına gittiğinde onlara attığı ilk bakış ve kendini toparlaması sekansı Sansa’nın hem karakter olarak kat ettiği mesafeyi hem de artık amacı olan bir insanın kararlılığını gözler önüne seriyor.

Littlefinger’ın attığı adım sorgulanabilir elbet ama burada daha önemli bir konu var: Kitapla diziyi karşılaştırmak çoğu zaman gereksiz ve olması gerekenden ağır sonuçlar ve çıkarımlar doğuruyor ancak dizinin yapımcıları Benioff ve Weiss bu sefer dönüşü olmayan bir yola girdi kesinlikle. Kitaplarda Sansa en son bıraktığımızda Eyrie’de, Ramsay ise dizide yer almayan bir karakterle evleniyor. Şu ana kadar yolun sonunda varılacak yer ve uğranacak duraklar belliydi dizi için ancak bu sefer resmen yön değiştirdiler yeni hamleleriyle. Kitap okuyucularına da kafalarındaki sorular için Littlefinger aracılığıyla cevap veriyorlar zaten: “Her cesur hamle bir kumardır.”

Jon Snow da Duvar'daki yeni görevinde amaç dağıtma peşinde. Stannis’in öğüdünü dinleyip kale içindeki düşmanlarından kurtulmak için de doğru yolu izliyor aslında. Janos Slynt-Alliser Thorne ittifakı Turabi-Hilmicem ikilisi gibi. Daha çok saygıyı hak eden, kendini kanıtlamış, ağır başlı ve sözlerinin ötesinde başarılı olan Hilmicem’e gerektiği değeri verip onu ilk izciliğe getiriyor Kara Kale’nin Hasan'lığını yaparken. Hasan’ın elinde böyle bir şans olsa o da anında ayırırdı Turabi’yle Hilmicem’i. Janos ise Turabi gibi bol laf az icraat adamı, saygı kavramından pek nasiplenmemiş kural koyucuların karşısında bağırıp savaştan kaçan bir savaşçı. Jon ise özellikle de geri kalanlara şakası olmadığını kanıtlamak adına alıveriyor Slynt’in kellesini. Kral’ın Şehri’nde Kral Muhafızı'yken babası Ned Stark’a ihanet eden adamın kafasını kestiğinin farkında değil belki ama şu iki şey kesin: Stark’ları öcü resmi olarak başladı ve Jon birinin kafasını kesen kardeşi Robb ve babası Ned gibi idam kararı alan Stark’lara katılıyor.

Ve en sonunda herkes bir amaç buluyor hayatında. Bir şövalye intikam arayışında olduğunu anlıyor, bir kraliçe; kraliçe olmak için gerekli adımları atıyor, her şeyin öcünü almaya çalışan bir kız hiçbir şeye dönüşmek için yola çıkıyor, Kuzeyin Kızları'ndan biri ise kendini kanıtlamak adına evine geri dönüyor. Yağmur güneşe çekiyor, duvarlar yerli yerine oturuyor, kitaplar raflarda tozlanmak için ortadan kalkıyor, sokaklar doluyor, Pazartesi günleri önce sendroma sonra Game of Thronesa dönüşüyorve ne yapıyorsun sorusu cevap buluyor. Sevmek, sevilmek; bazen yazmak, ama en çok da yaşamak. İnsan öyle ya da böyle amacını hep biliyor, onun farkına varmak önemli olan.

1 2 3 4 5 6 7
Aras Bayram
27/04/2015 22:20
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR