Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Aldatmayı da hissetmeyi de biz biliriz
Sezon: 1 Bölüm: 4

Arzu Yanardağ’a sarı yakışmış.

Show TV’nin evlere şenlik bir yayın politikasıyla karşımıza getirdiği bir Gölgedekiler bölümünden daha merhaba. Perşembe günlerindeki performanstan kanal memnun kalmamış olacak ki bölüm bu sefer Çarşamba gününden karşımıza dikilmiş durumda. Ulusal yas gibisinden bir günde bu bölümün ne işi vardı, şart mıydı bunu yayınlamak, bilmiyorum. Geçen bölümde de az biraz açtıydım bunun detayını, daha fazlasına girmeyeyim aslında. Ama şunu diyeyim:

Geçen bölümü yazmak için bölümü kanalın sitesinden izledim ve bölümün sonunda gelecek hafta için Leyla’nın Gözleri ve Can Düşmanı hikâyelerinin olduğunu gördüm. Bu hafta ise karşımıza Kâbus ve İkiz Kalbi çıktı. Levent Sülün’ün de oynadığı Leyla’nın Gözleri hikâyesini erteledikleri ve Şüphe/Karanlık Sırlar ikilisinin yayınladığı haftada yayınlayacaklardı zaten, o iş o zaman yatmışken şaka gibi ikinci kez yattı herhalde. Yine ne haltlar döndü bilmiyorum ama 22:45’te başlatacağız dedikleri ve 22:59’da başlayan bölüme gireyim ben, yoksa bitmeyecek bu yazı.


1. Hikaye: Kabus


Aşk-ı Memnu’nun iki kadın bir erkek versiyonu: Kâbus

İlk hikâyemiz bir aldatma üzerine temelinde kabus olan bir taneydi. Daha önce hiç dedim mi bilmiyorum ama ben ortada fettan kadın olduğunda aldatma hikâyelerine bayılırım. Sonuçta birçok kişide olduğu gibi bende de Aşk-ı Memnu’nun yeri ayrıdır. Ondan dolayı bu bölümü beğeniverdim. Bir de dizinin dandik olan ilk bölüm-daha kaliteli ikinci bölüm tarzı üzerinde oynama yapıp yer değiştirdiler sanırım.

Ruh hastalığı olan bir kadın. Onun eşi ve 20 yıllık arkadaşı. Bu ikisi insanın hoşuna giden tarzda yasak bir ilişki yaşıyorlar. İşte bunların bir de bahçıvanları var. Dıştan bakınca psikolojisi bozuk kadının hoşlanmadığı kadar var bir tip işte. Kadın da bu durumdan etkilenip adam oradayken rüyalarında kocasının bir bahçıvan makası ile öldürüldüğünü görüp duruyor. O yüzden de adamdan daha çok korkmuş durumda. Ne kadar ilaçlarını alsa da durum hiç iyi gitmeyip kadın daha da rahatsızlanıyor. Üstelik bu arada korktuğu bahçıvan yüzünden işi bir adım ileri götürüp trafik kazası bile geçiriyor.

Bunun sonrası da “Her işte bir hayır vardır,” meselesi. Kadın aynı kâbusu bir kere daha gördüğünde bu sefer arkadaşı Rana’nın da katili gördüğünü farkederek bir heyecan kızı bulmaya giderken kocası ile arkadaşı Rana’yı samimi bir şekilde bulup boynuzlandığını anlıyor. Bunun üstüne karışan olaylarda ne olsa beğenirsiniz? Kadının rüyası gördüğü şekliyle gerçekleşti ve anladık ki katil kadının kendisiymiş. Kocasını gebertiverdi, sevenler de kavuşamadı. Kalbim kırıldı desem yeri.

Sonuç: Katilin kadın olduğu tahmin edilmeyecek gibi değildi ama bence hikâye gayet iyiydi. Bahçıvanın daha önemli bir anlamı olacağını sansam da olmadı, orası sanki biraz havada kaldı gibi ama oyunculuklarla toparladılar hikâyeyi. Arzu Yanardağ’a kötü rollerin yakıştığı bir gerçek.


2. Hikaye: İkiz Kalbi

Hissediyorum ya ben, bıraksanıza işte.

Geldik daha dandik olan hikâyeye. Diğerinden sonra daha düşük bulacağımı düşündüğümden mi oldu, yoksa sahiden mi böyleydi bilmiyorum ama öncekine göre vasattı işte.

Bölümün isminin de fikir verdiği üzere karşımızda bir ikizimiz var. Vahim Van Depremi’nin hemen ardındayız. İkizlerden birisi hapisteyken diğeriyse göçük altında kalmış. Aramışlar taramışlar cesedi bile bulamamışlar. Ama bizimki ikiz olmanın verdiği yetkiye dayanarak kardeşinin yaşadığını hissedince ortalığı birbirine kattı. Tutturdu çıkacağım ve kardeşimi kurtaracağım, çünkü kurtaracak başkası yok diye. Bulunduğu yer, yani hapishane Dingo’nun ahırı olmadığından dolayı haliyle bu iş kolay bir şekilde yattı. Zaten hangi göçükte kaldığını bile bilmiyormuş. Peki, hapishaneden acil çıkması gereken ama çıkamayan kişi ne yapar? Kaçar, bu da kaçtı zaten.

İlk önce otostopla, ardından da terminalden otobüsle başladı Erzurum’dan Van’a yolculuk etmeye. Orada bir “Senin otobüse binmeye paran var mıydı?” diye bir soru kafama takıldı ama mahkûmlar çalışmalarının karşılığında bir miktar bir şeyler kazanıyorlar, o şekilde halletmiş olabilir diyerek kendimi geçiştirdim. Otobüs yolculuğundaki arama kısmı bu bölümün sevdiğim kısmıydı. Daha doğrusu yaşlı teyzenin yanındakinden kıllanıp giderayak soru sormasını sevdim. Normalde jandarma bir şey anlamaz denir kesilir çünkü bu iş.

Bunun üstüne benim içimden “E gidiyor bu, bölümün bitmesine daha var, bulacak mı şimdi?” diye geçerkenııkk bölümün sonuna hikâyenin sonunu denk getirmek için mahkûmumuzu jandarmaya otobüsten indirince yakalattılar. O anda da “Yoksa kardeşi öldürecekler de yapılmazı mı yapacaklar?” diye bir soru sordum kendime. Üç saniye içinde de saçmalama ile kendimi susturdum. Mahkûmu Erzurum’a doğru götürürken yine ikiz olmanın getirdiği yetkiye dayanarak mahkûmumuz kardeşinin göçükte kaldığı yeri gördü.

Yalvar yakar jandarmaları da ikna edince gitti kardeşini eski evlerinde kurtardı ve herkes muradına ermiş oldu. Ben o sırada da “Acaba dönüşte kaç yıl ceza eklemesi durumu yaşayacaksın?” diye geçirdim aklımdan ama artık o kadarını da biz değil mahkûmumuz düşünsün.

Bölümü Diyaloğu: Her hissettim diyeni buradan gönderirsem, cezaevinde adam kalmaz.

Bu bölüm de böyle yani. Eğer vazcaymazlarsa haftaya Çrş. yine yeni bölüm var. Gerçi Show’un yarın ve Cuma günkü yayın akışında da dizi şu dakika yer alıyor ama sanırım tekrardır. En iyisi ben görüşmek üzere diyeyim ve çekileyim.
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR